AKP ve Cemaat
Bir ülkenin sistemi veya rejimi değiştirildiğinde, devleti idare edecek bürokratik ve askeri kadroları olmadığı sürece o sistemin veya rejimin başarıya ulaşma şansı yoktur.
Nitekim bunu 1994 yılında Azerbaycan’da görüyoruz.1991 yılında SSCB(Rusya)den bağımsızlığını kazanan Azerbaycan’da ilk seçimlerin sonunda Sovyet zamanının yöneticileri tavsiye edilmişlerdi. Ebulfez Elçibey cumhurbaşkanı olmuş, üst yönetim kadroları tecrübesiz gençlerden oluşmuştu. Alt kadrolar ise kapanın elinde kalmıştı. Elçibey bir küsur yıl sonra ülkenin karışmasından sonra iktidarını Haydar Aliyev’e devretmek zorunda kalmıştı.
Aliyev 21 yıl Azerbaycan KGB’sinin başlında kalmış, daha sonra Gorbaçov’un yönetimde politbüro üyeliği yapmıştı. Dolayısıyla bütün kadrolar tecrübeli Aliyev taraftarı idi. Bu sayededir ki Aliyevler yirmi küsur yıldır iş başındalar.
AKP yönetime geldiğinde milletvekili kadroları Anavatan Partisinde olduğu gibi kırkambar, bürokrat kadroları ise yok denecek kadar azdı. Çünkü yetiştikleri Erbakan’ın ocağından ayrılmışlardı.
Öyleyse devletin yeniden düzenledikleri çeşitli kurumlarına yerleştirdikleri kadroları nereden buldular? Bunu önceden yetiştirmeleri mümkün değildi.
Fethullah Gülen cemaati 1985 li yıllardan sonra okul ve dershaneler açmaya başladılar. Buradan mezun olan gençleri belirli mesleklere yönelttiler. Bu meslek okullarında mezun olan gençler devletin önemli kadrolarında yer alarak AKP’nin bugünkü bürokrat kadrolarının çekirdeğini oluşturdular.
Şimdi AKP ve cemaat arasında çeşitli konularda çatışmalar, anlaşmazlıklar yaşanmaktadır. Bu aslında uzun mücadelelerin ardından yorgun düşen AKP kadrolarının yorgunluk emareleri ile nispeten daha genç ve idealist olan cemaat kadrolarının yapılan düzenlemeleri yeterli görmemesinden ileri gelmektedir.
Elbette AKP’nin parti olduğu ve oy kaygısının her zaman gündemde olduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca kendileri oy veren seçmenlerin yapılan sistem değişiklerinden artık heyecan duymadığını ve kanıksadığını gözden ırak tutmamak gerekir. Bir de ekonominin dışarıdan gelen sıcak paraya dayandığını, cari açığın demoklesin kılıcı gibi iktidarın başının üzerinde sallandığını biliyoruz. Kısaca iktidarın yeni anayasa dâhil, etnik sorunlar, terör, Suriye meselesi gibi bir sürü sorunlarla boğuşması cemaate “bekâra karı boşamak kolay” izlenimi uyandırıyor.
AKP artık Ergenekon, Balyoz gibi davalarla uğraşmak istemiyor. CHP’yi de yanına alarak gelecekte iki büyük parti ile yönetilen bir Türkiye’de siyaset yapmak ve yönetmek istiyor. Kısaca AKP yeni sistemin devlet partisi olmak istiyor. Yönettiği ve işbirliği ettiği kendinden olmayan bürokrat kadrolarıyla işi götürmek, onlarla barışık olmak istiyor.
Cemaat ise daha ideolojik düşünüyor. Bir daha geriye dönüşün olamayacağı, muhafazakârlığın ağır bastığı, ülke bütünlüğünü sağlayan ana maddenin laik düzen içersinde İslami terbiyenin olduğunu savunuyor. Ayrıca merkez Türkiye olmak üzere bütün dünyaya açılmayı kendine şiar ediniyor. Bununla da milliyetçiği göz ardı etmiyor.
Bu her devrim ve sistem değişikliklerinden sonra bunu gerçekleştiren kadrolarda görülen durumlardır. Yapılan devrimlere zarar vermediği sürece hiçbir mahsuru da yoktur.