Anayasa Referandumu
Anayasa değişiklik paketi gündemin en sıcak maddesi ve bu sıcaklığını yaz mevsiminin sıcaklığıyla da birleştirecek gibi. Zira tasarlanan referandum tarihi temmuz sonları ya da ağustosun ilk haftasıdır.Anayasanın 22 Temmuz seçimlerinden hemen sonrasında değiştirilmesi için bir hazırlık vardı. Ama o günlerde ETÖ ile ilgili kamuoyunun bilgisi çok sınırlıydı. Hatta yoktu da diyebiliriz. Ancak hükümet bu bilgiye sahip olduğu için değişikliğe tahammül edemeyecek olan ERGENEKON’cuların hangi çılgınlıkları ya da gözü dönmüşlükleri yaşatacağını iyice kestirebilmişlerdi. Bu endişeyle o tarihlerde değişiklik rafa kaldırıldı. Şimdi zamanı geldi diyerek 20’yi aşkın maddenin değiştirilmesi düşünülüyor.
Kimileri bu değişiklik için; “Ak Parti kendisini kapatılma tehlikesine karşı korumak için çıkartmak istediği bir paketidir” diye ifade ediyor.
03 Nisan 2010 tarihinde bir televizyonun tartışma programına beraber katıldığımız Taraf gazetesi yazarı Rasim Ozan KÜTAHYALI’nın;
“bu değişiklik ‘Ak Parti’nin kendisini kapatmak isteyenlere karşı oluşturduğu bir değişiklik olsa da’ neticede Türkiye ve halkı kazançlı çıkacaktır” ifadesini haklı bir tespit olarak kabul ediyorum.
Doğrusu değişikliği tatmin edici bulduğumu söyleyemem. Ancak “şimdilik” bu değişikliğin zaman kaybetmeden yapılması gerektiğini de biliyorum. Zira seçime az bir süre kala demokrasinin bir kazaya kurban gitmesinin doğuracağı tehlikeleri hissetmemek mümkün değil.
Programda da özellikle ifade ettiğim şuydu;
Kanun koyucular bütün kesimlerin hassasiyetlerini dikkate almak zorundadır. Aynı toprakları, aynı kaderi ve kederi, aynı sevinçleri ve mutlulukları paylaşmaya mecbur olduğumuz göz ardı edilmemelidir. Bunun gereği olarak bütün bireylerin ve kesimlerin; “benim/bizim de haklarım(ız) korunuyor” diyebilecekleri yasalarla yönetilmemiz gerekiyor.
Herkes ve her kesim bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğunu hissetmelidir. Bu hissediş normatif değerlerde kendisini göstermeli, normatif düzenlemelerin aynı zamanda uygulayıcılar vasıtasıyla pratik bulmalıdır. Pekala biliyoruz ki yasa koyucunun niyeti farklı olduğu halde “şaz” yorumlarla bireyin ve toplumun aleyhine işleyen pek çok yasa, tüzük vardır.
Anayasa ve yasalar net, metin sade vatandaşın dahi anlayabileceği bir tarzda hazırlanmalıdır.
Bu neden mi gerekli?
Bakın,
Bir hâkimin/mahkemenin (siz buna 12. Ağır Ceza Mahkemesi diyebilirsiniz) bir sanık veya zanlının tutuklanmasına karar vermesinin ardından başka bir mahkeme (buna da 9. Ağır Ceza mahkemesi diyelim) aynı sanığın/zanlının tutukluluk halinin kaldırılmasına karar veriyorsa burada ciddi bir çelişkinin olmaması mümkün değil. Hatta kimi hukukçular bu duruma "kasıt var, tarafgirlik söz konusudur" diyebiliyorlar. Hayır, sadece bir kez veya farklı davalarda olsa ve çelişik durum yaşansa belki anlaşılır kılabilmek mümkündür. Ancak hemen hemen her defasında biri tutuklar diğeri salıverir ise orada önyargı, tarafgirlik, kasıt aramamak saflıktır. Hele hele kimi zaman da onlarca yıl cezaya çarptırılan bir sanık/zanlının bir başka mahkeme tarafından hem de tek celsede beraatı gerçekleşiyorsa buradan koku hissetmemek için "burunsuz olma" bile yeterli gelmez. Bir ceza kanununda, hakimlerin bu kadar birbirinden uzak, aykırı, uygunsuz karar vermelerine müsait olabilir mi? Hadi diyelim verilen cezadan 3–5 yıl daha az ceza verilirse durum anlaşılır. Ya da birinci hakimin kararı TCK’ya ciddi bir aykırılık oluşturursa o zaman da o yargıç aleyhine dava açılmalıdır. Hayır, belirttiğimiz “gerekçeler” hasıl olmamış ise o zaman bu kararlarda farklı maksatlar arama gereği hasıl olur. İşte bu sebeple yasa metni ve yasa koyucunun kastı bu kadar farklı mütalaa edilmesine izin verilmemelidir. En son bir pankartın sağ ve sol kenarlarından tutanların aldığı cezalar farklı olduğunu hepimiz gördük.
Yine taş atma ve sokak eylemlerinde Antalya’da iki çocuğa farklı cezalar talep edildiği de acı bir gerçektir.
Ayrıca unutmayalım ki bu ülkede mahkemeler 367, Şemdinli davası ve anayasa mahkemesinin anayasa maddesini iptal etme gibi "skandal" kararları almıştır. İlle de "metin içerik, amaç ve dil konusunda net, berrak; ilkokul düzeyindeki okuyucu tarafından anlaşılacak şekilde hazırlanmalıdır" demedeki amacımız bu tutarsız ve hukuksuz kararların alınmasını önüne geçilsin diyedir.
Velhasıl;
Değişiklik meclis genel kurulundan önce komisyonlarda görüşülecek ve bu süreçte bazı değişiklikler yapılabilmektedir.
Toplumun ihtiyaçlarına yönelik değişikliklerin mutlaka dikkate alınması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Unutulan, ihmal edilen veya farklı saiklerle değişiklikte yer almayan ve aciliyet arz eden bir durum varsa değişiklikte yerini almalıdır.
Aslında asıl önemli ve temel değişikliğin önümüzdeki seçimlerden hemen sonra yapılmasını temenni ediyoruz. Yoksa yamalı bir anayasa ne kadar iyi olursa olsun asla toplumun bütün kesimlerinin esenliğini sağlayıcı bir anayasa olamaz.
Usül yanlış usül
Oltayla da balık tutarsınız, dinamit patlatarak da balıksız kalmazsınız ama dinamit yavru cime balıklarını da öldürür. Nehrin geleceğini mahvedersiniz
AKP de maalesef dinamit patlatıyor ve bunu matah bir iş zannediyor
Anayasa kökten ve usulünce çoğunluk konsesusuyla değişmeliydi ama olmadı, olmuyor
Bence meclisteki 4 partide bir anayasa taslağı hazırlasaydı ve dördü de halk oylamasına sunulsaydı sonra en çok oy alan 2 taslak yine halk oylamasına sunulsaydı EN SAĞLIKLI İŞ olurdu ve gerçekten halkın anayasası olurdu
Maalesef iktidar da bunu düşünebilecek dahi bir kaasite kırıntısı yok
Nisan 6th, 2010 at 15:42Size katılıyorum Uğur Bey,
Nisan 6th, 2010 at 23:22Halkın bu yöntemle tercih yapması daha uygun.