content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

11 Ağu

Anadolu ‘Ergenekon’umuz Olmalı

Son birkaç yıldır hükümetin darbelerin engellenmesine yönelik uygulamaları olgusuna verilen adıyla artık zihinlerde iyi bir çağrışım bırakmayan ‘Ergenekon’ adının ilk kullanıldığı “Ergenekon Destanı”na göre asil Türk kavmi, ‘Ergenekon’ adı verilen dört tarafı aşılması güç dağlarla çevrili vatanlarına hem kemiyet hem de keyfiyet anlamında sığmaz olduklarında tek alternatifleri ‘Ergenekon dışına’ çıkmışlardı. Böylece orta Asya’yı doldurup Amerika dahil tüm dünyaya insan üreten bu asil ırk, kaldıkları orta Asya’da kendi milliyetlerini korumuştu. Burada kendini anıtlaştıran Göktürk devleti gibi bir çok devletler kurdular.

İslam’la müşerref olmaları, güçlü Çin ve Fars kültürü karşısında onların etnik kimliklerini korumalarına yardım etti.
Büyük Selçuklular orta Asya’dan Anadolu’ya yüz yıllık güçlü bir devlet kurmuşlardı. Türkler, Anadolu’nun Ergenekon benzeri bir yurt olduğunu Büyük Selçuklularla fark ettiler. Artık hedef Anadolu’ydu. Boy boy, oba oba, orta Asya’dan Anadolu’ya taşınan bu asil topluluğun yer değişimi Büyük Selçukluları sona erdirirken Anadolu Selçuklularını sahneye çıkarıyordu.

Selçuklularla ikinci Ergenekonlarını bulmuşlardı artık. Ve bir daha çıkmamak üzere bu güzel diyarlara yerleştiler. Kalıcı yurt edinme halet-i ruhuyla Anadolu Selçukluları Anadolu’yu baştan sona imar ettiler. Günümüze kadar gelmiş, bir çoğu hala kullanılan yollar, hanlar, kervansaraylar, camiler, okullar, hastaneler, kaleler vb yaptılar. Gerilerinde bıraktıkları Çin ve Fars kültüründen etkilenmiş soylarından bir vahşi grup, onların başarısını hazmedememişçesine Anadolu’daki bu medeniyet kurucularını sarstı. Avrupa’nın vahşi bir o kadar aç gözlü şövalyeleri bile onları sarsamamışlardı.

Beylikler dönemi sonrasında Anadolu’nun en batı ucundaki Osmanlılar, batıya yönelmeleri ve onlarla yaptıkları mücadelelerle büyüdükçe büyüdüler ve Selçukludan kalan bayrağı ellerine aldılar.
Beylik döneminde olduğu gibi baştan beri Osmanlıların gözünü hep batı yönü kamaştırıyordu. İstanbul’un fethi sonrası balkanları ikinci bir yurt edinmeyi amaçladılar. Asıl kökleri Anadolu olan bu devlet öngörü ve beklentisine rağmen balkanlara köklerini atamadı.

Oysa burada kök salalım, İslam’ı kalıcı kılalım hedefiyle tüm yatırımlarını balkanlara yapmışlardı. Selçuklu zaten Anadolu’yu imar etmişti. Bazı eksik kalanları da kendiler yaptılar.

Bu açıdan baktığımızda Selçuklulara göre Osmanlının Anadolu’daki imar faaliyetleri çok azdır. Eğitim ve ticaretin merkezini de İstanbul kıldılar. Anadolu’da medreseler olmakla birlikte asıl büyük üniversiteler İstanbul’daydı. Bilindiği gibi bu gerçek bugün de hala böyledir. Diğer taraftan dini hassasiyetle kutsal topraklara hizmetler götürüp oraları imar ettiler. ‘Sürre Alayı’ adıyla her yıl bu topraklara milyonlarca lira nakit yardımda bulundular.
Çöküş döneminde Osmanlı yöneticileri Anadolu’dan beslenip güçlenmişlerdir. Anadolu’ya muhtaç olduklarını anladıklarında iş işten çoktan geçmişti. II. Abdulhamit’in çözümün eğitimden geçtiği gerçeğini görerek Avrupai okulları İstanbul’dan sonra özellikle Anadolu’nun önemli merkezlerinde açmaya başlaması Osmanlı adına geç kalınmış bir Anadolu yatırımıydı.

Osmanlılar balkanlarda yeni bir Anadolu, yeni bir Ergenekon oluşturamadıkları gibi kendilerini besleyen asıl Ergenekonlarını da ihmal etmişlerdi. Ne var ki bu topraklardaki asil ırkın insanları devletlerine o kadar bağlı ve saygılıydılar ki karşılık beklemeden hiç almayarak ellerinde olanları hep verdiler. Sadece yiyecek, giyecek, para, pul değil evlatlar ve oğullar, dağ gibi hayatlar verdiler.

Selçukluların Anadolu’ya bakış felsefesi ve bu yaklaşımın doğurduğu uygulamaları Osmanlılar devam ettirmiş olsalardı bu topraklarda hala Osmanlı adıyla var olacaklardı. Zira Selçuklular, Anadolu’yu kalıcı vatan edinme saikıyla yaptıkları eğitim, bilim, mimari, sosyal ve kültürel yatırımlarla Anadolu’da özgün bir Selçuklu medeniyeti kurdular. Anadolu’da bugünkünden daha demokrat ortam oluşturdular. Türk İslam tarihinde en önemli orijinal ve kalıcı her alanda bilim çalışmaları bu dönemde yapıldı ve Türk İslam tarihinin önemli şahsiyetleri bu dönemde yetişti.
Osmanlılar bu orijinal ilmi çalışmaları tekrar edip durdular. Şayet vahşi Moğol istilası Anadolu’yu sarsmasaydı balkanlara kadar yerleşecek Selçuklular belki de Avrupa’nın yaptığı bilim ve teknoloji hamlesini yapacaklardı.
Osmanlılar yüreklerinde buldukları bir ırki cesaretle dünyaya hükmedip yönetmeye çalıştılar. Uzun bir süre bunda başarılı oldular. Bunu yaparken kendi köklerini yeterince güncelleyip yenileyemediler. Yani Anadolu’daki kendi öz insanına yeterli yatırımı yapmadılar. Anadolu bir okul, bir kültür merkezi haline getirilmiş olsaydı çok şey değişecekti. Burada bir parantez açarak Türk okulları çalışmalarını hatırlatmak istiyorum. Biz geçmişte olduğu gibi bugünde kendi bilim ve teknolojimizi üretmediğimiz, kendi insanımızı her açıdan donanımlı yetiştirecek bir mekanizma kurmadığımız sürece Osmanlının akıbeti mukadderdir.

Bu bağlamda Anadolu’ya ve Anadolu’daki asil Türk insanına sahip çıkmalı, onlardan hiçbir yatırım esirgenmemeli ve Anadolu’da öyle bir mekanizma kurmalıyız ki bozulup dağılmamak üzere dünyaya örnek insan yetiştirelim. Anadolu Ergenekon’umuz olmalı ama bu Ergenekon’u hiç terk etmeden Ergenekon dışına dünyayı cennet vari yaşanır kılacak güçlü yiğitler yetiştirip gönderebilmeliyiz.

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank