Alman Demokrasisinin ”Etnisizasyonu”
Yabancıları, özellikle de ''Müslümanları'':''günah keçisine''dönüştüren Sarkozy yöntemlerini, Fransız siyaset bilimcisi ve sosyolog EMMANUEL TODD'un çözümlemeleri doğrultusunda çok sayıda eleştiriler var. Özellikle ''ırkçı popülizm'' saldırıları bir yansıma bana göre Almanya'nın. Burada gözden kaçırdığımız diğer bir ayrıntı da,''sinsi mesajlar''şimdi bu anlayışın yansımalarını görüyor Türk toplumu.
İspanya'da ''EL PAİS'' gazetesi bir yazı yazdı,19 Ekim 2010 sayılı yazıda,''bir ülkede yaşayan her bir toplum, dil, din, ırk farkı gözetilmeden tüm değişimlerden evrensel haklar boyutunda yararlanmalı''Ama son zamanlardaki gösterilerde, Alman şansölyesi Merkel, Hükümet içindeki yaşanan çatlaklardan dolayı, tüm bunları göz ardı ederek ve gittikçe kaybolan popülaritesini korumak adına kolay yolu seçerek ''Sarkozy tekniklerine''sarılıyor.
Bu gün Almanya'da bütün bu kararlar sinsice alınıp uygulamaya sokulmaya çalışıldığı halde, bunu kendilerine çeşitli dernek sorumluluğu başkanlığı yükleyenler, hala seslerini çıkaramıyorlar. Ancak zaman zaman basında anlamsız açıklamalar yapmak, yada görüntülerini sergilemekten başka yaptıkları bir iş de yok. Berlin'in ''Yabancılar ve göç''üzerine yapılacak olası her yeni düzenleme, AB'nin diğer başkentleri tarafından anında ''meşru kabul edilerek''bir ''teamül''oluşturuyor.
Çünkü Almanya bu gün AB sürecinde Fransa ile birlikte söz sahibi olan bir ülke. Ama bizim siyasetçilerimiz de hala kendilerini kabadayı kültürünün verdiği etkileşimden bir türlü kurtaramadılar, kendi siyasal geleceklerini düşünerek, Almanya'da yaşayan üç milyondan fazla Türk toplumunun geleceği bile onların umurunda değil. Böyle bir siyaset anlayışı olduğu sürece, bizim ne AB nede diğer çağdaş değişimlerin içinde yer almamız mümkün değil. Son zamanlarda Almanya'nın aldığı ve sinsice dediğimiz kararlar içinde, sertleştirilen yabancılar yasasındaki değişimlerin, önümüzdeki günlerde nasıl yansıyacağı gerçeği. Peki tüm bu gerçekleri kendi toplumuna anlatacak kurumlar nerede? Türk toplumunu temsil yetkisini aldıklarını söyleyenler nerede? Bunlar bu güne kadar ne iş yaptılar acaba?
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEKLERİ
Almanya'da kurulan ve ADD olarak faaliyet gösteren bu derneklerimiz, acaba bu güne kadar Atatürk devrimlerini, çağdaş düşünce paylaşımını, cumhuriyeti, Atatürk'ü, ne kadar toplumla bir arada buluşturabildiler? Bu gün Türkiye'de aydınlara, düşüncelerini yansıtmak adına yazan gazetecilere yapılan baskılarda neden sessiz kaldılar. ADD'leri bu gün Alman Türk toplumu adına değişimsel anlamda ne yapıyorlar, nereden ve nasıl bir anlayışla yönetiliyorlar, bir kimlik almak, ya da imtiyazlılık adına başkanlık gösterisinde bulunmak, Atatürk devrimlerine, onun bıraktığı bilim ve akıl mirasına bir ihanet değil de nedir? O zaman kapatın bu dernekleri olsun bitsin, bir iş yaptıkları yok zaten.
