Almanya’daki “Avrupalı Türkler”
İnsan sağlığına, insan hayatına gereken önemin verilmemesinin acı gerçeğini, doğup büyüdüğü ülkesinde görmenin üzüntüsü, gözlerine oturmuştu.
Tüm bunlar davranışlarına yansırken, konuşmaları da bir başka acı gerçekleri ortaya koyuyordu.
Aslen Bandırmalı olan Naci Günler, 40 yıla yakın bir zaman sürecinde Almanya’da yaşadığı medeniyetin bir damlasını kendi ülkesinde görebilmek için uğraş veriyor şu sıralar.
“Her insan, insan gibi yaşama hakkına sahiptir” felsefesinde, çalmadık kapı bırakmamış ama sorununa da bir türlü çare bulamamış.
İşte bu çaresizliğin yılgınlığı ile belki çare olabiliriz diye de bize gelmiş.
Naci Günler, Uğur Mumcu Caddesi üzerinde, Fidan Apartmanının en üst katında oturuyor.
Almanya’dan emekli ve yaz aylarını da, doğup büyüdüğü kentte, muhteşem Bandırma körfezi manzarasında balkon sefası yaparak geçirmek, en büyük keyif aldığı anlardan olduğunu söylüyor.
Yıllar yılı Almanya’da çalışmış, birikimini ülkesine taşımış. Böylesine küçük bir mutluluğu da hakkı olarak görüyor. Kim itiraz edebilir ki?
Gel gelelim, Naci Günler böylesine küçük bir mutluluğu bile yaşamaktan aciz. Daha doğrusu dış etkenler yüzünden yaşayamıyor. Çok istemesine karşın, evinin arkasında bulunan bir otel, kendisi gibi diğer apartmanlarda bulunan sakinlerin de böylesine bir balkon keyfi sürmesini engelliyor.
Bırakın balkon keyfi yapmayı, kavurucu çöl sıcaklarının yaşandığı şu sıcak havalarda, pencerelerinin bile açılmasını önlüyor.
Kısaca söylemek gerekirse, bu yaz sıcaklarında Uğur Mumcu Caddesi’nde bulunan ve arka cepheleri Mehmet Akif Caddesi’nde olan Marina Oteli’ne bakan 4-5 apartman, evlerinde zorunlu olarak hapis cezası çekiyorlar. Hem de havasız kalmak pahasına.
İşte, Naci Günler buna isyan ediyor...
Marina Otel, Bandırma’nın tamamı doğalgaza geçmesine karşın, halen kaloriferlerini kömür ile yakmakta ısrar edince, Uğur Mumcu Caddesi’ndeki apartman sakinlerine de yaz-kış cehennem azabı yaşatıyor.
Günün belli saatlerinde, otelin kaloriferlerinin yanması ve kömür dumanı nedeniyle, pencerelerini açamaz, balkonlarında oturamaz hale gelen apartman sakinlerinin ise başvurmadıkları yer, kapısını çalmadıkları yönetici kalmamış, ama dertlerine de bir türlü çare bulamamışlar.
Her çaldıkları kapıdan “Yapacak bir şey yok!..” diyerek dönmek Naci Günler’in çok ağrına gidiyor. Ve haklı olarak da, “Benim ülkemde bir insanın hayatı bu kadar ucuz olmamalı” diye de isyan ediyor. Etmesine ediyor da, bu isyanını hiç kimseye duyuramamanın ezikliğini de yaşıyor...
“Almanya’da olsa, hemen sağlık sigortası devreye girer ve bu tür kuralsız davranışta bulunan işletmeleri hemen cezalandırır” diyen Naci Günler, orada insan hayatının her şeyden çok daha önemli olduğunu da vurguluyor.
Çünkü, kömür dumanı solumaktan bronşit olan, nefes darlığı çeken sigortalı insanların giderlerini, sağlık sigortası karşıladığı için, vatandaşlarının son derece sağlıklı bir yaşam sürmesine de azami çabayı sarfediyormuş...
Ya bizim ülkemizde durum böyle mi?
Nerede?.. Aksine, tam tersi... Bizdeki yasalar, insan hayatından daha çok, tesislerin yaşamasına yönelik olduğu için, kanunlar da, kurallar da işletmecilerin yanında yer alıyor.
Naci Günler de bunu görmüş.
