Alev’in Olu
Alev, alev olmak zorunda. Kendisine sorsanız nasıl alev olduğunun önemi yoktur. Saman ile de alev olur, ağaç ile de, naylon ile de, et ile de… her şey ile alev, alev olur. Mumda da alev, alev olur. Alev oluşları içinde mumda alev olmak sanki en sevdiği şey gibi görünür. Semazen gibidir mumun üstünde alev. Telkin eder aydınlık ve karanlık usluca bir dinginlikle arada durmasını. Tam tersi de anlamlı.
Gündüzün ışıklarıyla alev, bir mumun üstünde çiğ durur. Bir karanlığı, hatta en karanlığı bir toplu iğne ucuna sığdırsak, bu hiçbir şeydir; serbest bıraktığımızda gözümüze ve diğer hiçbir şeye faydası yoktur. Fakat bir ışık zerresini bir toplu iğne ucuna sığdırsak ve saklasak, koskoca karanlıklar için ve gören için bir anlam olur, eğer ki onu açığa çıkarırsak. Veya çıkarmadan, sadece orada olduğunu biliyorsak bile…
Bu akıllar her zaman işe yaramaz; her akıl kendi hapishanesidir aynı zamanda; bilir bazen hapis olduğunu, dışarı çıkmak, kendinin kârı değildir; kâr, olduğu yerde durmak-tadır çoğu akıl için.
Alev, kendini yakmaz. Fakat alev, herhangi bir alev, vasıta olmaksızın kendinden ve kendi için ve kendine ve gözlü ve kulaklı ve acılı ve mutlu olmayı ister mi? Alev’in umudu var mıdır? Bir sevgili hayali kurmakta mıdır? Eğer ki varsa o sevgili, o bir karanlık mıdır? Sanmaz ki sevgilisi her şey olabilir, de bir alev olmaz. Alev’in aşkı bir ateş olamaz; dünyanın ve alemlerin tüm ateşlerini sunsanız alaz kıvırır; onun reddi, red edişi bir alemcedir; hem de alemleri anlamlı kılar; sırtını dönse alemler yoktur; kibiri de yoktur alevin. Bir de kibiri olsa, çekeceği vardı karanlığın. Fakat çektiği hiç görülmemiştir. Bir muma gelir; dans ederler; zikir ederler.
Kağıt tutuşur; kelime tutuşur; dokunduğu her şey tutuşur. Alev bir tek karanlığı yakamaz. Alev’in karanlığa aşkı dese, yeridir.O, der bunu hep. Ne güzel bir aşktır, ki zavallı halimiz, biz ona sadece “aşk” gibi kıytırık bir kelime uydurmuşuz.