O, dünyanın en zengin ikinci kişisi. Bu yazının konusu onun varlığı veya tarihçesi değil. Ama madem ondan söz ediyoruz, bu hususlara da kısaca temas edelim.
Beş kardeşten sadece o hayatta ve 15 Haziran 2015’ gelindiğinde,
o tam yüz yaşında olacak. 4 kızı hâlâ hayatta iken, 2 oğlundan biri olan ‘Richard Gilder’ 13 Haziran 2014’de öldü(rüldü)!
Daha yolun başında tohum, gıda, ilaç ve aşının bir silah olarak kullanılabileceğini fark eder ve buna dönük faaliyetlere girişir.
Kirli imparatorluklarının geleceği açısından büyük bir tehdit olarak gördükleri insan nüfusunu azaltmak için ‘Nüfus Konseyi’ni, bitkileri kısırlaştırmak içinde ‘Tarım Geliştirme Konseyi'ni kurar. ‘Yeşil Devrim’ denilen küresel belada onun başının altından çıkmıştır.
Babası, 1870'de Standard Oil’i kurup, trilyoner rekorlarını altüst ettiğinde, işlerin bu noktaya gelip, dev otomobil fabrikasının onlar tarafından gasp edileceğini, Henry Ford bile fark edemezdi.
Dahası Rothschild ile beraber kendisini kullanıp, tuzak kurduklarını, hayli zeki ve güçlü bir kişilik olmasına rağmen Hitler bile tahmin edemedi.
Artık her taşın altından o ve adamları çıkıyor. Neyin insanlığın yararına, neyinde zararına olduğunun kararı da, o veriyor.
Harvard, Chicago, Peterson, Rockefeller Üniversiteleri, Memorial, Pfizer, Monsanto, Cargil, Coca-Cola, Kellogg's, Pizza Hut, National Bank, Exxon-Mobil, Goldman Sachs, American Express, Visa, Master, Chevron, Citi Group, Caterpillar, Lilly, United Technologies ve J.P.Morgan-Chase, Chase Manhattan Bank, Ford, Genral Motor, Google, Intel ortağı olduklarından sadece bazıları. Hepsinden önemlisi de Amerikan Merkez Bankası FED...
O, Bilderberg ve Trilateral’ın kurucusu, CFR, Bretton Woods gibi pek çok örgütün ise kıdemli üyesi...
Babası sahte ilaç üreterek çıktığı yola, madenleri ve madencileri sömürerek devam etti. Ardından Standard Oil adlı enerji şirketini kurdu ve çevirdiği dalaverelerle petrol şirketlerini batırıp bir bir kendi grubuna kattı ve Amerikalı zenginler listesinin en başına tırmandı.
Boynuz kulağı geçermiş ya, yerine geçen en küçük oğul da babasının dudaklarını bile uçuklatacak büyük bir servet ve siyasi bir güç elde etti. Artık yedi kıtada insanın aklına gelebilecek her alanda at koşturuyorlar.
Tahmin ettiğiniz gibi, ABD'li aç gözlü trilyoner David Rockefeller’den söz ediyoruz. Gazetelere yansıyan son habere göre, en güçlü ikinci Baron David, son 38 yılda 6'ncı kez kalp nakli yaptırmış. 1998 ve 2004 ise, iki kez böbrek nakli yaptırmış.
Bu hususta Türkiye’de yazılmış tek eser olan “
Organ Nakli Hakkında Gizlenen Gerçekler”in yazarı olarak söyleyecek çok sözüm var. Lakin önce aç gözlü muhterisinde son nakilden sonra gazetecilere verdiği demeci nakledelim:
"200 yaşımı görmek istiyorum. Her yeni kalp bana adeta elektrik veriyor, taze bir enerjiyle hayata yeniden bağlanıyorum. Uzun bir hayat için kişinin sevdiği şeylerle uğraşması, her şeyi basit algılaması ve dostlarıyla sık sık vakit geçirmesi gerekir.”
Gazeteci meslektaşım Yahya Bostan’ın paylaştığı söz konusu haberi okuduğumda aklıma ilk gelen, “derdi ebedi azabı geciktirmek” cümlesi idi. Ama şimdi anlıyorum ki, bu cümle de hatalı. Çünkü kul hiçbir şeyi öne alıp, geciktiremez.
Yahya’nın paylaşımına ilk gelen yorumlar şöyleydi: “İlahi Rockefeller pardon şeytani Rockefeller...” “Ölünce cehennemi boylayacağının farkında bu dünyada ne kadar yaşasa kârdır.” “200’ü görsen ne olacak, yaşayan ceset.” “Hırs olsa ne olur, geberdiğinde imansız giderse cehennem odunu olmayacak mı?” “Modern Karun... Ateşi şimdiden bol olsun...” “Her şeye maydanoz olan bilim dünyamız küçük dilini yuttu. Hadi konuşun biraz!”
İlk kalp naklini 1989’da olan yaşlı kurdu bugüne kadar 5 kalp idare ettiğine göre, nakledilen bir kalp en fazla 5 yıl dayanabilmiş. O kirli bedende 7 kalp varsa, kanında kaç milyon “can” var, bir düşünün…
Bitpazarında satılmadığı ve kimse hayrına vermediğine göre, Rockefeller bu kalp ve böbrekleri kimden aldı? Bittabi “beyin ölümü” tanısı konulan garibanlar yahut savaş bölgelerinden kaçırılan masumlardan... Bir baron için 8 can ne ki diyebilirsiniz, acı ama haklısınız... Şu tesadüfe bakın ki, “beyin ölümü” denilen sözde ölümü ilk kavramsallaştıran da baron Rockefeller’in Harvard’ı idi.
Beyin ölümü denilen halin, “gerçek ölüm” yani “tam ölüm” hali olmadığını, bu yüzden de “klinik ölüm” olarak tanımlandığını, yani kişinin tam olarak ölmediğini, zenginlerin alıcı, fakirlerin ise verici olduğu hakikatini bu vesileyle not edelim.
Bu 7 canlı bir kez daha göstermiştir ki, ifsad ettikleri dünyada fakirlere değil, zenginlere de huzur yok. Demek ki servet, sıhhat için yetmiyor ve zulümlerinden kendileri de payını alıyor. Milyarları sömürüp aç bıraksa da, 70 kalp nakli yapsa da, ölüm gelip o zavallı düzenbazı da bulacak.
Organ nakli ile ömrün uzadığını düşünenler yanılıyorlar. Uzayan ve/veya geciken bir şey yok. Varsın şu fani dünyada üç beş gün daha oyalansınlar! Bunlar için ölmek, yaşamaktan çok daha zor. Dünyanın her şeyi onların olsa dahi, huzur içinde ölmeyi bile beceremiyorlar.
Allah (c.c.) Bakara Suresi 94-96’da bu Yahudiler hakkında şöyle buyuruyor: “Deki: Allah katında ahiret yurdu, diğer insanlara değil de sadece size aitse ve de siz bu söylediğinizde samimiyseniz, o halde ölümü isteyin de görelim. Fakat daha önce yapıp ettiklerinden dolayı asla ölmek istemeyeceklerdir. Allah zalimleri çok iyi tanır. Onların, yaşamaya karşı insanların en hırsıları olduğunu görürsün; hatta müşriklerden bile daha hırslı… Onlar bin yıl yaşamayı isterler. Oysa uzun yaşamak, onlardan hiçbirisini azaptan kurtarmayacak. Allah, onların ne yaptıklarını görüyor.”