AKP’nin “28 Şubat” Sendrumu
Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’nın en işlek yollarından biri olan Anadolu Bulvarı’nda bir üst geçitte, 6 Eylül 2012 Cumartesi günü çok sayıda el bombası
ve kalaşnikof mermisi bulundu. Başkent'te bomba alarmı verildi. Fakat aynı gün akşama kadar, bulunan 11 adet el bombası ile 16 adet uzun namlulu silahlara ait mermiler hakkında; Bakanlık, valilik, emniyet, belediye yahut bölge muhtarlıklarından herhangi bir açıklama gelmedi!..
Hükümet’in parti, meclis ve komisyonları 28 Şubat’la meşgul oldukları ve konuya pek fazla alâka gösteremediklerinden; Etkili, yetkili, görevli ve sorumlu kurumlardan da bir haber çıkmadı. Dolayısıyla, malum ve mezkür el bombaları ile mermilerin, menfurlar tarafından, ne vakit, hangi amaçla oraya konduğu; Payitaht’a nereden, nasıl ve niçin getirildiği de gün içinde açıklık kazanmadı, aydınlanmadı ve anlaşılamadı… Halâ da bir muamma!...
Lâkin başta Kumrular, Kayseri Pınarbaşı ve Gaziantep vukuatları olmak üzere; Son günlerde yaşanan gasp, irtikap, anarşi, terör, tedhiş ve patlatma vakıalarının hiçbirisi muamma değil. Üstelik trajikomik… Her biri bir utanç, ihmal, zaaf veya kollama, koruma yahut yardım ve yataklık tür ihanet vakası. Sonuçta, anarşi ülkemizin her yanında korkusuzca kol geziyor.
Karakol basıyor, yol kesiyor, kendince etnik kimlik ve pasaport kontrolü yapıyor.
Irkçı yandaşlarından parlamentoya soktukları yandaş ve yoldaşları ile askeri güvenlik bölgesinde buluşuyor, öpüşüp hasret gideriyorlar. Zavallı iktidar zerre kadar anayasal ve yasal sorumluluklarının farkında ve idrakinde değil. Sadece lâf ebeliği yapıyor, tehditler savuruyor ve popülizmle günü kurtarıyorlar. Ağlanacak halimizi alay konusu eden bir müdür atamaktan başka eylemleri yok!.. Muhalefet denen melânet paralize güruh ise aval aval seyir halinde...
Mücrimler her biri bir meydan okuma olan cürümler yaratıp karakol basıyor. Tonlarca uyuşturucu, afyon, esrar, benzin, mazot, sigara ve silâh kaçakçılığı yapıyor; Okul kundaklıyor, talan, tarumar ediyor, dağa asker-sivil vatandaş kaçırıyorlar. Üstelik bunların tamamı: İsrail’e yasa dışı yollarla girenin 3-5 dakikada tespitle 5-6 dakikada infaz edildiği; Amerika’da en geç 10 – 15 dakika içinde kanunsuz duhulün takibe alındığı; Bulgaristan’da kimsenin izinsiz girip çıkamadığı “milletlerarası devlet sınırları” içinde cereyan ediyor.. İğrenç bir yüzkarası…
Yuh be kardeşim. Yuh beeee… Lânet olsun hepinize….
Bu Devletin Korucu, Jandarma, Asker, Polis, MİT’çi ve sair güvenlik unsurlarını sayıp topladığınızda adetleri milyonları buluyor. Güvenlikten doğrudan veya dolaylı sorumlu köy ve mahalle Muhtarları ile İçişleri Bakanına kadar olan silsileyi hesaba kattığınızda; Nasıl bir haramzadelik, yan gelip yatma, onursuzluk, umursuzluk, sorumsuzluk, gaflet, dalâlet ve/ya görevi ihmal, yolsuzluk ve suiistimal yahut (haşâ) yardım ve yataklık, ihanet, iştirak olayı ile karşı karşıya olduğumuzu tahmin ve tasavvur etmek güç değil!..
Aksi takdirde sınırdan içeri “yasa dışı yollardan ve izinsiz olarak” kimse giremez; Ülke ve halkın huzur ve güvenliği asla tehdit edilemezdi. Girilebildiğine, fiili tehdit-tarumar olabildiğine göre, bu acil durumun irdelenmesi, yetkili ve sorumluların ivedilikle takibe alınıp soruşturulması, sorgulanması ve mutlaka adalet önüne çıkartılıp yargılanması gerekir.
İş bununla kalsa iyi!..
Diğer taraftan haksız zamlar patlıyor, pahalılık ve gizlenen enflâsyon, en aziz, kadim ve en değerli varlığımız, yegâne kutsalımız insan unsurunu “insanlık dışı bir zulümle” alçakça süründürüyor. Niçin alçakça? Bazı temel yaşam unsuru hizmet ve hayati tüketim malları dört katından on katına kadar satılıyor. Müthiş bir piyasa terörü var. Denetim ve teftiş kurulları atıl vaziyette, resen soruşturma yapamıyor, yolsuzluk ve suiistimallerin üstüne gidemiyorlar.
Dahası: Dünyada hiç bir devlet, öz sınırları içinde doğup büyümüş vatandaşına “etnik dilde” savunma izni vermiyor. 80’lik nineler hariç. Onlara elbet tercüman da bulunur, avukat da… Ama, ülkede doğup büyüyen siyası amaçlı narkoterör odaklı menfur şovculara değil.
Tüm bunlar: İğrenç bir zaaf, korkaklık veya himaye, iştirak ve işbirliği sonucudur. Sebep: 28 Şubat sendromu. Yeter artık!.. Gelin, umur-u devlet ve adalete rücu edin.