Arı ve Çiçek
İnsan insanın kurdudur (homo homini lupus) diye bilinen meşhur bir söz vardır. Doğru mudur eğri midir, o konuda birşey demiyeceğim ama daha başka bir şey söyleyeceğim: İnsan insanın hem arısı hem çiçeğidir. Yani âdemoğulları olarak herbirimiz kah arı olur çiçek peşinde koşarız, kah bir çiçek olur arı yolu gözleriz. Hiç olmazsa bir kısmı böyledir. Bir de çiçekle balla işi olmayanlar var..
Onları Yunus'a havale edelim; Ne demişti Yunus Emre; "Görmez misin sen arıyı her bir çiçekten bal ider / Sinek ile pervânenin yuvasında bal olmaya". Bu deyiş sanki benim sözümü boşa çıkarır gibi görünüyorsa da öyle değil.Sözüm genel manada hayvandan kamil insana uzanan geniş bir yelpazede kendine yer edinebilen âdemoğlunun "insan" vasfının hakkını vererek yaşayanlarını kastediyor.
Yoksa insan görünümüyle insandan gayrı bir nice mahlukatın davranış şeklini kendine reva görenleri değil. Pek havalı hatta kanatlı olup vız vız etse de çiçekle balla işi olmayanları, "nev'-i nebâtat"tan sayılmakla birlikte çiçek açma kabiliyeti ve kısmeti olmayan "odun"ları ayrı tutmak lazım. İnsanın bir çiçeğin arısı olduğu demlerde de bir arıya çiçek olduğu hallerde de yekdiğeriyle etkileşimi bazan tek yönlü bazan eşzamanlıdır.
Arı iken çiçekten devşirdiği balözü arıyı mutlu eder, çiçek iken arıya sunduğu balözü çiçeği mutlu eder. Yani, bu alışverişin mahsulü bildiğimiz arı ve çiçek için 'bal' ise bildiğimiz insanoğlu için halis muhlis mutluluktur. 'Arı insan'ın 'çiçek insan'dan topladığı o mutluluk özü ki; arının ve çiçeğin meşrebine göre muhtevası güvendir, umuttur, iyimserliktir, sevgidir, zorluklarla başedebilme gücüdür, şükürdür, zikirdir, yaşama sevincidir.
Hani, etkileşim bazan tek yönlü bazan da eşzamanlıdır dedik ya; kapsama alanı dışında bulunulduğunda herbiri kendi dünyasında birdiğerinin varlığını bilmenin etkisi ile mesut iken eşzamanlı etkileşim halinde öyle demler olur ki kah sürur paylaşılır, kah hüzün paylaşılır, kah aynı anda gülünür, kah aynı anda gözler dolar.. Her biri ayrı güzeldir; ya da buna benzer daha nice paylaşımlardan hangileri terkibe girmişse her seferinde ruhun dimağına bir daha tekrar edilmeyecek lezzetler değer. Ne müthiş bir şey!.. Çiçek nebâtâttandır ama arı her nebâta konmaz, seçicidir.
Çiçek de öyle, her arıya yüz vermez, velev ki kendini sakınmasa bile kıymetini bilecek ve eli boş dönmeyecek arıyı bekler. Hangi arının hangi çiçekle, hangi çiçeğin hangi arıyla bu mutluluğa harç karacakları bir taraftan nasip meselesi, bir taraftan da 'frekans' meselesidir. Bu işte; arı açısından bakıldığında çiçek diye devedikenine konmak da var, çiçek bakımından ise eşşekarısına katlanmak da var.
Hafazanallah!. Arınız veya çiçeğiniz (hayatın o anında hangi rol size düşüyorsa); bazan bir öğretmen yahut öğrencidir, bazan evlattır, bazan anadır, bazan okuduğunuz kitabın yazarıdır, bazan çileğin en güzelini en tazesini size ayıran manavdır. Bazan, evde yaptığı zahîreden bir avuç ayırıp yılların ve yolların ötesinden size ulaştıran bir eski komşunuzdur.
Bazan bir şiir ve şairidir; arı da olsanız, çiçek de olsanız susuz olunmayacağını bilir gibi size çağların ötesinden pınarlar akıtır. Bazan bir sevdiğinizle paylaştığınız keder, sevinç yahut ümitle, hastaların sağların haberi duanıza katık olur. Ya da ne bileyim, uzak diyarlarda olup da birbirinin varlığından haberdar olan arılar, çiçekler vardır; bir gün yüzyüze gelip bir damla mutluluk karmak için yolların dürüleceği, dağların eğileceği zamanı beklerler.
Bu bekleyiş bile bir mutluluktur, balın kıvam bulmasını sağlayan bekleme süreci gibidir. Her bir "insan" hayat boyu devam eden bu döngüde bazan arı bazan çiçek rolüyle yerini alır. Hayatımızda var olan, mutluluk katan, hangi terkipte olursa olsun kovanımıza bal temin eden her arıya/çiçeğe "iyi ki varsın!" diyebilmeli insan, ya da sonradan katılan her arıya/çiçeğe bir de bu gözle "hoşgeldin, safâlar/ballar getirdin" diyebilmeli insan. Ve şükredebilmeli vesselam..