Anadilde Eğtim
Türkiye’de uzun bir zamandan beri bir “anadilde eğitim” tartışması yapılmaktadır. Anadilde eğitim görüşünü savunanlar, Kürtlerin kendi ana dillerinde eğitim görmelerinin bir hak olduğunu hatta başta “uluslar arası çocuk hakları sözleşmesi” olmak üzere, Türkiye’nin imzalayarak taraf olduğu pek çok uluslar arası hukuk metninde de, anadilde eğitimin bir insan hakkı olarak yer aldığını vurgulamaktadırlar.
Bu görüşü savunanların düşüncelerine göre, ilköğretime adım atan bir çocuk, hiç bilmediği bir dilde eğitime zorlandığında kendini büyük bir baskı altında hissetmektedir. Baskı ile öğrenmeğe zorlandığı dil, onun asimile olmasının da başlangıcını oluşturmaktadır. Çocuğun doğup büyüdüğü kültürel-sosyal aidiyet çevresi ile olan maddi ve manevi bağlarının da koparılmasının ilk adımını oluşturmaktadır. Çocuk giderek ana dilini rahat konuşamaz duruma gelmektedir. Hatta unutmaktadır. Yoksa anadilde, yani Kürtçe eğitim isteyenlerin, Türkiye’yi bölmek gibi bir siyasal amaçları yoktur. Hiçbir insani ve siyasi mülahaza da insanın anadilini unutmasını bir başka dili onun yerine ikame etmesini haklı ve meşru göstermez…
Anadilde yani Türkiye’de, Türkçenin dışında bazı illerde Kürtçe eğitim yapılmasını savunan görüşleri bu şekilde özetlemek mümkündür. Bu görüşün hem insani hem de siyasi bir tarafının olduğu açıktır. İnsani tarafına bakıldığında, bir ana-baba için, kendi çocuklarının geleceklerini, kendi diliyle sürdürmesi, eğitimini o dil ile yapması insani bir hak olarak görünmektedir. Çocuk ana-babasının/kendisinin seçimine bağlı olmaksızın, yüz sene öncesinin siyasi şartlarının bağlayıcı bir sonucu olarak neden bir yabancı dil ile eğitimini yapmak dolayısı ile kendi ana dilini yeterince öğrenememek, geliştirememek ve hatta unutmak zorunda kalsın?
Bazı illerde eğitim dili Kürtçe olsa yine aynı illerde Türkçenin de öğrenilmesi zorunlu olsa bunun Türkiye’nin birliğine bir zararı olmayacağı gibi, Kürtlerin de anadillerinde eğitim hakları karşılanmış olacaktır, görüşünün öncelikle Kürtler arasında önemli bir taraftar bulduğu da bilinmektedir.
İşin siyasal yanına geçmezden önce hatırlanmalıdır ki, bazı Kürt gençlerinin ÖSS gibi sınavlarda yeterince başarılı olamayışları çoğunlukla onların, eğitimlerinin anadilleri yerine Türkçe olması ile açıklanmaktadır. Çünkü ana dili Türkçe olanlarla, Türkçeyi ikinci dil olarak sonradan öğrenenlerin yarıştığı bu sınavların Kürtlerin aleyhine sonuçlar doğurduğu savunulmaktadır. Ki bu savunmada bir haklılık payı da vardır.
Eğer Batman’da doğup büyüyen bir genç, geleceğini yalnızca Batman’da değil bütün Türkiye’de arayacak ve kuracaksa, eğitim dili de Türkçe olmaz ise bu gencin kendi yaşıtlarına karşı gireceği sınavlarda başarılı olması beklenemez. Çünkü Türkiye şartlarında İlköğretimden başlayarak üniversite sonuna kadar öğretilen bir “yabancı dil durumuna gelecek olan Türkçenin” yeterince öğrenilebileceği dolayısı ile Batmanlı gencin kendi yaşıtları ile katılacağı Türkçeyle ilgili sınavları kazanması ve yaşıtları ile bu alanda yarışabilme imkanı giderek azalacaktır. Böylece bu genç, geleceğini bütün Türkiye’de değil Batman gibi bazı illerle sınırlandırmış olacaktır. Aynı şekilde Bolu’da doğup büyüyen bir genç, Kürtçe bilmediği için, başta belediyeler olmak üzere resmi kurumlarda, Türkçe ikinci sıraya düştüğü için, hatta hiç kullanılmaz duruma geldiği için, Bolulu genç Batman vb illerde çalışamayacaktır. Sonuç olarak Batmanlı genç Batman’da Bolulu genç ise Bolu vb illerde kendi geleceğini aramak zorunda kalmış olacaktır. Böyle bir durum fiilen bölünme değil midir?
Üstelik Kürtçe ile eğitim yapılan iller hangi ölçüye göre nasıl belirlenecektir? Diyelim ki nüfus yoğunluğuna göre, Kürtlerin şu kadar nüfus yüzdesinin üstünde olduğu illerde bu Kürtçe eğitim uygulaması yapılmış olsun. Bu durum da o illerin dışında kalan Kürt nüfusu ne olacaktır? Kürtlerin nüfus yüzdelerinin belki yarısının belki biraz daha fazlasının Türkiye’nin batısına göç ettiği dikkate alındığında, eğitimin Kürtçe yapılacağı illerin tayin edilmesindeki müşkülat kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Anadilde eğitim bir insan hakkıdır görüşünden hareketle ortaya çıkan bir uygulamanın sonunda, Kürtlerin yarısının veya biraz daha fazlasının bunun dışında kalma sorunu ise kolay kolay giderilemeyecektir. Bu durumda Kürtlerin belki çoğunluğu bu insan hakkı sayılan uygulamadan faydalanamazken ancak azınlık bir oranının bu haktan faydalanmasının ise derde deva olmaktan uzak olduğu açıktır.
Kürtçenin eğitimin dışına çıkarıldığı, yasaklandığı ve Türkiye’nin resmi politikasının bir sonucu olarak geriletildiği görüşü de sıkça savunulmaktadır. Özellikle Cumhuriyet dönemindeki uygulamalar da bu görüşün açıklayıcı örnekleri olarak sıkça hatırlanmaktadır. Teslim edilmelidir ki Osmanlı döneminde belli bir dönem bazı yerlerde eğitim Kürtçe yapıldığı halde sonradan bu ortadan kaldırılmış, yasaklanmış değildir. Osmanlı döneminde doğru dürüst düzenli bir şekilde bu günkü karşılığı ile “örgün bir eğitim” yoktu. Hem Türkçe için hem de Kürtçe için. Medreselerde Arapçanın ve İslami ilimlerin temeli sayılan kitapların öğretilmesi esnasında, yöreye göre Türkçe veya Kürtçe açıklamalar sözlü olarak yapılırdı. Ancak bu uygulamanın ne kadar Türkçe ve Kürtçe eğitim sayılabileceği hayli tartışmalıdır.
2. Mahmut döneminde alınan zorunlu eğitim kararı 19. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren giderek Türkçenin lehine bir ortamın oluşmasına yol açmıştır. Bu zorunlu eğitim uygulaması başladığında ise ne bir Türkçe gramer kitabı ne de Türkçe sözlüğün olmadığını dönemin ileri gelenlerinden Ahmet Cevdet Paşa vb. kimseler anlatmıştır. Aynı dönemde Kürtçe gramer ve sözlüğün de olmadığı bilinmektedir. 20. yüzyılın başından itibaren (Başta Kürdistan ve Jin Gazeteleri olmak üzere) bazı Kürt aydınları, Kürtçenin yapısını dikkate alacak tarzda Arap alfabesinden, Kürtçe Alfabe geliştirmeye, yazılarını ve kitaplarını da bu alfabe ile yazmaya çalışmıştır. Ancak bu çaba sınırlı bir çevreyi aşamamış dolayısı ile yeterince ilgi görmemiştir.
