Bu hafta başında, toplumun geneli ve Ak Parti tabanında büyük teveccüh gören isimlerin ekranda konuşmaları, Sağlık Bakanlığı’nca yasaklanmaya kalkışıldı. Ak Parti, bu girişimin kendilerine karşı kurulmuş büyük bir tuzak olduğunun farkında mı acaba?
Tam bu haberin duyuldu gün, bir Ak Parti ilçe yöneticisi ile tanıştırıldım. Partisi için büyük bir fedakârlıkla çalıştığını öğrendiğim bu hanımefendi, Bakanlığın bu girişiminden rahatsızlık duyduğunu belirterek dedi ki; “kesin, biri partimize tuzak kuruyor!”
Bu tür yanlış girişimlerin çalışma şevklerini kırdığını aktaran hanımefendi, son derece haklıydı. Zira bu “FDA” adlı, “modern yapının Vatikanı”na iman etmiş ve buraya ibadet eden “bilim cazgırları” tarafından kurgulanmış bir tuzak... Ankara’dakiler ise, oyuna geldiklerinin farkında değil.
Ekranda insanlara sağlık ile ilgili bilgi verenlerin sayısı fazla, ama bunlardan sadece üç beşi toplumun teveccühüne mazhar olmuş kimseler. Ekranda görülen kimselerden bir kaçı, arsız bir pazarlamacı gibi çalışabilir. Oysa modern tıp adına konuşanların pek çoğunun yaptığı pazarlamacılık değil mi?
Bütün görüşlerine katılmasak da Prof Canan Karatay, Prof Ahmet R. Küçükusta, Dr Yavuz Dizdar, Dr Suat Arusan, Dr Muammer Yıldız, artık ekranlarda göremediğimiz Prof Kenan Demirkol ve rahmetli Prof Ahmet Aydın vb’i sadece vicdanları ile konuşan namuslu insanlar!
İnsanların sıhhat ve parasına, çocukların geleceğine, ülkelerin kaynaklarına göz dikmiş küresel şeytanların / hannasın amaç ve araçlarını iyi bilen mezkûr insanlar ve diğerleri, bu ülkeye, ülke insanının sağlığına zarar vermek şöyle dursun, aksine çok sayıda insanı kurtardığının bizatihi şahidiyim.
Bunların hepsi modern tıp eğitimi almış kimseler ve mesleklerinin münevverleri. Ya da modern tıp kilisesinin üretim hataları… Bu sürecin temellerini atanların başında rahmetli Ahmet Aydın hoca gelir. Ülkesi ve milleti için kötülük yapmak şöyle dursun, bu kimseler bu tür şeytanlıkları akıllarından bile geçirmezler.
Mesela Erkan Şamcı, milletin parasının cepte kalması, çevrenin kirlenmemesi ve sıhhatin elden gitmemesi için, tabiî maddelerle ve geleneksel yöntemlerle nasıl gerçek temizlik yapılabileceğini anlatır. Hakeza rahmetli Dr Aidin Salih’e de çok şey borçluyuz!
İyiyi ile kötüyü, hak ile batılı, doğru ile yanlışı, yalan ile gerçeği ayırt edebilecek vicdanı diri toplumun, bu insanların verdiği sahih bilgi karşısında, pazarlarının küçülmesi ve oyunlarının ifşa edilmeye başlanması nedeniyle çılgına döndüklerini müşahede ediyoruz. Bu girişim onun sedası!
Belli ki, artık toplumu eskisi kadar rahat aldatamıyorlar. Belli ki, yalanları artık boşa çıkıyor. Bu yüzden ateşi elle tutmak yerine, siyaseti ve bürokrasiyi kullanarak, hakikat savaşçılarını susturmak istiyorlar.
Bu hakikat savaşçıları, hiçbir kanaldan zerre miktar ücret almadılar. Konferansları için kilometrelerce yol kat ettiler, ama kimseden para istemediler. Bunlarla birlikte programlara katıldık, yolculuklar yaptık, gayet iyi tanıyoruz. Bu girişimler bizi susturamaz, aksine kamçılar. Zira ne onlar susacak, ne de biz!
