Anlık İstihbarat Ne ki?
Şimdi, medyada ABD’nin bize vereceği anlık istihbaratlar konuşuluyup, yazılıp, çiziliyor...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, kankası ABD Başkanı George W. Bush ile son yaptığı “Teksaslı ve de Kasımpaşalı” muhabbetinde, böyle bir karar alınmış.
ABD, bize “anlık istihbarat” verecekmiş!..
Bir çok kişi de anlık istihbaratın ne olduğunu ya sorup duruyor, ya da yazıp duruyor...
Herhalde, şöyle birşey olacaktır;
“Falanca birim... Ben filanca birim... Şu an uydudan aldığımız görüntü ve sinyallerde, Türkiye sınırlarının içerisine sızma hareketinde bulunan bir eşkiya sürüsü var...”
Tabii bu istihbarat alındıktan sonra, ilgili birimler, daha ilgili birimlere haber verip, oradan artık ya uçaklarımıza, ya da helikopterlere haber verilip, sızma hareketi içerisinde bulunan noktaya ulaşacaktır.
Öyle ya, anlık istihbarat ile nokta vuruşları yapacağız...
Tam o noktaya gelindiğinde, herhangi bir hareketlilik görünmese bile, “gelmişken birkaç bomba atalım da, adet yerini bulsun bari” denilerek, koordinatları verilen noktaya, birkaç bomba, birkaç da füze falan atılabilinir.
Eh, belirtilen noktada herhangi bir hareketliliğin olmadığı da, tekrar geriye dönük bir şekilde ilgili birimlere bildirilip, ilgili birim de stratejik ortağımız, dostumuz, kankamız ABD’nin ilgili birimini aradığında;
“Filanca birim... Ben falanca birim... Az önce anlık istihbarat olarak verdiğiniz noktada herhangi bir sızma hareketi görülmemiş... Ne iş?” diye soracaktır.
Ve, büyük bir ihtimalle gelen cevap da;
“İyi ya bak kendin diyorsun, verdiğimiz anlık istihbarattı. Siz oraya gidene kadar aradan yarım saat geçti. Adamlar sizi bekleyecek değiller ya... Demek ki, geçip gitmişler... Artık başka bir sefere inşallah!...”
.......................
Tabii ki böyle olmayacak. Biz de biraz kendi penceremizden, mizahi bir yaklaşım sergileyelim dedik sadece... O kadar...
Ancak, ister istemez insanın aklına bir takım sorular takılıyor da, bir türlü bunların cevaplarını bulamıyorsunuz. Pek kolay kolay da bulunacağını sanmıyorum.
Her halükarda aynı gemide yer aldığımız stratejik ortağımız, bu anlık istihbaratları, şu son toplantıdan sonra yapmıyor ya?
Önce kendi güvenliği için yıllar yılı yapıyor. Peki o zaman daha önceki baskınlarda neden vermedi?
Bir başka soru ise, verilecek bu anlık istihbaratların ne kadar güvenilir olacağı? Özellikle, Türk birliklerini aldatmaya yönelik istihbaratlar olup da, bizim daha kötü bir duruma düşmemize yol açacak durumlar yaratabilir mi?
Mutlaka, bunları bizim taraf da enine boyuna düşünüyor ve artık karşımızdaki eşkiyanın sadece PKK ve Barzani’den kaynaklanmadığını, asıl eşkiyanın ABD olduğunun bilinci içerisinde hareket ediyordur.
Yalnız, bu anlık istihbarat olayında, gerçekten PKK’nın hareketlerini bize bildirecek ve buna göre bizler de gerekli hazırlıkları yapıp, PKK’nın belini kıracak bir plan uygulayacaksak, (inşallah) burada PKK eşkiyasının ve onu yönetenlerin birkaç kere üzerinde düşünmesi gereken bir konu daha var...
Yıllar yılı bu PKK eşkiyasını besleyip, bu günlere getirip, kayıtsız şartsız lojistik destek sağlayan ABD, Türkiye’nin sıkıştırması ile takdir hakkını bizden yana kullanıp, PKK’yı da bizim önümüze yem olarak attığına göre, bu eşkiya güruhunun daha göreceği başka gerçek kaldı mı ki?
ABD, hem Barzani kuvvetlerini önümüzdeki süreçte terbiye etmek ve sürekli başına bela olması için gerilla taktiği içerisinde savaşan PKK’nın bitmesini istemezken, bir yandan da sürekli bizi rahatsız edip, bölgede güçlü bir ülke haline dönüşmememiz isteğiyle, PKK’yı kolay kolay bitireceğini sanmıyorum.