Tevhid-i Tedrisat yasası büyük ölçüde medrese eğitimini bitirmiştir. Geleneksel medreselerden mezun olanların Diyanet vb. yerlerde görev alamaz duruma gelmeleri de bu medreselerde çok sınırlı oranda da olsa görülen Kürtçe ile ilgili eğitimi de zamanla ortadan kaldırmıştır. Medreselerin kapatılmasının gerekçesi ise doğrudan Kürtçeyle ilgili değildir. Ama bu kapatmadan Kürtçe de zamanla olumsuz bir şekilde etkilenmiştir.
Tek parti döneminin şartlarında Kürtçe yayın yapılamadığı gibi, doğrudan adı anılmasa bile Kürt Dili ile yayın yapma yasağı da mevzuatta yer almıştır. 1936-1937’lerde Kamuran-Celadet Bedirhan’ların Kürtçe için geliştirdikleri “Kürtçe Latin Alfabesi” zamanla Kürtler arasında makbul olmuştur. Türkiye Kürtleri arasında Latin kökenli Kürtçe Alfabe kullanılırken, Irak Kürtlerinin de Latin Alfabesine geçme hazırlıkları bilinmektedir. Irak Kürtlerinin de Latin Alfabesine geçmeleri, Kürt Dili ve birliği açısından olumlu bir gelişme olsa da Kürtlerin ananevi olarak ait oldukları İslam Dünyasından kopmalarının da çok önemli bir merhalesi olacaktır.
Türkiye’nin bazı illerinde Kürtçe eğitimin yapılmasının ayrılığa yol açmayacağı hatta birliği pekiştireceği gibi iddialar inandırıcı değildir. Ayrılığın ana zeminini temin edecektir. Hem ayrılığa karşı olmak hem de bazı illerde Kürtçe eğitim istemek bu bakımdan son derece tutarsızdır. Bu isteğin sahipleri bir seçim yapmalı, kararlarını vermelidir:
Türkiye’den ayrılmadan yola devam mı yoksa Kürtçe eğitimi ayrılığın gerekçesi yapmak mı diye bir seçim yapmalıdırlar.
İşin siyasi yanı belki böylece özetlenebilirken, Türkçe ile eğitime devam edilmesinin, Kürtçe yokmuş gibi bir siyasetinde insani tarafı sorunludur. Bu sorunun da giderilmesi gerekir. Kürtçenin belli bir nüfus yoğunluğu ve velilerin müracaatı gibi bir takım ölçüler getirilerek, Kürtçenin seçmeli bir ders olarak okutulmasının kimseye bir zararı olmayacaktır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu vb kurumların çalışma alanlarına Kürt tarihini ve Kürt dilini de almaları bu kurumların var oluş alanını ve etki alanını genişletecektir. Hatta bu uygulamaları yalnızca Kürtçe ile sınırlandırmadan belki diğer dilleri Arapça, Abazaca, Aranavutça, Gürcüce, Zazaca vb de kapsayacak şekilde genişletmek, işin insani ve demokratik özelliklerindeki eksiklikleri ortadan kaldırabilecektir. Daha çok üniversite de Kürtçe, Abazaca, Arnavutça, Gürcüce ve Zazaca bölümleri açılmalıdır. Türkçe, Türkiye’nin resmi dili olarak kalmalıdır. Türkçe eğitim dili olarak kalmalıdır. Resmi dil dışında Türkiye’nin “Kürtçe, Arapça-Gürcüce-Zazaca-Boşnakça vb” dilleridir. Türkiye ilanihaye kendi dillerine karşı kayıtsız kalmamalıdır.
ÖSYM’nin yaptığı dil sınavı için, Bulgarca sınavına girerek yeterli puan alan devlet görevlileri maaşlarına eklenen “dil tazminatı” almaktadır. Benzeri bir uygulama niçin Kürtçe, Boşnakça, Abazaca ve Zazaca için olmasın? Bunlar Türkiye’nin dilleridir. Türkiye resmi dili dışında kalan bu dillerine gerekli yakınlığı ve özeni göstermelidir.
