AK Partililer Yaptıklarıyla Cehennem Ateşine Odun Taşıyorlar
Tarihi okumayı beceremeyenlerin, “iktidar olduk, devleti ele geçirdik” diyerek kendilerini milli, tüm karşıtlarını ise gayri milli ilan etmeleri, geçmişten ders çıkarmadan benzer şeyler yapmalarının ise hayırlı bir yol
olmadığını; tarihe bakınca yaşananlardan ders çıkarmamanın da öncekilerin yaşadığı iktidar sarhoşluğundan kaynaklandığını, bugünkü iktidar sahiplerine hatırlatmak isterim
İstanbul’dayız… Herşeyden çabuk haberimiz oluyor… Çabuk kamuoyu oluşturuluyor.
Çabuk müdahale ediliyor.
Anadolu’nun bir şehrinde, bir kasabasında ise bir olay olduğunda kamuoyu oluşturuluyor mudur?
Tepki ortaya çıkıyor mudur?
Küçük yerlerde genellikle kendi içinde kapatılır olaylar…
Yok sayılır, görmezlikten gelinir…
İnsanlar çabuk sindirilir.
Çünkü herkes sabah akşam birbirine selam vermekte, akrabalık ilişkileri, ekonomik ilişkiler, kahve arkadaşlığı yaşanan bir olumsuzluğun görmemezlikten gelinmesini sağlıyor.
Hukuk ve demokrasi ortadan kalkınca, büyük kalabalıklar karşısında azınlıkların sinmesi daha kolay oluyor.
Hele hele bir de toplum milli ve gayri milli diye ayrılmaya başlatılınca, cehenneme doğru dört nala koşuyor oluyoruz.
***
AK Partililer bugün kendilerinin devlet olduğunu düşünürek, beldelerden kasabalara, ilçelerden illere kadar teşkilatlarıyla beraber devletin kendisi gibi çalışıyorlar. Devletin herhangi bir biriminde bulunan memur, amir, şef, müdür bilmem neci açık açık AK Parti’nin bir neferi gibi çalışıyor. Ve AK Partili olmayan tüm ötekileri birer devlet düşmanı gibi görerek, açık açık geçmişin bir tekrarını hepimize yaşatarak, cehennem ateşine odun atıyorlar, oraya giden yola da taş döşüyorlar.
Bu yolun yol olmadığını AK Partililere hatırlatmak isterim.
***
Bugün Türkiye geçmişi 21. yüzyılda yaşıyor.
Yumurtanın içinden çıkacak, civcivin yumurtayı kendisinin kırarak ortaya çıkmasına tanık olacak dönemin çocuklarıyız.
Aynen 1946’da CHP’nin içinden çıkan DP, Fazilet Partisi’nin içinden çıkan AK Parti gibi…
Yaşanan tüm olaylar yeni doğmun habercisi.
***
Türkiye 1923 ile 1950 ve 1950 ile 1960 arasının farklı bir tarihsel sürecini yaşıyor.
Tek parti dönemi milli şef, ikinci adam dönemleri…
Tek adam diktatörlüğü…Muhaliflerin ezilmesi…
Büyük göçlerin yaşanması…
Sermayaye elinde bulunduran azınlıkların tasfiyesi, sermayenin ve mülkün el değiştirmesi…
Bunlar yaşanırken devrimin adamlarını yemesi ve büyük bir iktidara el koyma yarışmasında tasfiyeler…
Beraber yol yürünen etniste ve inanç kimliklerin şiddetle tasfiyesi…
DP’nin üst üste üç seçim kazanmasına rağmen muhaliflerine tek parti dönemini aratmayan baskılar yapması… Aynen Mısır’da Mursi’nin yaptıkları gibi… 1950’de ortaya çıkan DP’nin 27 Mayıs faşist darbesi ile iktidardan uzaklaştırlamasına neden oldu.
Darbe yapılmasa bugün Türkiye çok daha farklı bir Türkiye ve DP ise ayrı bir tarihsel sürece evrilmiş bir siyasi yapı olacaktı.
***
Millet yaratma sürecinde yaşadığımız büyük acılar…
Bir gecede yazdığımız dilin değişmesi…
“Batılı oluyoruz” diye bir gecede 2. Mahmut dönemini aratmayan kıyafet zorbalıkları.
Ne de olsa batıcılık zihniyetimiz şekilciliktir.
Valiler, iktidar partisinin il başkanlarıdır.
Devletin tüm kadroları devletin kurucusu olan CHP’nin üyesi ve yöneticileridir.
Aynen DP döneminde yaşandığı gibi…
Birinci dönemin üzerinden 93 yıl, ikinci dönemin üzerinden de 66 yıl geçmesine rağmen aynı dönemi tekrar yaşıyor olmamız tarihsel bir trajedimizin ortaya çıkışıdır.
***
Ve yeninin aynen AK Parti’nin içinden çıkacağı gibi, DP de CHP’nin içinden çıktı. Bugün adım adım yeninin ortaya çıkacağı tarihsel sürece tanıklık ediyoruz. Yeninin CHP’nin ve MHP’nin içinden çıkma şansı yoktur. Çünkü iktidar olan yapı bugün AK Parti’dir. Ve devletin bugün için ta kendisidir. Doğum kendi içinden gerçekleşecektir.
