Akıl ve Bilimden Korkan Anlayış…
Kurnaz siyaset anlayışı, işte Türkiye'de yapılanlar bu anlayışın ürünü bana göre. Kurnazlık dürtüsünün içinde olmayan biri asla bu ülke de siyaset yapamaz. Siyaset yapmanın getirisinde akıl ve bilim de yatar. Âmâ bu gün Türk parlamento çatısı altında bu değerdeki kazanımların dışında, farklı ve bir geleceği olmayan, tamamen kin düşmanlık öfke ve hırsın içinde kalmış bir TEK adam anlayışının varlığını görmek mümkün. Parlamento da sayısal üstünlüğün bir partiye kazandırdığı olanaklar, bir ülkedeki siyasetin de tıkanması anlamına geliyor. Kendi sayısal çoğunluğuna güvenerek buna kendi demokrasisinin adını koymak.
TEK adam, şimdi de sultan olmak, işte bunu yapmak isteyen (RTE) değil mi? Her yazımda söylediğim gibi, siz bir toplumu inanç etkileşimiyle bir tıkanmanın içine sokarsanız, Karl Marx mantığında olduğu gibi, Din afyonuyla uyutursanız halk sizi zaten sorgulama cesaretini gösteremez. Bir iktidar temsil ettiği topluma karşı kendisini sorgulama yetkisini yasaklarsa, burada demokrasi var diyebilir misiniz? Erdoğan kendi inandığı demokrasi modeline doğru ülkeyi sürüklemeye çalışıyor. Korku toplumu haline getirilmiş halk bunu sadece seyrediyor.
DIŞ POLİTİKA VE YANLIŞLAR...
AKP zihniyeti bu güne kadar, Batı'da sağlayamadığı saygınlığın hala farkında değil, Suriye ile dün yaşananlar dostluk gösterileri,(RTE) nın siyasal hırsının arasında, ülkenin şimdi anlamsızca sürüklendiği savaş gösterileri altında, nasıl bir noktaya geldiğini hala göremiyor bu toplum. Âmâ bu onların suçu değil, hala uyuduğu uykudan uyanamadığı için yaşanan
gerçekleri, yaklaşan felaketi görmüyor. Filistin sınırlı demokratik haklar aldı, yıllarca orada Filistin halkının yaşadığı acıyı kabul etmek elbette mümkün değil, ancak kendi ülkende tıkanmış bir hak özgürlük ve demokrasi ayıbı var, tüm dünyanın hala seyrettiği bu tıkanıklığın nereye kadar devam edeceği belli değil. Filistin halkına uluslararası savunma hakkı tanıyan kararı sahiplenmek, Buna Türkiye vesile oldu demek, siyasal saygınlığı getirmiyor. Gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, düşünen hak hukuk ve özgürlüğü savunan, Atatürk devrimlerine inanan kişileri korku içinde bırakmak ve hapsetmek.
Bunun adına demokrasi diyebilir miyiz? Bağıran çağıran her şeye öfkelenen kızan bir Başbakan ve koca bir ülkenin tüm çağdaş değerlerinin her geçen gün kaybolmasını seyreden kuzu gibi tepkisiz bir toplum. Ben buna yazılarımda güdülmüş toplum gerçeği demiştim. İşte şimdi Türkiye'nin içinde bulunduğu resim bu bana göre. Bir ülke de Başbakan sadece kendi siyasal geleceği adına tüm sistemi kendi dengelerse, Atatürk, sanat, sanatçı, gazeteci, yazar, şair, edebiyatçı, bilim adamı ve tüm cumhuriyeti savunan kazanımlara kendi darında yön vermeye çalışırsa, rejimsel dengeler yerinden oynar, sonrasında hep askeri darbelerin ülkeye verdiği zarardan bahsedenlerin, asıl darbenin bu gelişim olduğunun farkına vardıklarında geç kalkınmışlığı kabul edecek hali kalır mı acaba? Türkiye'nin hala Batı'da sağlayamadığı saygınlığı bir türlü kabul edemeyenlerin, hala konuşacak neleri var merak ediyorum. AB den sorumlu bakan Egemen Bağış, İsviçre'de yaptığı bir konuşma da, ‘Erdoğan ikinci bir Atatürk'' deme cüretini bile gösterdi. Avrupa bu sözlere güldü adeta.