Ayrıca, PKK ve yan kollarıyla da, diş bilediği İran’ı da sürekli rahatsız ve tehdit edecektir.
Kısaca, bir PKK’yı beslemekle birkaç ülkeyi hem rahatsız edecek, hem de istediği gibi yönlendirecektir. Bundan dolayı da, zaman zaman PKK’nın ufak tefek birimlerini bizim önümüze yem olarak atacaktır. Aynı, Amazon nehrinden büyük sürüleri geçirmek isteyen sürü sahiplerinin, önden hasta ve yaşlı, ölmek üzere olan birkaç sığırı nehre sürüp, tüm piranaları bu sığırların başına toplarken, başka bir noktadan sürüyü kazasız belasız bir şekilde karşıya geçirme taktikleri gibi...
Önümüzdeki süreçte göreceğiz bakalım. Yine ABD’nin dediği mi olacak, bizim beklentilerimiz mi?
............................
Bu arada PKK’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki temsilcileri de, iyiden iyiye gemi azıya alarak, olmadık açıklamalarda bulunarak, ülkedeki siyaseti germesinin yanı sıra, toplumdaki dayanma noktasını da zorlamayı sürdürüyorlar.
Gerilim politikası ile bir anda kendilerine yönelik başlayacak karşı harekette, bir yanda mağduru oynarken, bir yandan da demokrasi havarisi kesilip, gerek ABD gerekse AB nezdinde kendilerini ezilen toplum olarak gösterme çabası sergiliyorlar.
Adamlar, özerklik istemelerinin ötesinde, “silahları susturma iradesine sahibiz” diyerek, açıkça da Türk Ordusuna rakip olduklarını ve bu işi bizzat kendilerinin yaptıklarını alenen itiraf ediyorlar.
Bir yandan tehdit unsuru olarak bunları konuşurken, diğer yandan da bütün partilerin bir araya gelerek demokrasi zirvesi yapmalarını istiyorlar. Bir kaç adım öteye dahi gidip, kendilerinin son derece demokrat olduğu görüntüsü ile karşı saldırıya maruz kaldıklarını, yaratılacak bir kaos ortamından dolayı da kendilerine yönelik yapılacak saldırıların tek sorumlusunun da hükümet ve başbakan olacağını yine tehditkâr bir şekilde ortaya atıyorlar.
Sevsinler...
Peki bugüne kadar sizlerin yani PKK’nın yaptığı saldırıların, bu saldırıların karşısında şehit olan binlerce vatan evladının sorumlusu kim?
Sanırsınız ki, onlar ayrı bir toprağın ve ülkenin sahibi, bize karşı ülkelerini savunuyorlar!...
Bu ülkenin gelişmesine en küçük bir katma değerde bulunma, aksine yıllar yılı bu ülkeyi batırmak için hem maddi hem de manevi büyük zararlar ver ve bunun karşılığında da hem ekonomik hem de siyasi özgürlük iste... İnsanda yüz olur!
Tabii, dediğimiz gibi insanda... İnsan olmayanda bunları beklemek de hayalden başka birşey değil.
Aslında, bunlara söylenecek tek söz var, beğenmiyorsanız, sizleri tutan yok... Bakın hemen burnunuzun dibinde de ülkeniz kuruldu. Haydi yallah.
...........................
Hem televizyon ekranlarında, hem de gazete sayfalarında bir fotoğraf karesi... Mehmetçik, otobüs ve minibüslerle, sınıra gidiyor...
Bir Mehmetçik, camdan dışarıya başını çıkartmış, kendilerini görüntüleyen kameraman ve gazetecilere el sallıyor... Gülerek... Avucunun içi de kınalı...
Daha dikkatli bakıyorsunuz, otobüslerin ve minibüslerin içerisindeki gencecik ve körpecik Mehmetçiklerin hepsi gülerek, şen şakrak bir şekilde el sallama yarışındalar...
Hiç birinin yüzünde en ufak bir karamsarlık, en küçük bir korku ifadesi yok.
Belki, içlerinden birkaç daha şehit olacak...
Ama onlar ölüme bile böylesine güle oynaya gidi-yorlar...
Düşünüyorsunuz hangi ülkenin askeri, böylesine güle oynaya, ölüme gider diye...
Bir kez daha vatan sevgisi, bayrak aşkı ile dolu bu Mehmetçik ile gurur duyuyorsunuz.
Göğsünüz kabarıyor... Ve neden “ben de orada değilim” diye üzülüyorsunuz...
İşte, düşmanın anlamadığı asıl gerçek bu...