Akdeniz Hovardası * İstanbul/München hattı
Üstte yırtık bir tşört!
Altta, kalıbı belirgin slip mayo...
Ayaklarda, tabanı kararmış bembeyaz çorap!
Kuruldu bizimki, masmavi Akdeniz'in şirin bir pansiyonunda bulunan çardağa...
Bağdaş kurup oturarak içilen bir sigara eşliğinde, baktı İsveç'li dilberin gözüne,
''Verr du yı kam fromee!''diye kurmuştu ilk ince telli cümlesini, bozuk İngilizcesinden,
Kara, yağız, buğday tenine güveniyordu aslında, diline değil...
Sorulan sorunun, cevabını dahi dinlemeden, yapıştırdı ikinci soruyu...
Sonra üçüncüsünü, sonra dördüncüsünü...
Stockholm karakoluna düşmüş bir hayat kadını gibi hissettirene kadar, sorguya çekti İsveç'li dilberi...
Sol kolunda takılı saate inceden bir bakış, hemen ardından tam tepesine çöreklenen güneşe...
''Sorry! Sun bathing time! I've to go!'' (Üzgünüm. Güneşlenme zamanı. Gitmem lazım) dedi dilber!
Anlamadı bizim ki...
Birkaç saniye daha zorladı kendisini kız, nezaket icabı!
Yine anlamadı bizim ki...
Daracık şortu ile, oturduğu yerden doğrulmaya koyuldu, Kuzey'in güzeli...
Tabi bizim ki de arkasından...
Hırsız-polis takibi gibi bir şeydi, yurdum hovardasının takibi!
Önce odasına kadar uzaktan eşlik etti, kırmızı noktalı hayaller eşliğinde...
Kadının rahatsız olacağından bi haber, anlamsız bir sahiplenmenin içinde debeleniyordu nedense,
Kapanan oda kapısının sesi dahi , alıkoymaya yetmemişti bizim oğlanı, davasından...
Yeniden, çardağa geri döndü...
Sedire bu sefer daha cüretkar bir şekilde uzanarak, gönlünü kaptırdığı kızın hayali ile öldürüverdi zamanları,
Yarım saat geçti...Derken bir saat! Derken iki! Üç! Nihayetinde akşamı etti!
Sızmış kalmıştı, yorgun hovarda, uzandığı sedirde...
İçinde büsbütün büyük bir kaygı ile bakındı sağa sola, uyanır uyanmaz...
Tepedeki güneş bile usanmıştı beklemeden, dalıp gitmişti karanlıklara!
Zil çalan karnını doldurdu önce bizimki,
Ama açlığı yemekle kesilebilseydi keşke,
Akdeniz akşamlarını yaşamak uğruna, koşturuverdi odasına doğru!
Kafasından bir türlü atamadığı, +18 ibareli hayaller eşliğinde...
Ve saçına boca edilen, ekstra sert jölelerle,
Hazırdı bizim, ''Aşk adamı Akdeniz Hovardası!''
Farklı kültürlerden, seksapelitesi yüksek kabuller görmeye...
***
Hayatının tatiliydi yaptığı...
İki hafta içinde, hayatının aşkını da bulmuştu, amacını da...
Loş ışıkların altında, kestirmişti avını gözüne,
Avı da dünden teslimdi sanki, ona kendini kurban vermeye...
Bol dokunmalı, az konuşmalı, karşılıklı dans etmelerin ardından,
Sabahın ilk ışıkları şahitlik edecekti, ikisinin de bol alkollü halde, dağıttığı yatağın haline...
Günleri kovalayan geceler, geceleri öldüren günlerin ardından, toplanmıştı her ikisininde bavulu,
Veda vakti gelmişti, buğday tenli Akdeniz Hovardası ile Alman Helga arasında...
Kuru kavruk, yaka-bağır açık esmer delikanlımız, sımsıkı sardı vücudunu, kilosu standartları aşan, Orta Avrupa kadınının...
Ulu orta dudaklara kondurulan öpücüklerden dışarı taşan sıcaklık sardı tüm pansiyonu...
Tutulan eller, bir türlü bırakılamıyordu nedense...
Batı'nın yaz eğlencesi, doğunun namus davasına dönüvermişti adeta...
Görünmez bir imam/papaz tarafından kıyılan nikah vardı sanki ortada...
Ve yine görünmez bir alyans tutuyordu sanki ikisinde aşkını!
Aylarda geçecekti üzerinden...
Soğuk kış gelecekti hatta...
Bir yandan ayazın vurduğu dört duvarlı ev donarken, diğer yandan, Yaz aşkı Helga'nın hayali ısıtacaktı tek göz evin radyatörlerini...
Sadıktı bir de bizimkisi...
Hem de hayalinde sadece, bir onun silüeti, bir de sahil kenarında çekilen, kenarları yırtık bir fotoya rağmen...
Beynine enjekte edilen buluşma takıntısı ile süslüyordu rem uykularını...
Ta ki, biriktirdiği paralar ile, Garp illerinin yolunu tutup, Helga'sının izini sürene kadar...
Ama aşılması gereken uzun bir yolculuğun mevcudiyeti...
İstanbul/München üç saat!
Tekerleklerin, piste değmesini beklemek üç asır!
YILLAR SONRA!!
''Sayın Seyirciler, gün geçmiyor ki, yeni bir ayrılık haberi daha yayınlamayalım! Kahtalı Osman ile Alman Helga'nın aşkından doğan minik Kazım bebek, annesinin onu kaçırıp, yurt dışına götürmesinden dolayı, babasından yıllardır ayrı bir şekilde büyüyor! Acılı Baba, oğlunu almak adına, her türlü hukuki işleme başvuracağını açıkladı! Mikrofonlarımızı uzattığımız,Osman Aktepe adlı vatandaşımız, elbet adaletin yerini bulacağını söyledi''