Bu nasıl bir cürettir? Bu nasıl bir kin ve öfkenin yansımasıdır acaba? Tüm resmi dairelerden indirin Atatürk'ün resmini ve koyun (RTE) nın resmini olsun bitsin arkadaş. Ben hiç bir ülke de bir seçim konuşması sırasında, bir parti başkanının resminin yanında o ülkenin ulusal kahramanının resmini yan yana görmedim. Âmâ kendi ülkemde bu rezaleti gördüğümde bunu kabul edemiyorum. Batı'nın tüm eleştirilerine karşı sisteme hakim olanların verdikleri karşılık, sadece posta koymak bağırıp çağırmak, oysa bunun ülkeye ne kadar zarar verdiğinin farkında değiller. Türkiye'yi Batı'dan koparıp Ortadoğu bataklığına sürükleyenlerin amaçları şimdi daha da belirginleşiyor aslında. Dedim ya korku uykusunda kalan toplum buna sesini çıkaramıyor. Ortadoğu da bile tepki gösterme cesaretini yaşayan halk, Mısır,
Tunus, Yemen, Libya, gibi ülkelerde hala sokaklarda, âmâ benim ülkemde hala kuzu misali uyuduğu uykudan uyanamayan bir halk. Başbakan dün kardeşim dediği kucaklaştığı Esad'a karşı, şimdi gösterdiği tepkinin farkında değil. Yanlış ve beceriksizliğin verdiği siyaset içinde olmak. Türkiye'yi bir savaşın ortasına sürüklemekten başka bir şey değildir, şimdi sınırda önlem alma hareketinin bile sonuçlarının farkında değiliz. Küçücük bir kıvılcım da bile yüzlerce günahsız insanın ölmesinin bedelini acaba kim verecek? Türkiye'yi bu tıkanmaya getirenlerin sonunda takınacakları tavır ne olacak? Ama bunun yanıtı ortada.
BAŞKANLIK İHTİRASI...
Erdoğan ''Başkan '' olmak istiyor bunu kafasına koydu artık. Ne pahasına olursa olsun Başkanlık sistemi yeni anayasaya girecek! Tüm AKP li vekiller bunun için çalışıyorlar. Ben hala kabul edemediğim bir gerçeğin altını çizmek istiyorum. Parlamento da hala sayısal bir üstünlüğü elinde tutan AKP' nin, hayati kararlara bile parmak kaldırarak tüm dengeleri elinde tutmasını, demokrasinin ülkeye bir yansıması olarak görmüyorum. Bu gün parlamento nun bile, bir tek adam anlayışına teslim olmadığını kim söyleyebilir? Yarın Başbakanın sultan olduğu bir ülke de, acaba nasıl bir Türkiye resmi göreceğiz bunu düşünmek bile istemiyorum.900 kişinin alınacağı işe 7 bin kişinin başvurduğu, hala 20 milyondan fazla aç ve yoksulluk sınırında yaşayan bir ülke de, bu acı gerçek kimin umurunda? Dünyanın birçok ülkesin de Başbakan tarifeli devlet uçağıyla seyahat ediyor, âmâ benim ülkemde '' VIP uçak filosu '' kuruldu. Başbakan beğenmediği diğer uçakların yerine yeni uçak alımı için talimat veriyor ve hemen yerine getiriliyor talimatı. Başbakan'ın filosunda 6 uçak var, şimdi bir yenisi geliyor, son uçağı rahat olsun diye 400 milyon dolara mal oluyor. Vatandaşın vergileriyle lüks harcamalar devam ediyor. Ayrıca yeni makam araçları sayısı burada korkutucu nitelikte, âmâ kimse hiç bir kurum ya da muhalefetten tık yok tepki bile gelmiyor.
Başbakan sadece Başkan olmak hayalinde, bu gün baktığımızda Başkanlık sistemiyle yönetilen 38 ülke var.'' yarı başkanlık '' sistemi bulunan Fransa bile hala bunun sancısını yaşıyor, kaldı ki ABD'de bile gelinen noktada tıkanmayı görmemek mümkün değil. Diğer bütün ülkeler perişanlık içinde. Âmâ bu Başbakan'ın umurunda değil. Kurnaz siyasetin Türkiye'yi nasıl bir sona sürüklediği sisteme hâkim olanların bile umurunda değil.
Aralık ayının ilk haftasında Ankara'da açılan Ankara kitap fuarındaydım, ilk kez okurlarımla buluşmanın heyecanını yaşadım. Âmâ bu heyecanımın dışında gördüğüm tabloya birazda hüzünlendim. Gerçekten çok önemli isimler vardı kitaplarını imzalamak için gelen, dedim ya biz toplum olarak. Aydınlığı, çağdaşlığı, Atatürk'ü, akıl ve bilim değerlerini, cumhuriyeti unutmaya zorlanmışız. Toplumun bu değerlerin dışında kalmasını isteyen zihniyet. Aslında bu ülkeyi nasıl bir yıkımsal darbenin ortasında bıraktığının farkında değil. Âmâ hala bu değerlere inananların var olması, akıl ve bilim den ayrı bir toplum yetiştirmek isteyenlere izin vermeyecektir. Türkiye hiç bir zaman Atatürk'ten yoksun bir zihniyete teslim olmayacaktır.