Şikayet etmek için apartman sakinlerinden topladığı imzalarla, kaymakamlığa da, belediyeye de, sağlık grup başkanlığına da başvurmuş.
Hepsinden aynı cevabı almış; “Yapacak bir şey yok!..”
Bizim yasalarımızda, böyle durumlarda işletmenin yaktığı kömürün analizi yapılıyor ve istenen kriterlere uygun çıkıyorsa, en küçük bir yaptırım bile yapılamıyormuş.
Kömür yandığı zaman doğal olarak karbonmonoksit gazı ortaya çıkıyor. Bu da insan hayatını etkileyen, nefes darlığına yol açan, akciğerlerdeki bronşları dolduran berbat bir gaz.
Fakat yapılan ölçümlerde belirlenen kriterlere uygun oranda olması, işletmeyi kurtarırken, insanların da ya evlerine hapis hayatının devam etmesini, ya da zorunlu olarak bu gazı soluması da mecbur bırakılıyor.
Dedik ya, Bandırma’nın tamamının doğalgaza geçmesi, otelin işletmecisinin de kömür kullanmadaki ısrarını hiç mi hiç etkilememiş. Devlet de, “illaki doğalgaz kullanacaksın, çünkü bu gaz, kömüre göre çok daha sağlıklı, çevre dostu” gibi bir yaptırımda bulunamayınca, insan hayatı da işte bu kadar ucuzlamış oluyor canım ülkemde.
Naci Günler ile sohbet ederken, Almanya’daki insan hayatına verilen değerden çok sık söz etmesi dikkatimi çekti.
İstiyor ki, kendi ülkesinde de benzer uygulamalar olsun. Doğduğu, büyüdüğü, gelecekte temelli döneceği ülkesinde de, yetkililer ve etkililer, işletmelerden önce insan hayatını ön plana alsın...
Onun bu hayali gerçekleşir mi bilinmez.
Doğruyu söylemek gerekirse, yarım yüzyılı devirdiğim cennet vatanımda, ben böyle bir uygulamayı sağ iken görebileceğimi hiç mi hiç sanmıyorum. Ümitsizim anlayacağınız. İnşallah yanılırım.
Almanya’daki sağlık sigortasının yaptırım gücünü sık sık dile getiren Naci Günler, bu kurumun insan hayatına verdiği önemin de altını kalın çizgilerle çizerken, yaptığı en küçük harcamanın bile hesabını sorduğunu, insan sağlığını etkileyen kim olursa olsun, hiç kimsenin gözünün yaşına dahi bakmadığını anlata anlata bitiremiyor.
Buna yönelik öylesine güzel örnekler veriyor ki, imrenmemek mümkün değil.
İster istemez, insan olarak bizler de böylesine sağlıklı bir ortamda, böylesine güzel şartlarda yaşam sürme ihtiyacı içerisinde olmayı hayal ediyoruz. Tabii sadece hayal...
Düşünsenize bizim sağlık sigortası sistemimizi... Kürtaj yapılan erkeklerle, prostat ameliyatı olan kadınlara ödenen milyarlar milyarlar...
Hele kendileri hariç, yedi göbek sülalesi için trilyonlarca liralık sağlık giderleri olan milletvekillerimizden, vatandaşlara sıra gelmezken, 21. yüzyılda halen hastane kapılarında günlerce bir muayene için çile dolduranlar akıllara gelince, siz olsanız imrenmez misiniz Almanya’daki sağlık sigortasına?
Cennet vatanımızı el birliği ile yakıp, yıkıp, birbirimize düşman olmak için neredeyse her fırsatı değerlendiren sütübozukların, kahpelerin yer aldığı bu toprakları, acaba çocuklarımıza nasıl ve hangi yüzle emanet edeceğiz, çok merak ediyorum.
İlginç bir duruma da parmak basan Naci Günler, kendi ülkesinde de yabancı bir insan olarak tavır görmesinden de çok şikayetçi.
Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı zamanında Alman vatandaşlığına geçmelerinin önerildiğini ve AB yolunda Alman hükümetini etkilemeleri istenen Almanya’daki “Avrupalı Türkler”, kendi ülkelerinde de yabancı muamelesi karşısında hem şaşkınlık hem de üzüntü yaşıyorlar.
Bunu da başka bir yazıda anlatalım diyorum...