Ahmet Altan ve Taraf
Ahmet Altan’ın Taraf gazetesinden ayrılışı daha internet ortamına düştüğünde özellikle son beş yıl bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden. Hrant’ın katledilişi, ardından bu coğrafyada ilk kez bir Ermeni’nin ardından “hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla yürüyen yüzbinler ve ilk kez sarsılan resmi devlet ideolojisi. Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan el bombalarının Veli Küçüklere, Kerinçsizlere, Dalan’ın arazisinde bulunan lav silahlarına uzanışı. Ortaya dökülmeye başlayan yığınla darbe planları, sivil – asker darbeci günlükleri. Darbecilerin gönüllü avukatı “sol” parti başkanları. Ve o günlerde yayın hayatına fırtına gibi girip, tüm bunlardan haberdar olmamızı sağlayan Taraf Gazetesi.
Sadece kendine dürüst davranabilen herkes, varlıklarını darbeci generallerle özdeşleştirmiş -özdeşleştirmeyenlerin üç maymunu oynadığı- büyük gazete patronlarından hiç birinin o belgeleri yayınlamaya cesaretinin olmadığını, olamayacağını bilir. Taraf, demokrat kamuoyunun askeri vesayete duyduğu öfkeyi de arkasına alarak, kendi dışında kalan tüm basına gazetecilik dersi verircesine, cesaretle yerine getirdi bu tarihsel sorumluluğu.
Bunu yaparken, ideolojik, politik ve ahlaki olarak darbecilerle göbek bağını koparmamış, onlarla aynı damardan beslenen “solcular” dışında tüm namuslu aydınların, demokratların desteğini yanında buldu. Destek olmayıp, başlangıçta çamur atmak için yarışanlar bile, bir süre sonra hiçbir inandırıcılıklarının kalmadığını fark ettiklerinde seslerini –sinsice- kesmek zorunda kaldılar, uygun bir zaman bekleyerek “puşt pusulara” (*) yattılar.
Referandumda %58, seçimlerde %50 oy alan AKP hükümeti, bana göre, kendinden bekleneni yapıp, askeri vesayeti önemli ölçüde törpüledikten sonra, tüm neo-liberal burjuva hükümetler gibi vesayet devletini kendisi için sürdürmeye başladı. Hrant cinayetinde sorumluluğu olan bürokratlar, işkenceci oldukları kanıtlanmış polis şefleri yükseltilip ödüllendirildi.
KCK operasyonları ile tamamına yakını silaha bulaşmamış, seçimle iş başına gelmiş ya da Kürtlerle sadece dayanışma içinde olan Zarakolu, Ersanlı gibi binlerce insanı cezaevlerine doldurup, otuz yıldır devam eden savaşın çözümünü iyice çıkmaza soktu. Tek parti, tek adam dönemlerini aratmazcasına televizyon dizilerine bile müdahale edebilen, ama 34 insanı kimin neden bombaladığına bir yıldır bir yanıt vermeyen bir devlet geleneği yaşanmaya başladı. Ana Muhalefet Partisi, ilk günlerdeki avukatlığını yeniden anımsayıp, Silivri’de “muhalefetin sefaleti” oyununu sahnelerken, Ahmet Altan ve Taraf darbecilere karşı takındığı yürekli duruşu, hapis ve para cezalarına aldırmadan aynen hükümete karşı da sürdürdü.
Şimdi eksildik bir miktar, bir boşluk oluştu, AKP’ye muhalefeti darbecilerin eteğinin altında örgütlemeye çalışanların zil sesleri duyulmaya başladı. Hiç heveslenmesinler ama, su yatağını buldu, taş yerinden oynadı. Askeri vesayetçilerle, neo-liberal politikanın TC versiyonu AKP’ye demokrat bir muhalefetin boşluğunu doldurmak geriden gelenlere kaldı. Yola devam…