Ankara’daki Generallerin İstanbul’da Binbaşılık Savaşı
CHP yeni bir başkan seçti kendisine.
Eskisini hiç haz etmediğim halde yenisine ve seçilme biçimine asla onay vermedim.
Bir siyasetçiyi arkadan vurarak kalleşçe harcadılar.
Bunu yapanlar konusunda eski başkanın kendisi dahil bir çok kişi hala doğru değerlendirme yapmaktan çok uzaktalar.
Ben o zamanda şimdi de aynı düşüncelerle yeni başkanın seçimini bir kenara bırakarak ;onun balonunu şişiren rüzgarın neler olduğu konusuna kafa yordum.
Almanya merkezli malum yapının yeni bir restorasyon peşindeki kurmayları, yenilgilerle müzminleşmiş cumhuriyet eliti, her coğrafyadakileri ile aleviler; bence bahsedilen rüzgarlardı.
Birinci kısımda zikrettiğim yapının ülkemizde derin ve oturaklı bir medyaya sahip olduğunu da ilave olarak belirteyim.
En başından beri kimlikli ve nitelikli bir sol muhalefete olan ihtiyacı bilen ve vurgulayan biri olarak bu üç kesimin aslında birbiriyle çok derin ilişkisi olmadığını ,zorlama bir birlikteliğin hiçbir şekilde anlamlı sonuçlar vermeyeceğini anlamanın büyük bir zeka gerektirmediğini çok net olarak görüyor olmama rağmen ,bunu anlatmağa çalıştıklarım aynı fikirde değildiler.
Bir çok kişi sabretmek gerektiğini ,sokakta büyük bir dalgalanma olduğunu, yeni liderin büyük bir enerji oluşturduğunu günlerdir sabırla metanetle dinliyorum.
Hayır dinliyorum değil, aslında doğrusu dinliyordum.
Ancak dün ben artık bu zırvalamaları dinlemem gerektiğini dinlemeyeceğimi kesin bir biçimde ispatlayan büyük bir gelişme oldu.
Ben buna Ankara’daki generallerin İstanbul savaşları adını verdim. Hem de daha düşük bir rütbe için verilmiş bir savaş. Anlamsız, garip ve onursuz bir savaş.
Hemşerimiz Gürsel Tekin bu savaşın generallerinden biri.
Eski başkanları istifa ettiğinde gözyaşları içinde seyretmiştik canlı yayında.
Bu gözyaşları kurumadan ,liderlik sınavında çok kötü bir görüntü verirken gördük.
Bazen eski başkandan icazet alma kavgasında ,bazen yeni ve başka bir liste oluşturma davasında bazen de yeni liderin yapacağı konuşmayı ben hazırlamıştım sonraları birileri değiştirmişlerin ağlamasında karşımıza çıktı.
En az oyu alarak PM’ine girebildi.
Genel başkan yardımcılığı beklerken MKYK ya seçilemedi.
İstanbul il başkanlığı komik ve anlamsız bir şekilde elinden alınarak ,yeni başkan tarafından Ankara’da birlikte çalışmaya davet edildi.
Bunu yaparken il başkanlığına seçilen kişinin yerine MKYK üyesi olmasının yeni başkan tarafından teklif edileceği vaadinde bulunuldu.
Komik anlamsız ve karmaşık bir kavgada oradan oraya savrulan bir boksör gibi, düştü, düştü, düştükçe düştü.
İlk yumrukla sendeleyip düştüğünde de en son yumrukla sendeleyip düştüğünde de; gözünü açar açmaz ilk sözü ‘genel başkanımızın ve partimin emrindeyim’ oldu.
İstanbul’a binbaşı olmak için generalliklerinden vazgeçen iki subayın bu göz yaşartacak fedakarlığı
yalnızca siyaset tarihinin değil, insanlık tarihinin bile görmediği bir olay olarak tarihteki yerini aldı.
Bir kamyon hırsızlık ve dolandırıcılık dosyası ile anayasa mahkemesine gitme kahramanlığında bulunan yeni başkana;--o kamyonda hatırı sayılı bir yeri de --İstanbul için verilen savaşa bakarak;
kendi kurmayları için ayırması tavsiyesinde bulunarak, bu matrak ve bir o kadar da keyifli hasbihali sona erdirmek istiyorum.