Aleviler Cami İstiyorlarmış!
Bu ülkenin bir yığın sorunu var.
Başta Kürt sorunu olmak üzere kimlikler sorunu, yargı, eğitim, hukuk, insan hakları, çevre, şehircilik, resmi tarih, medya ve derin bir yara olarak devam eden toplumsal zihniyet ve vicdan sorunu.
Bütün bunların çözümü gerçekten kolay değil ama mümkün.
Sorunlarımızın asıl kaynağını devlet oluşturmakta.
Devletin yapısına neşter atmayan siyasi iradenin demokrasiden söz etmesi laf-ı güzaftan ibarettir; tıpkı Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ gibi.
Ancak Bekir Bozdağ ve onun gibiler, sadece lafı çevirmiyorlar; daha tehlikeli açıklamalar da yapıyorlar.
Bozdağ, "Alevi vatandaşların yaşadıkları köylere neden cami yapıldığı" yönündeki soruya, "Alevi köylerimize devletin zorla cami yapması söz konusu değildir. Cami yapmak isteyen Alevi kardeşlerimiz kendileri dernek kuruyorlar. Paralarını da cepten veriyorlar" şeklinde cevap veriyor.
12 Eylül faşizminin özünü “Türk-İslam” sentezi denilen ucube bir zihniyet oluşturur. Kemalizm üzerine inşa edilen bu eklektik zihniyet hala devam ediyor!
Egemen siyasette, milliyetçiliğe eklemlenmiş Sünni İslam anlayışının taşıyıcısı siyasetçiye her zaman yer vardır! Bu anlayış devam ediyor!
12 Eylül döneminde devletin o ceberut ve bed sesi, Alevi köylere bir fısıltı halinde şöyle yayılmıştı: Camisiz köy olmaz! Dernek kurun, biz de yardımcı oluruz; köyünüze cami yapın!
Gerçekte bu bir emirdi!
Bu Atatürkçü ve laik paşalar, zorunlu din derslerini de ikame ettiler.
Ne ironidir ki, laikliği savundukları iddiasındaki darbecilerin bu faşist emirlerinde İslam, bol miktarda bir sos olarak kullanılmaktaydı.
İslamcılar ise, İslam’ı kullanan faşistlere ses çıkarmadılar!
Çünkü onların da İslamcılığı, bol miktarda milliyetçi sosa bulanmıştı!
Bir nevi al gülüm, ver gülüm!
Lafı evelemeye gevelemeye gerek yok!
Alevilerde cami yoktur!
Bu devlet anlayışı Alevi köylere cami yapmakla, zorunlu din dersi koymakla, cem evlerini yok saymakla ve daha birçok ince ayar ideolojik bombardımanlarla Alevileri asimile etmeye çalışmakta.
Kentleşmeyle birlikte bunu da bir ölçüde başardı.
Demek Aleviler cami istiyorlar ve kendi paralarıyla da köylerine cami yapıyorlar öyle mi?
Şimdi Bekir Bozdağ’a ve onun gibi düşünenlere soruyorum: Sizin bu açıdan 12 Eylül darbecilerinden bir farkınız var mı?
Bana gönüllü olarak bir tane Cami yaptırmak isteyen Alevi Derneği ve kendi paralarıyla yapılmış bir tane cami gösterebilir misiniz?
Alevilerin camisi olmaz!
Cami talep eden bir Alevi varsa, o asimile edilmiş, yani Sünnileştirilmiş biridir ki, o da Alevi olamaz!
Hemen şu itirazın yapılacağını biliyorum.
Cami, Müslümanların ibadet yeridir.
Aleviler de Müslüman’sa, ibadet yerleri camidir.
Ancak Alevilerin inanç dünyalarında ve ibadet pratiklerinde cami yoktur!
Hayat bu formel mantığa sığmayacak kadar, zengin, çok yönlü ve çelişkilidir.
O nedenle Alevilik Ali’yi sevmekse ben de Alevi’yim diyen her kim olursa olsun, söylediğinin hiçbir anlamı yoktur!
Bunlar teolojik konular. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki, Aleviler ile Sünniler arasındaki bir yığın inanç farkının temelinde Tanrı algısı yatmaktadır. Bu algı kendini “Enel Hak” sözünde somutlar. Bu sözün bir başka ifadesi, örneğin Mehmet Ali Hilmi Baba’nın bir nefesinde geçen şu dizedir ki, metafizik âlemde müthiş bir belirlemedir: “Aynayı tuttum yüzüme / Ali göründü gözüme.”
Bütün bunlar bir tarafa, benim itirazım, devletin ve siyasetin bu alanlarda tanımlamalar yapmasına ve kendi tanımlarını, o kimlik sahiplerine dayatmasınadır.
Devlet hiçbir inanç tanımlaması yapamaz. Buna hakkı yoktur.
Benim adım “Hüseyin” diyorum; devlet bana, hayır senin adın “falan” diyor.
Devletin tanımları ve tavırları, insanları bir arada yaşama ortamından uzaklaştırıyor.
Bu devlete;
Sana ne vatandaşın Sünniliğinden, Alevliğinden, Hıristiyanlığından!
Sana ne…
Sen onların özgürlüğünü ve inançlarının gereğini yerine getirme güvencesini sağlamakla yükümlü değil misin?
Diye sorulmalı ve eleştirilmeli.
Mesele farklılıklarımızda değil; mesele, tüm farklılıklarımızla bir arada yaşama hukukuna sahip olmakta.
Bunu sağlayacak devlet nerede?