Amerika Neden Filistin Devleti İstiyor?
Ortadoğu'da 1920-45 arası varolan sömürge döneminin bugünlere bıraktığı en kanlı ve sorunlu miras kuşkusuz İsrail rejimidir. Aynı sömürü düzeninden kalma diğer yapıların hemen tümü zaman içinde bir şekilde kanıksanıp kendi iç dinamiklerine dönerken, İsrail'in oluşturduğu bünyesel rahatsızlık 60 yılını geride bıraktığı şu günlerde diğerlerinin istikrarını da tehdit etmeyi sürdürüyor.
Ortadoğu'daki sınırlar, yeraltı zenginliklerinin paylaşımı, siyasal düzenlerin yapısı ve birbirleri ile ilişkileri zaman içinde statükonun ve istikrarın bir parçası olurken, İsrail'in varlığı bunu sürekli tehdit eden bir unsur olmayı sürdürdü.
1948, 1956, 1967, 1973 tarihlerinde bölgesel büyük savaşların ve sayısız yerel savaşın temel sebebi olan İsrail, varlık problemini Batı üzerinden çözme dışında bir seçeneği olmadığından bölgeye yönelik dış müdahalelerin tetikçisi rolü oynamış, Batı müdahaleleri, 1990'lara kadar (İslam dünyasının değil ama) Arap dünyasının önemli bir bölümünü Rusya'ya yakın çizgiye itmişti. Ancak son 15 yıldır yaşanan Arap-İsrail yakınlaşması bölgenin stratejik dengelerinde önemli değişiklikler meydana getirdi.
Bölgedeki siyasal dengede, İsrail'in temel unsur olduğu farklı hatlar birbiriye mücadele ederken, bir yanda Amerika'nın başını çektiği yeni Ortadoğu düzeni taraftarları, diğer yanda bu bölgesel ve küresel düzene direnç gösteren bloğun savaşı yoğun biçimde sürüyor. İlkini iç halkadaki mızrak başlarını; İsrail, Fetih grubu ve Kuzey Irak Kürtleri oluştururken, dış halkada Amerika bulunmakta. İkinci bloğun iç halkasında Suriye, İran, Hizbullah ve Hamas bulunurken, dış halkada Rusya ve Çin gibi aktörler konumlanıyor.
Bu iki bloğun dengeleyicisi olarak kimi zaman ilki, kimi zaman da ikinciler lehine olaylara müdahil olmaya çalışan Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkeler inisiyatif almaya çalışarak çıkarlarını koruma kaygısıyla hareket ediyor. Son 60 yılın 55 yılını sürekli savaşarak geçirmiş Ortadoğu'daki düzenin bir 60 yıl daha böyle gitmeyeceği çok açık. Barış önünde kimin engel olduğu, Filistin-İsrail ilişkilerinin nereye gittiği, barış süreci, Arap ülkelerinin rolü gibi tartışmalar bir yana, bölgede nihai dengeleri sağlayacak olan çekişme Filistin topraklarıyla sınırlı olmayan bölgesel büyük hesaplaşmadır.
Bu hesaplaşmada Filistin cephelerden sadece biridir. Lübnan farklı bir cephe, Irak farklı bir cephe, iç politik çekişmeler daha farklı cepheler olarak birbiriye mücadele ediyor. Bu mücadele nihai galiplerini belirlemediği sürece, Ortadoğu'da yakın geleceğin belirsizliklerden kurtulması mümkün değil.
Bu açıdan, savaş birkaç yüz kilometre karelik bir alana kimin hâkim olacağından ziyade, totalde kimin düzeninin hâkim olacağı üzerine kurgulanmaktadır. Amerika ile İran arasındaki çekişme, Arap ülkelerinin bu çekişmedeki rolü, Lübnan'daki iç siyasi hesaplaşma, Suriye üzerindeki baskılar, Filistin'deki iç kargaşa, İsrail'in geleceği, Mısır ve Ürdün'deki İslamcı muhalefetin yükselişi, Irak'taki işgal ve sonuçları gibi tüm bölgesel gündem aslında tek bir gündemin küçük detaylarından ibaret.
Barış sözü İsrail ağzında ne kadar iğreti duruyorsa, tamamına yakını Batılı ülkelerin nüfuzu altındaki Arap ülkelerinin Filistin için tam bağımsız bir sistem öngörmeleri o kadar sahte. Bu yüzden tarafların söylemlerinden daha ziyade, yaptıkları büyük oyundaki rollerini ortaya koymaktadır. Şu an bölgede yerleştirilmek istenen düzenin bölge insanının hayrına olmadığı gün gibi ortada.
Nekbe'nin (Felaket) yani İsrail'in kuruluşunun 60. yılında Filistin'in gündeminde iç barış ve güçlü kozlarla pazarlık masasına oturmak dururken, İsrail'in gündeminde varlığını bir 60 yıl daha devam ettirip ettiremeyeceği sorusu bulunuyor. Bölgenin en güçlü ekonomisi durumundaki İsrail'in askeri olarak da tüm ülkelerle aynı anda savaşacak bir potansiyele sahip olduğu gerçeğini teslim etmekle birlikte, 2000 yılındaki İntifada'dan bu yana 700 bin Yahudi'nin İsrail'den göç ettiği düşünüldüğünde görüntünün yanıltıcılığı daha iyi fark edilebilir.
Bu yüzden Amerikan yönetiminin bir an önce bir Filistin devleti kurmaktaki acelesi boşuna değil. Çünkü İsrail'in varlığı, Filistin devletinin de bir an önce kurulmasına bağlı. Aksi halde devletsiz bir Filistin toplumunu bir 60 yıl daha kaldırmaya hiçbir Arap ülkesinin gücü yetmeyecek. ABD Dışişleri Bakanı Rice'nin son bir yıldaki 14 bölge ziyareti ardından gerçekleşemeyen devletleşme süreci, Bush'u son bir ay içinde ikinci defa bölgeye gelmeye mecbur bıraktı. Şimdi Bush'un kafasındaki kukla Filistin devletinin yılsonuna kadar kurulup kurulamayacağından ziyade, Filistin toplumunun böyle bir devlete razı olup olmayacağı tüm süreci belirleyecek.
Amerika ve İsrail, bir an önce bir Filistin devletinin kurulmasını, bu devletin tıpkı diğer Arap ülkeleri gibi Batının nüfuzunu bölgeye taşıyan bir aktör olarak bölge siyasetinde yerini almasını arzuluyorlar.