Otorite ve Anarşi: Özgürlük (IV)
Etiğin bir diğer yakın anlamı da ahlaktır. İnsanlar arasında kabul edilen geleneksel-dinsel eylemler ahlak olarak tanımlanır. Etik ile Ahlak iç içe olsa da farklı bir tanıma tabi tutulur. Düşünülerek ortaya konulmuş entelektüel çabanın bir sonucu olarak ortaya konan değerler bütününe Etik denir. Ahlak yaşananların yaşatılması, Etik ise düşünülenlerin yaşatılması şekli ile görülür. Etiğin entelektüel tartışmalarında kimi düşünürler -ilahi kabul ederlerken, kimileri doğanın ruhuna uygun hareket etmek, kimileri ise akıla göre hareket etmek şeklinde tarif eder. Tarihsel uğursuzluk diye ifade edebileceğimiz başka bir ahlaki akım/damar ise pragmatizm(yararcılık)dır Tarihsel sürece baktığımızda Pragmatizm 18. yy. İngiltere’de şekillenen bir Felsefi akımdır. Eğer bu düşüncenin temsilcilerini/kurucularını sorarsanız sizlere W.James, J. Dewey vb. birkaç düşünür gösterebilirim.
Pragmatizmi 18. yy. kurulan ve şekillenen şekliyle değil İnsanın hayatındaki yerini ele alındığında; insan egosunun kendisinde faydalıcık vardır. Hiçbir düşünce ortaya atılmaz. Veya hiçbir akım yeniden doğmaz. Sadece hatırlanır ve farkına varılır. Felsefe Yunanistan’da, Bilim Avrupa’da, Din Doğu’da ortaya çıkmadı. Sadece doğan ihtiyaçtan ötürü dışa vuruldu. İnsan gerek psikolojik yapısıyla gerekse fiziksel yapısıyla ihtiyaçtan ötürü yeni şeyler keşif eder. Newton Yerçekimini icat etmedi. O görüş onun değildi çünkü yer çekimi vardı. Sadece onun farkına vardı. Pragmatizm dâhil bütün akımlar belli bir asırda değil her zaman var olmuşlardır. Hıristiyanlık İsa ile başlamadı. O vardı. İnsanın var olan zihninde Hıristiyanlık adına her şey zaten vardı. İslam Muhammed ile başlamadı. Budizm Buda ile başlamadı.
Eğer Buda şuan Budizm’in temel ilkelerini ortaya atsaydı kesinlikle parlamayacaktı. Karl Marks Buda devrinde gelseydi hiç kimse onu dinlemeyecekti. O bir bütün olarak Kapitali yazsaydı yine kimse dinlemeyecekti. Belki de yüzyıllarca yıl sonra o kitap keşif edilecekti ve diriltilecekti. Ahmed-i Xani Memu Zin’de Kürtlerin Ulusal bilinci üzerinde dikkatle tahlil yapar. Xani kendi devrinde adeta üç yüz yıl boyunca kimse tarafından his edilmedi. Kürt Ulusu düşüncesi yeni keşif edildi. Ne zamanki Kürtler Ulusal çapta bilinçli oldular işte o zaman Xani değerli oldu. Oysa Xani daha önce de vardı.
İnsan zihni karmaşıktır. Hala çözülemiyor. Esrarengizdir… Ben her şeye ihtimal verebilirim ama İnsanın “düşünce” kısmının çözülebileceğine hiçbir zaman ihtimal veremem. Müthiş bir karmaşıklık içeriyor. Hayvanlarda görme duyusu vardır, his etme vardır, belki farkta edebiliyor. Fakat farkında olduğunu fark etme duygusu yoktur. En önemlisi sorgu yoktur. Bazı düşünürler “Ruh” varlığı noktasındaki kanıtları “düşünceye” dayanır. Ruhun durumu tartışmaya açıktır “düalist bir ruh anlayışı” veya “birleşik ruh anlayışı” olduğu noktasında da sıkıntı vardır. Ruhun bağımsız bir cevher olması, ruhun beden ile bitişil olması veya ruhun gerçek bir varlık olmadığı noktasında tartışılabilir elbette. Öyle ya da böyle İnsan zihninin karmaşık olduğu anlaşılabilir. İnsandaki zihin-düşünce bildiğimiz kadarıyla hiçbir canlıda yoktur.
İnsana has olan bu özelik insanı birçok noktada şüpheye sevk ediyor. En azından şunu diyebiliriz, İnsan zihni birçok şeyi içerisinde barındırır. Deneyciliğin ortaya koyduğu “İnsan beyni bir levha gibidir deneyle doldurulur” tezi doğrudur. Levhanın kendine has bilgiyi belli ölçülerde değerlendirebilme kapasitesinin olması tartışılmaz bir gerçektir. Akıl, beynin, değerlendiren merkez veya bağımsız insan güdüsüdür diyebiliriz de. Nihayetinde aynı ortamda, çevrede, bilgi birikimiyle donanan iki insan karşılaştığı bilgilere farklı yorumlar getirebiliyorlar. Zaten aramızda yeşeren bu kadar Felsefi akımın, dini ve bilimsel akımın temelinde İnsanların farklı yetiştirilmelerinde veya farklı oluşlarındandır. Üzerinde durulması gereken bütün görüşlerin oluşmasın da “boşlukların olması” rol oynar.
Devem edecek…
Kıvançla…