Anlayamamıştı…
Gecenin sessizliği ve yıldızların nazik göz kırpmaları arasında, belki o sessizliği dinleyen, belki de kendi lisanına göre yıldızlara cevap veren bir adam, balkonunda oturmuş, alemi seyre dalmıştı. Tatilde olmanın huzuru ve kafasını kemiren hiçbir tuhaf düşüncelerinin de olmayışı, epey rahatlatmış olmalıydı… Yaprakların hışırtısına, ağustos böceklerinin cevabının geç kalmayışı da adamımıza çok etkili bir senfoniyi anımsatmıştı. Üstüne, bilgisayarından gelen kısık sesli slow bir müzik, geceye manyak bir hava katmıştı.
Her şeyin normal seyrettiği hengamda, internete düşen bir haber, bilgisayarın kendisine has çıkardığı sesle, gecenin seyrini biraz farklı kılmıştı. Fakat bir süre sonra, haberi okuyan adamın çıkardığı ses alışılmışın çok dışında olduğundan, gece-mece kalmamıştı. Bütün fantezi bozuldu.
“Buda mı oldu, hay ağzını kırayım” ifadelerinin bakışları arasında haberi okumuş, okumuş da, “bu ne lan, yuh be!” kelamları süzülmüştü dudaklarından.
Henüz bir gününü bile doldurmadan salıverilen “meşhur” albayın ağırlığından bir tür ağırlık oturmuştu midesine. Günlerce konuşulduktan sonra, geç de olsa içeriye alınan meşhurumuz, ancak saatlerle ifade edilebilen bir zaman türünden sonra salıverilmişti.
Anlayamamıştı…
Geçen gün de, temizlerden temiz, pak, nezih manasına gelen “Mukaddes” hanımefendimizin ses kayıtlarında: “12. ve 14. mahkemeler bizim, eğer o nöbetçi mahkemelere denk gelirse hallederiz” cümlesiyle tuhaf olmuştu zaten adamımız,
Anlayamamıştı…
Biraz daha geride bir ses kaydını daha hatırlamıştı, Hakim Selma Betin, Tuncay Özkan’a telefonda: “İnşallah yine bölünerek çoğalmayız.(…) Büyüyeceksiniz. Toplumun bir lidere ihtiyacı var, siz o lidersiniz. Ben inanıyorum ya…” adamımız kafayı sıyırmak üzereydi, içinden: “ulan gecenin sessizliği dedik, kafamızda soru işaretleri sesli müzikle dans ediyor…”
Adamımız anlayamamıştı…
İsmail Hakkı’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘367’ baskısı yaptığı ses kaydını, “küfürlü bölümler montaj” diyerek doğruladığını hatırlayan adamımız, biraz sendelemiş, kafası iyice “leyla” olmuştu.
Anlayamamıştı…
Bütün yapılanlara cevap bulmak istedi, bu ses kayıtlarına karşı, devletimizin ve milletimizin tavrı nedir diye internete bir-iki tıkladı fakat bir şey bulamamıştı.
Halbuki Edward Said, Kolombiya Üniversitesinde iken Yahudiler onun için, ‘küçükken İsrail tanklarına taş attı, onu üniversitenizden uzaklaştırın’ baskısına rektör: “Biz hocalarımızın attığı taşa değil, verdiği derse bakarız” demiş ve gereken dersi vermişti.
Adamımız da bu türden bir cevap arıyordu, onları susturacak, gereken dersi verecek, neyin doğru olduğunu anlatacak cevaplar…
Fakat bulamamıştı, doğrusu ben de göremedim ve duyamadım. Buyurun siz söyleyin bu “ses kahramanlarına” cevabı…