Bunun dışında terörün bitirilmesi için, Kürtçenin de Türkçe gibi eğitim dili haline getirilmesi gibi taleplerin Türkiye şartlarına uygunsuzluğu bir yana yeni sorunlara da zemin hazırlayacağı görülmektedir. 20 Eylül 2010’dan itibaren başlatılan PKK destekli, “Anadilde eğitim için okulları boykot” gibi girişimlerin sorunu ağırlaştıracağı açıktır. Kürt nüfusunun fazla olarak bilindiği illerde bile bu boykotun yeterince destek bulamamış olması, belki Kürtlerin de bu tür insani sorunların kendi sınırları içinde çözülmesini istemelerinin sonucudur. Kürtçeyle ilgili insani isteklerin bir silah olarak, bir istismar aracı olarak kullanılması, insani tarafından kuşku duyulmasına da yol açmaktadır.
1.
Kürt kökenli vatandaşlarımız dil ve etnik yapılarını sömürü veya ajitasyon aracı olarak kullanmaktan çekinmemektedirler. Bu halleriyle Türkiye'nin açık açık bölümnemsini isteyen devlet ve odakların piyonu olmaktadırlar.
2.
Anadilde eğitim veya ucu nereye giderse gitsin bu tür bütün taleplerin nihai amacı TÜRKİYE'NİN BÖLÜNMESİDİR. NE GARİPTİR Kİ DOĞU VE GÜNEYDOĞU bölgelerimizdeki vatandaşlarımız böylesi bir bölünmede refahlarında veya hayat kalitesinde bir değişiklik olmayacağı muhakkaktır. Haaa, ŞER GÜÇLER orada bölünmüş bir devletÇİK e bu gün için büyük vaadlerde bulunsa bile o devlet kurulduğunda bölge insanı sömürge durumuna düşmüz zavallılar olacaktır. Bunlar da ayrı bir gerçektir.
3.
Ucu bölünmeye giden bu tür talepler kayıtsız şartsız ihanete giden adımlardır. Bu taleplerin dozajı ise ihanetin dozajı ile eşdeğerdir.
4.
Bu tür talepleri kaşıyanlar her zaman Türkiye'nin düşmanları olmuştur. Bu durum bölge insanı tarafından NE ACIDIR Kİ görmezden gelinmek istenmektedir.
5.
Bir taraftan Türkçe dünya dili haline gelmiş olan İngilizce karşısında gün gün erirken, yani Türkçe'nin küresel boyutta desteklenmesi sahip çıkılması gerektiği bir gerçek iken Kürtçe ve anadilde eğitimin resmi boyutlara çekilmesi küreselleşme bağlamında ne yaman çelişkidir.
6.
Yazarımız Selami Bey'in de belirttiği gibi bu bölgenin insanları KÜRTÇE EĞİTİM alacaklar da, sınavlara girdiğinde nasıl başarılı olacaktır. BU BİLE BAŞLI BAŞINA SAÇMALIK VE GARABET BİR DURUMDUR.
7.
ÜLKEMİZİN DOĞUSUNDA VE BATISINDA YAŞAYAN İNSANLARIMIZ, BU TÜR TALEPLERE KARŞI MÜTEYAKKIZ OLMAK DURUMUNDADIR. ANADİLDE EĞİTİM GÜNEYDOĞU VE GÜNEY BÖLGELERİNDE GAYRI MÜSLİMLERE TOPRAK SATILMASI KADAR STRATEJİK BİR OLGUDUR.
8.
Misak-ı milli ile çizilen topraklar üzerinde kurulu olan devlet TÜRKİYE CUMHURİYETİ devletidir. Bu devleti tanımayanlar gider başka yerde yaşar. Gerekirse nüfus mübadelesi yapılır.
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR.
TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR.
Burada TÜRK kavramı, kendini TÜRK hissedenlerdir. Etnik bir tanımı yoktur.
