Aklımızı ve Vicdanımızı Kiralamak…
1978 yılından bu yana, devamlı yazmaktayım. Önce; Yeni Asır ve (aynı şirkete ait) Ekonomik Rapor Gazetelerinde, danışmanlık yaptım (1948’e kadar).
Her gün yazdım. Sonra; Türkiye ve Dünya gazetelerinde, yıllarca yazdım. (Üslubum sert olduğu için, yazılarıma son verildi). Şimdi de; 3-4 yıldır GÖZLEM Gazetesi’nde yazmaktayım. (Bu yazılar, çok sayıda internet sitesinde de yayınlanmaktadır.)
Yurt içinde ve dışında, kaç konferans verdiğimin, kaç kez TV’ye çıktığımın, hesabını hiç tutmadım.
Hep doğru bildiklerimi, kimseden korkmadan, bir beklentim olmadan, dile getirdim. Kimseye yaranmak, dalkavukluk etmek gibi, bir niyetim olmadı.
Ancak; iki hafta önce yazdığım “B. Arınç’a açık mektup” yazısı ile Halk TV’deki röportajım kadar; hiç ilgi görmedim. Meğer halkımız ne kadar dolu imiş. Kendini, ne kadar baskı altında hissetmekte imiş.
Edilen telefon, gelen mesaj ve e-mail sayısı inanılmaz rakamlara ulaştı. Sokakta, camide vs. her rastladığımda, teşekkür alıyorum. Ve bunlar; sadece şu veya bu partinin ve görüşün mensupları değiller. Türkiye’nin her tarafında yaşayan ve değişik görüşlere sahip insanlar.
Herkes, ülkemizin geleceği için, çok büyük endişe içindedir. Cumhurbaşkanı’nın icraatlarını, konuşmalarını, baskıcı tutumunu, tek adam olma hırsını; yapılan haksızlık, yolsuzluk, rüşvet, hukuksuzluk, israf, lüks ve saltanat, din istismarını; devlet çarkının toz duman edilmesini; demokrasinin yok edilmesini; özetle ülkemizin ve dinimizin göz göre göre elden gitmesini; tasvip etmemektedirler. Ülkenin teröre teslim edildiğini, fiilen bölündüğünü açıkça görmektedirler. Ekonomik çöküntünün, artan işsizliğin, yok edilen fikir, ifade, inanç ve teşebbüs hürriyetlerinin ızdırabını yaşamaktadırlar. Kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesine, kul hakkına ve saçı bitmemiş yetim hakkına tecavüz edilmesine, ihale-özelleştirme vb. yolsuzluklara; rüşvetin aleni hale gelmesine tepki göstermektedirler.
Peki; yazdıklarımı ve söylediklerimi tasvip etmeyenler, hoş görmeyenler yok mudur? Elbette vardır;
a) Bu düzene ayak uydurmuş; iktidara yaranarak ceplerini dolduran; ahireti unutup, dünya çıkarlarına kendini kaptıran; aklını ve vicdanını, çıkarları için kiralayan; Cenab-ı Hak’tan değil de, tek adamdan korkan; kul hakkını hiçe sayan; haram para ile Hac ve Umre yaparak, günahlarının af edileceğini zanneden; vergi vermeyen, ama bol bol rüşvet veren; ülkemize Şia ve Vehhabiliğin hâkim olmasını umursamayan; birtakım yanlış ve sapık fetvalara bel bağlayan; masa-kasa-nisa(kadın) üçgenine esir düşmüş; haklının değil güçlünün-mazlumun değil zalimin yanında yer alan; başörtüsü ve İmam Hatip konularının istismarına kapılan (ki, bu konular, daha önceki Milli Görüşçüler’in saçma sapan konuşmaları ve davranışları yüzünden, bu hale gelmiştir); lüks, israf, görgüsüzlük bataklığında boğulmakta olan; kul hakkı, işçi hakkı, vatan sevgisi, saçı bitmemiş yetim hakkı vb. hasletlerini kaybetmiş; okumayan, araştırmayan, tefekkür ve tezekkür etmeyen, milli ve manevi değerlerin, Türklük kavramının ayaklar altına düşmesini umursamayan şükür etmeyi unutmuş, devamlı çıkar peşinde koşan; özetle; dindar geçinip de, aslında dinden geçinen tiplerdir.
b) Gerçi; bu kişiler, her dönemde böyle idiler. Hep korkak, pısırık ve çıkarcı olmuşlardır. 28 Şubat’ta; baskılar yapılır, “Yeşil Sermaye” zulümleri uygulanırken, bunlara yine biz destek çıkmış, savunmuştuk. Kendileri, her türlü tavizi verirken, o günün paşaları önünde takla atarken, biz arka çıkmıştık.
Muhafazakâr geçinen hiçbir zengin, işinden ve ekmeğinden mahrum bırakılan kardeşlerimize sahip çıkmamıştı. (Lütfen, İskender Pala’nın, “İki Darbe Arasında” kitabını okuyunuz.)
Şimdi de; hem iktidara hem de hayat boyu kendilerine hakaret eden tiplere, “danışmanlık, reklam bağışı” vb. adlarla bol bol kaynak akıtıyorlar. Astronomik paralar verip; tablolar, hatta boş çerçeveler satın alıyorlar. (Bunların iç yüzünü yazsam, ciltlere sığmaz. Hele hele; genel başkanlarının önünde iki büklüm eğilen, ekranlarda yağlar akıtan, bazı milletvekillerinin özel görüşmelerde neler söylediğini, hangi firmaların işini takip ettiğini, kendilerine villa dahil ne tür ödemeler yapıldığını yazsam diller tutulur.)
c) Ben bunlardan, hiçbir zaman teşekkür beklemedim. Ve zaten görmedim. Bunların (çoğunun) koltuk dostu olduğunu, hiçbir zaman unutmadım. (İnancım gereği, yüzlerine de vurmadım). Bunların; milli ve manevi değerlere önem vermediğini, devamlı çıkar peşinde koştuklarını, iki yüzlülüğü normal saydıklarını, hiç aklımdan çıkarmadım.
Bu yüzden, tenkitlerini, fikirlerini, ciddiye almıyorum.
Ben; ahiret gününde verilecek hesaptan çok korkuyorum. Peki, ya siz, “din istismarcıları”, “din tüccarları”, neden korkuyorsunuz? Haram servetlerinizi kaybetmekten mi? Ne hazindir ki; artık ülkemin camilerinde bile “gerçek İslamiyet” anlatılamamaktadır.