Münir Aktolga’nın dediği gibi civciv 1946 yılında da, 2001 yılında da kabuğunu kendisi kırarak yumurtadan çıkmıştır.
Yeni kuluçka döneminde, hızla civcivin yumurtanın içinden kendi kabuğunu kırarak çıkacağı yeni büyük uzlaşmanın gerçekleşeceği yeni tarihsel döneme tanıklık edeceğiz. Şayet dışarıdan bir müdahale olursa, yumurtanın içinden civcivin erken çıkması için; bilin ki, tarihsel süreç biraz daha uzayacaktır. Ancak yeninin ortaya çıkması engellenemeyecektir.
***
“Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık’a yaklaşan Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 19 Mayıs 1945 günü yaptığı konuşmada bu arzuya yeşil ışık yaktı. Zaten TBMM içinde muhalefet, 1945 bütçe görüşmelerinde su yüzüne çıkmıştı. Mustafa Kemal Atatürk’ün son başbakanı Celâl Bayar, Adnan Menderes, Feridun Fikri Düşünsel, Yusuf Hikmet Bayur, Emin Sazak bütçeye red oyu verdiler. Asıl kırılma Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşülürken ortaya çıktı. Tasarının 17. ve 21. maddeleri tartışılırken Celâl Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Emin Sazak sert eleştiriler dile getirdiler. Bu yasanın görüşüldüğü günlerde Celâl Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan, CHP Grubu’na Dörtlü Takrir adlı bir önerge verdiler. Önerge ülke ve parti yönetiminde özgürlükçü bir anlayış içeren düzenlemeler yapılmasını öngörüyordu. Ancak Dörtlü Takrir reddedildi (12 Haziran 1945). Bunun üzerine, Menderes ve Köprülü o günkü Vatan Gazetesi’nde Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına karşı o güne değin örneğine rastlanmayan sertlikte yazılar yazmaya başladılar. Sonuç olarak Menderes, Koraltan ve Köprülü partiden ihraç edildiler (Eylül 1945). Aynı gruptan olan Celâl Bayar ise önce milletvekilliğinden sonra da CHP’den istifa ettti. Celâl Bayar, 1 Aralık 1945’te parti kuracaklarını açıkladı. İnönü tarafından Çankaya Köşkü’ne çağrılan Bayar, cumhurbaşkanından gerekli desteği aldıktan sonra [5] 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kuruldu.
“https://tr.wikipedia.org/wiki/Demokrat_
Parti_(1946)
59 yıl öncesi bugüne benziyor mu?
1957 seçimlerinden sonra artan siyasi gerginlik, ekonomideki kötü gidişat DP’nin daha sertleşesine ülkenin her tarafında vatan cephesi kurulmaya başlandı. “Ekonomide ve dış politikada bunlar yaşanırken iç politikada muhalefete yönelik baskılar da artıyordu. CHP’nin yayın organı Ulus Gazetesi başta olmak üzere muhalefete destek veren birçok gazete aralıklarla kapatılıyordu. Mayıs 1959’da CHP lideri İsmet İnönü Uşak’ta saldırıya uğradı. İzmir’de, İstanbul’da ve Ankara’da CHP liderine saldırılar oldu. İktidar ve muhalefet arasındaki kavga 1960 yılından itibaren artık en yüksek haline ulaşmıştı. CHP Genel Başkanı’nın yurt gezileri engellenmek isteniyor, muhalif yazarlar tutuklanıyor basın sansürleniyordu. CHP’yi ihtilal hazırlığı içerisinde olmakla suçlayan iktidar.[10] , Nisan ayında basını ve muhalefeti soruşturmak amacı ile, gazete kapatmaktan, muhalif düşüncede olanları tutuklamaya kadar geniş yetkilere sahip bir Tahkikat Komisyonu kurdu. Bunun karşısında mecliste söz alan muhalefet lideri İsmet İnönü bunun demokratik rejim yolundan çıkıp bir baskı rejimi yoluna girmek olduğunu belirtti ve o ünlü sözünü söyledi:”Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam”. Ancak 27 Nisan 1960 günü Tahkikat Komisyonu yasal olarak kuruldu.İnönü’ye 12 oturum TBMM toplantılarına katılmama cezası verildi. Olaya tepki gösteren CHP Grubu meclisten zorla çıkartıldı..[11]”
Son söz: Tarih ne eskiye benziyor ne de aynı şeylerin aynı biçimde yaşanması mümkün oluyor. Ancak büyük benzerlikleri görmemek için de kör olmak gerekiyor. Tarihi okumayı beceremeyenlerin, “iktidar olduk, devleti ele geçirdik” diyerek kendilerini milli, tüm karşıtlarını ise gayri milli ilan etmeleri, geçmişten ders çıkarmadan benzer şeyler yapmalarının ise hayırlı bir yol olmadığını; tarihe bakınca yaşananlardan ders çıkarmamanın da öncekilerin yaşadığı iktidar sarhoşluğundan kaynaklandığını, bugünkü iktidar sahiplerine hatırlatmak bu ülkenin bir yurttaşı olarak görevim ve sorumluluğumdur.