VATANDAŞLARIMIZ, YÖNETİCİLERİMİZ AKILLARINI BAŞINA DEVŞİRMELİDİR.
DURUM HASSASTIR.
Eylül 24th, 2010 at 20:41Saygı ve sevgilerimle.
Ahmet Fidan Bey ile dün tanıştık. Bir insanın yüz ifadesi ve ses tonu onu tanımada çok önemlidir. Ahmet Bey'in ses tonu çok yapıcı bir mahiyeti deruhte ediyordu. Lakin bu yorumda o yapıcılık kayboluyor. Bilimsel bir yazıya tamamiyle hissi yaklaşmıştır. "Türkiye Türklerindir" ifadesi hele benliğin hissiyatta kaybolmasıdır. Ben,ilkokul birinci sınıfta,sınıfta kalmış biriyim. Kalmamın nedeni de Türkçe bilmemmedir. Yani ben hasb'el-kader bir Kürt'üm. el'hâl "Türkiye Türklerindir" ise ben nereye sığınayım? Allah,beni ırk amblemime "Kürt" işlediği için,kendimi Türk de sayamıyorum. Sözün özü; Ben,Kürtlüğü bir şeref vesikası olarak görmüyor,Allah'ın takdirine rıza gösteriyor, ve dünya dengelerinde hep var olmuş Türk'ü,Türkleri de çok seviyorum. ve Allah aşkına artık milliyet illiyetinden kurtulalım.
Eylül 25th, 2010 at 11:59Bir önceki yorumu dar bir zamanda ve hızlı yazdığım için bazı kelime hataları hasıl olmuş.
Eylül 25th, 2010 at 12:06"Türkçe bilmemmedir" değil, Türkçe bilmememdir;
"Allah,beni ırk amblemime.." beni,benim olacaktı
düzeltir,af dilerim
Kanaatimce Sayın Selami Saygın'ın yanıldığı hususlar var. Selami Saygın izin verirse bu yanılgıları ayrı bir yazı konusu yapıp işleyeceğim.
Eylül 25th, 2010 at 13:20İbrahimi Feyzüllah bey,
Eylül 25th, 2010 at 18:41Yanıldığımı beyan ettiğiniz hususları kapsayan cevabi yazınızı bekliyorum. Doğuştan sahip olduğunuz ve sizin seçiminize bağlı olmayan özellikleriniz sebebiyle bir mağduriyet yaşamanıza hiç bir aklın, vicdanın razı olmayacağını bilmelisiniz. Ancak doğuştan sahip olduğumuz özellikler de yeni siyasi projelerin gerekçesi yapılmamalı. Çünkü yapılması halinde mevcut sorunları çözmeyeceği gibi yeni sorunlara da başlangıç olacaktır. Türkiye'nin benim olmasından dolayı sahip olduğum yararlandığım her hakkın elbete sen de (yani siz demek istedim)sahibisin. Çünkü Türkiye hem benimdir hem de senindir. Aksini kim iddia edebilir...!
Sağlık ve başarı dileklerimle. Selamlar.
Selami Bey,
Eylül 25th, 2010 at 19:08Ben Türkçe bilmediğim için sınıfta kalmamı, "Türkiye Türklerindir"e karşılık,bir Türk olmadığımı ifader sadedinde beyan etmiştim (dikkatli okununca anlaşılır). Yani o ifade anadilde eğitimi savunuyor olduğumu düşündürtmemeli. Sen dedikten sonra parantez içindeki 'siz demek istedim'i ben,bir samimiyet vesikası şeklinde algılıyorum. Yoksa pekâla yazıyı düzeltip "siz" yazabilirdiniz. eğer bundan kaynaklı bir sebeptense size katılıyorum,ki bana göre de tıpkı kravat gibi resmiyet de sıkıcıdır. Ki ben de zamanla Ahmet ile Bey arasına bir "ağa" sığdırır,ağabey ifadesini istimal ederim. Anadilde eğitim sorununa da çok geniş ve kapsamlı bakıyorum,uygun zamanda paylaşırım.
Hürmetler!