Alâeddin Yavaşça’ nın Doğum Günü
Türk Musikisinin en büyük bestekâr, icracı ve hocalarından Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça’ nın 82. yaşına girdiği gün olan 1 mart tarihinde tertip edilen gecede bulunma şerefine sahip olan şanslı kişilerden biri de bendim. Hoca ile bir arada olmaktan; onun sesini, nefesini, sıcaklığını…hissetmekten daha güzel bir an olabileceğini düşünemiyorum. Geceye, Kilis’in önde gelen şahsiyetleri yanında, Hoca’ nın kadim dostu İnci Çayırlı, İstanbul’ un efsane Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. DR.Mesut Parlak ile Hoca’ nın öğrencisi olmuş, ondan eser geçmiş, feyz almış Alp Aslan, Dr. Adnan Çoban, Dr. Haki Numanoğlu, Osman Ziyagil, Aylin Şengün, Çetin ve Nesrin Körükçü, Melihat Gülses ve Adnan Mungan… gibi sanatçılar da katıldılar; Hocanın sayısı 600’ ü geçen eserlerinden örnekler sundular. Saz heyetinde ise kanun üstadı Halil Karaduman, kemani Yeşim Çoban, tanburi Gökhan Filizman, ritmde Ümit Atalay ve udda da ben vardım.
Alâeddin Hoca da seslendirdiği eserlerle unutamayacağımız bir gece yaşattı bizlere. İlk olarak bestesi ‘hocası’ Sadettin Kaynak’ a güftesi de Cenab Şahabettin’ e ait olan muhteşem eviç şarkıyı okudu. 82’inci yaşına ilk adımını atan Hocamıza da bu şarkı pek yakıştı doğrusu; sanki seksen ikinci değil de yirmi sekizinci yaş günü kutlanan genç bir delikanlı gibi idi eseri okurken:
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi
Ardından kendi hicaz şarkısının melodileri gönülleri bir kere daha hüzünle doldurdu; hele de bu şarkının nasıl doğduğunu bilenler için: Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok.
Sene 1962. Faruk Nafiz Çamlıbel, bir gün Alâeddin Yavaşça’yı arar. ‘Eşinin göğsünde bir şişlik olduğunu ve onu o zamanın ünlü cerrahı Hazım Bumin Hoca’ nın muayene etmesini arzu ettiğini’ söyler. Alâeddin Yavaşça da Hazım Bey’ i arar, durumu anlatır. Tabii, ‘Hemen gelsinler’ der Bumin Hoca.
Ancak, ne var ki Çamlıbel’ in eşini muayene eden Hazım Hoca’ nın sözleri umut kırıcıdır. Memedeki tümör göğüs duvarına ve koltuk altına iyice yayılmıştır, cerrahi olarak yapacak bir şey kalmamıştır. O zaman için kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi imkânları da çok etkili değildir. Ünlü şairimizin eşi kısa bir süre sonra hastalığa yenik düşer.
Aradan bir kısa bir süre geçer ve bir gün Alâeddin Yavaşça’ya bir zarf içinde iki güfte gelir. Bunlardan biri işte bu dinlediğimiz muhteşem şarkının sözleridir:
Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok
Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok
Bezminde kadeh kırdığımız sevgililer yok
Bir yer ki sevenler sevilenlerden eser yok
Alâeddin Hoca daha sonra ‘hocası’ Sadettin Kaynak’ ın Aşık Emrah’ ın mısralarından ilham alarak bestelediği hicaz şarkısını okudu:
Hazan ile geçti gülşen-i bostan,
Eyler dertli bülbül zâr garib, garib,
Haraba yüz tuttu bizim gülistan,
Ağla şimden geru var garib, garib.
Emrah bizim ilin gonca gülleri,
Açılmıştır öter dost bülbülleri,
Ben garib sergerden gurbet elleri,
Gezeyim bir zaman yâr garib, garib.
Hoca, daha sonra da ‘Bir şarkı bu kadar güzel olabilir’ sözleriyle tanımladığı, Şekerci Cemil Bey’ in ‘zarif’ hicaz eserine hayat verdi:
Ne küstün bi-sebeb öyle
Niçin üzdün beni böyle
Sükut etme aman söyle
Ne gördün âşinâlıkdan
Ne buldun bi-vefalıkdan
Niçin böyle kaçarsın sen
Ne istersin güzel benden
Gönül vazgeçmiyor senden
Ne gördün aşinalıkdan
Ne buldun bi-vefalıkdan
Hicazın hüznünden hocanın mahur şarkısı ile çıktık, bahara erdik:
Şimdi bahara erdim, gonca gonca gül derdim
Uzanıp da alsana, sana vermeye geldim
Seni görmeye geldim, seni sevmeye geldim
O renkli yanağından, bir kez öpmeye geldim
Yan gönlüme yan dedim, aşkınla çevrelendim
Haydi beni sarsana, bak işte dize geldim,
Uzat gülgûn dudağın, aç o cennet kucağın
Yak beni öldür beni, canım vermeye geldim
Hoca ‘Bedrettin Bey burada iken Boğaziçi’ ni söylememek olmaz’ diyerek İstanbul’ u en güzel anlatan şarkılardan biri olan hicaz eserini söyledi son olarak:
Boğaziçi, şen gönüller yatağı
Her bucağı âşıkların otağı
Yamaçları sanki cennetin bağı
Mehtâbı hoş, güneşi hoş, günü hoş
Boğaziçi herkesi eder sarhoş
Pırıltılar oynaşırken sularda
Öpüşürler martılar kuytularda
Tarabya’ da, Bebek’te, Üsküdar’da
Mehtâbı hoş, güneşi hoş, günü hoş
Boğaziçi herkesi eder sarhoş
Gönüllerin kaynaştığı beldesin
Lâledesin, sümbüldesin, güldesin
Rûha dolan aşkınla bestemdesin
Mehtâbı hoş, güneşi hoş, günü hoş
Boğaziçi herkesi eder sarhoş
Hocadan sonra söz alan Bedrettin Bey ise bu şarkının kendisi için ne kadar önemli olduğunu şöyle anlattı:
‘’O zaman Aydın Germencik’ deyiz. Tarlada çalışıp para kazanıyordum. İki günlük yevmiyem olan 2.5 lira ile bu şarkının plağını almıştım. Bu şarkı beni o kadar çok etkilemişti ki daha İstanbul’ u görmeden İstanbul’ a ve Boğaziçi’ ne adeta aşık olmuştum. Yıllar sonra Turgut Özal tarafından bana verilmek istenen önemli görevleri kabul etmedim. Ben Boğaziçi şarkısı ile aşık olduğum şehrin belediye başkanı olacaktım.’’
1 Mart 2008 unutamayacağımız bir gece oldu. Hocamıza ve sevgili eşi Ayten Abla’ mıza nice sağlıklı, huzurlu, mutlu ve musiki dolu seneler diliyor, ellerinden öpüyorum.