SİYASETTEKİ DEĞİŞMEYEN ANLAYIŞ
Almanya'da Türklerin politikaya bakışlarını olumlu bulmamın yanında, bunun yansımalarını da göremiyorum. Hala açıklanmayan bir gerçek var burada,''neden milletvekili olmayı istemek''işte bunun yanıtı yok ortada. Bu gün Alman siyasetinde çok sayıda federal ve yerel yönetimlerde Türk milletvekilimiz var. Ama hala çıkıpta neden milletvekili olduğunu açıklama cesareti gösteremediler. Yıllardır siyaset yapıyorlar, ama hala Türk toplumunun içinde yaşadığı tıkanmışlığın, nasıl aşılacağı noktasında, görülmüş bir politika proje ya da çözüm üretemiyorlar. Eğer ki milletvekili olmanın, bir imtiyazlı kimlik, ya da diğer kazanımları özümleniyorsa, bu Türk toplumunu ne kadar yalnız kalmışlığını gösterir bana göre. Milletvekili olmak, farklı birikimlerin çağdaş anlamda kendi toplumuyla haklar noktasında etkileşimin paylaşılmasıdır.
Üreteceksin, projeler yaratacaksın, düşüneceksin, konuşacaksın sessiz kalmayacaksın, sorumluluğunun ağırlığını bilerek elini masaya vuracaksın. Kalkacaksın kendi toplumunu temsil yetkisiyle yanlışlara sesini yükselterek karşılık vereceksin, arabana binerek parlamentoya gidip, sonrada evine gelmeyeceksin. Sana yetki veren toplumla bir araya gelerek onlarla birlikte projeler üreteceksin, konuşacaksın haykıracaksın sesini yükselteceksin üreteceksin, akıl ve bilim nedir bunu paylaşacaksın kendi toplumunla. Eğer ki bu birikimlerden yoksunsan, o zaman başka emellerin adına kimseyle duygu sömürüsü yapmayacaksın, sana inanan insanlara karşı kendini yeterli görmüyorsan, bu yola girmeyeceksin.
Almanya'da politikaya soyunmak zor iştir, bu sorumluluğu bu güne kadar yapabilen kaç isim var dersiniz? Milletvekili olmanın gösterisinde kalmayı becermek kolay, ama üretmek, konuşmak, fikirlerini yansıtmak, bilgi ve beceri birikiminde olmak, kolay değil, kimseyi hedef alarak yazmak istemedim. Ancak bu gün Almanya'nın içinde bulunduğu siyasal tıkanmada, Türk toplumunun nasıl bir bedel ödeyeceğini unutmamamız gerekiyor.
Dünya bir değişim içinde, hep çağdaşlığın paylaşımından söz ederken, Batı'nın inandırıcılığını kaybetmeye başlamasını görmemiz gerek. Kendi ulusal çıkarlarını bile ön planda tutarak dünya barışını nasılda tehlikeye soktuklarını görmemiz gerek. Irak, Afganistan, Libya gerçekleri bunun bariz yansımaları değil mi? Ortadoğu bir değişim süreci yaşıyor, özgürlük ve daha insanca yaşam istiyor, yıllarca tıkanıp kalmışlıktan kurtulmak istiyor. Ama Türkiye 50 yıldır kendi vatandaşının Almanya'da nasıl bir çarkın ortasında bırakıldığının farkında değil. Bu gün göçün kutlandığı 50 yılda, Türk toplumu Almanya'da kendi tarihini kültürünü sanatını değerlerini yaşama hakkına sahip, bunu şimdi haykırarak söyleyecek kimse var mı? Densizin biri çıkıpta ''Şimdi aklımız olsaydı Türk işçi almazdık''diyor, ama kimse çıkıpta tepki göstermiyor. Yazacaklarım elbette bitmez bitmeyecek, ama şu kadarını söylemek isterim.
Almanya'nın bu gün saygıyla yad edeceği bir toplum varsa Türklerdir. Bu ülkede sonsuza kadar yaşam hakkımızın unutulmaması gerek, kendi din, dil, tarih ve kültürümüzle sarılı olarak. Bunu yaparken de elbette yaşadığımız ülkenin toplumuyla bir arada olmanın önemini unutmamalıyız.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...