Mesela Hz Peygamber (s.a.v.)’in nasıl beslendiğini, gıdaların nasıl küresel mafya ve işbirlikçilerince “ıslah” masalıyla “ifsad” edildiğini anlatan bu fakirden öyle rahatsızlar ki, ellerinden gelse bir kaşık suda boğarlar. İftira yağmuruna tutarlar, ama elhamdülillah ellerinde bizi mahcup edecek hiçbir delil yok.
Dört yıldır herhangi bir yerde çalışmamı engellediler, ama susturamadılar. Yardımcımız Allah (c.c.) olduğu müddetçe de başaramayacaklar! Biz hiç kimse dinlemese de, -tıpkı Allah’ın Rasülü (a.v.) gibi- dilimiz döndüğünce Hakk’ı anlatacağız. Bütün güçleriyle Bilalî Habeşî (r.a.) gibi sıcak kumlarda kayaların altında ezseler de, Ebu Zer (r.a.) gibi yapa yalnız bırakılsak da, hakkı söylemekten geri durmayacağız biiznillah!
Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, seçim arifesinde tuzağa düşürüldüğünün farkında mı bilmiyoruz. Şayet farkında olsaydı, bu Stalin tarzı girişime itiraz ederdi, ama etmedi! Ancak bu hususları çok iyi bilen Emine Erdoğan hanımefendi ile bilincinden FDA’ya bağlı modern tıp dünyasını içeriden tanıyan Dr Sâre Davutoğlu hanımefendinin bu meseleye müdahil olacaklarına inanıyoruz.
Bu vesileyle şunu hatırlatmak gerekiyor. Mesela bugün dünya tarihinin benzersiz hekimleri, Lokman Hekim (a.s.), Er-Razi, İbn-i Sina, Galen ya da Hipokrat gelse, kim oldukları, kime hizmet ettikleri, yetkinlikleri ve amaçlarını kimsenin bilmediği 20 atanmış adamdan yahut FDA’nın Ankara şubesinden “ekran sertifikası” mı alacaklar? Onlar istemedi diye, hakkı haykırmaktan vaz mı geçecekler?
Bu ne cüret? Bu nasıl bir akıl tutulması?
İstisnasız tüm medya bunu sorgulamak yerine, “tv maydanozları” diyerek basiretsizlik gösterir hatta iftira atar. Bu medya neden “ey kendini bilim adamı diye tanıtan proflar, batılıların yazdıklarını ve yaptıklarını okuyup, papağan gibi tekrarlamanın dışında siz hangi bilimsel keşfi yaptınız, anlatın da haber yapalım” demez?
Allah’ın büyük nimetlerinden biri olan maydanozu, bir komplonun aracı olarak küçümser? Yazık değil mi bu ülkeye? Bu medya, ülkenin kara deliğine dönüşen sağlık harcamalarının hesabını sormayacak mı? SGK’ya kesilen abartılı faturaları haber yapmayacak mı? Rockefeller ve onun adamlarının kurduğu tuzakların peşine düşmeyecek mi?
Ey medya! Sizin yaptığınız bülten ve servis gazeteciliği olmasın sakın!
Bir yerde neden çok söz ediliyorsa, orada o olmadığı için edebiyatı yapılır. Tıpkı bu ülkede bilimin olmadığı gibi... “Bal-bal” diyerek ağız tatlanmadığı gibi, “bilim-bilim” diyerek bilim adamı olunmuyor yazık ki!
Kıymetli Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız! Türkiye’yi komik duruma düşürecek bu sansüre, Ak Parti’nin oyunu azaltmak için kurulmuş ve sizi desteklediğini zanneden medyanın da odun taşıdığı yangına lütfen müdahale ediniz!
Bu bahsi daha da açarız inşaallah, ama 1950’ler de Fransa’nın yaşadığı tuzakların, bugün bizde yaşanması sizce tesadüf müdür?