content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

01 Mar

Ahiret Neden Gereklidir? (I)

*Ahiret ne demektir? Amacı nedir?

Ahiret sözlükte “son, sonra olan, son gün” anlamlarına gelir. Dini terim olarak ahiret: “Ölümden sonra insanların tekrar dirilmesiyle başlayan ve sonsuz olarak devam edecek olan hayata” denir. Kuran ise ahiret hayatına “toplanma günü, hesap günü, din günü, hüküm günü” gibi isimler vermiştir.

İnsan akıllı, bilinçli, düşünen ve bilen bir varlıktır. Var olduğu sürece anlama, bilme, merak etme duygusu gereği kendi kendine bazı sorular sormuştur. ‘Nereden geldik, yok olacak mıyız, bu dünya bir gün yok olacak mı’ gibi. Gözlem ve deneye dayanan pozitif bilim bu sorulara cevap veremez. İnsan her ne kadar deney ve gözlem yoluyla varlığı kavramaya çalışırsa çalışsın, insanın hayatını anlamlandırma isteğine engel olamayacağından dine yönelir ve bu sorulara cevabı ancak din verebilir.

Hayatı anlamlandırma isteğinin engellenmesi durumunda insan var oluş boşluğuna düşebilir, hiçlik ve yoklukla yüz yüze kalır ki bu insanın doğasına aykırıdır. Çünkü tüm canlıların ortak ve değişmez amacı hayatta kalma ve neslin devamıdır esasına dayanır. Hayatta kalma isteği sonsuz/sınırsız olabilen canlının hayatını anlamlandırma yolunda düşünce ve sorgulama üretmemesi ise neredeyse imkansızdır. İlgilendikleri konular her ne kadar birbirinden farklı da olsa, hemen her insan, dünya hayatında kendince bir başarı elde etmeye çalışır. Tüm bu insanların ortak amacı “gösterdikleri çaba ve emeğin karşılığını” alabilmektir.

“Neden varız” sorusunu gereksiz gören insanın; “neden iyi bir eğitim alır, neden en güzle kızla ya da en yakışıklı erkekle evlenmek ister, neden en iyi mahallede oturmak ister, neden iyi arabaya sahip olmak ister’ gibi insanın amacına dair sorulara ise vereceği mantıklı/tutarlı bir cevabı yoktur diyebiliriz.

Bize göre Tanrı insanı madde ve bilinçten/ruhtan yaratmıştır. Madde kısmı bilinç kısmına nazaran zayıf ve kusurludur. Lakin insanın eylemlerini belirleyen bilinç/ruh kısmı ise kusursuzdur. İnsanın yeryüzünde madde kısmının ihtiyaçlarının karşılanmasına izin verilmiş, ancak maddi kısmın ihtiyaçları karşılanırken maddi bedene en uygun ve en yararlı şekilde davranılması şart koşulmuştur. Bilinç/ruh kısmında ise ona hayatta kaldığı sürece iyiyi - kötüden ayırt edebilecek akıl/zeka dediğimiz bir derin kavrayış yetisi verilerek insan bu yeti ile donatılmıştır. Ancak aklını kullanmayı şart koşmamış olup, aklını iyilik ve adaletten yana kullanmadığı zaman haksızlık ve kötülük yapacağı konusunda kendisini vicdan dediğimiz kavramla uyararak seçiminde özgür bırakmıştır. Çünkü bu akıl dediğimiz yeti ile beraber insana birde nefis/ego denen dürtü verilmiş ve ego/akıl çatışmasında insandan yeryüzü sahnesinde daima adaletten, iyilikten ve eşitlikten yana tavır göstermesi tavsiye edilmiştir. Bu tavsiyeye riayet edilmediği takdirde insanın yeryüzünde haksızlık ve zulüm yaptığı tarihle beraber birçok örnekle insana yine sunulmuştur. Lakin hiçbir zaman başıboş bırakılacağı söylenmemiş ve hissettirilmemiştir. Başıboş olmadığının delili de insandaki vicdan dediğimiz olgudur.

Diyebiliriz ki; ‘Evren/doğa kendiliğinden ve kendi başına, naturalistik, açıklanabilir olup; doğaüstü yani supernaturalistik açıklamalara ihtiyacı yoktur. Çünkü tabiatüstü açıklamalar nedensel yasaları bypass yapar. Bunun sebebi de onun, tabiatüstü bir varlığın –eğer varsa- evrene müdahalesini gerekli görmesidir’ denilerek, nedensel kanunların bilinebileceği, kullanılabileceği ve böylece evrene hakim olunabileceği ifade edilmek istenir.

Ancak Tanrı’yı devre dışı bıraktığımızda eksik ve anlamsız pek çok şeyle karşı karşıya kalırız ve bunların en başında gelenlerden biri de adalet kavramıdır. Şöyle ki: Var ettiği insanlar için değerler sistemi oluşturmayan bir Tanrı, hiçlikten daha beterdir ve ölmesi daha iyidir denmelidir.

Her ne suretle olursa olsun, herhangi bir sistemin temel ilkesi bir kez belirlenip tesis edildiği zaman, bu ilkenin söz konusu sistemle mutlaka uyumlu, sonuçları bakımından da kaçınılmaz olarak tutarlı olması zorunludur. Bu bir (bilimsel) sistemin gerek kendine özgü, içe dönük değerini, gerekse diğerlerine karşı taşıdığı izafi değeri belirlemenin ve yargılamanın tek bilimsel yoludur.

Habil/Kabil çatışması yani akıl/ego çatışması bize şunu gösteriyor ki insanlık var olduğundan beri zulüm/kan/gözyaşı dinmemiştir, dinmeyecektir. Ama bununla beraber insan bu dünyada sonlu olduğunun da farkındadır ve bu kaçınılmaz gerçektir. Evrene/insanlığa kıyasla çok az bir zaman diliminde yeryüzü sahnesinde boy gösteren insandan kendi iradesi ile iyilikten ve adaletten yana tavır alması beklenmiştir ama insan buna uymamıştır. Eğer insanda bu irade olmasa idi insanlarda diğer canlılar gibi sadece yetileri kadar hareket eder ve onlardan beklenen tavrın yani onlara verilenin dışına çıkmaları söz konusu olmayacağından ikincil bir hayat fikride otomatikman geçersiz olurdu.

 

Etiketler : , , , , , , , , , , , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

1 Kere Cevaplanmış to “Ahiret Neden Gereklidir? (I)”

  1. 1
    ramazan çağlar Says:

    EVET; öncelikle yeni sayfanda, yeni evinde sana kolay gelsin abla.

    Gelelim yazıya; ben bu yazıyı daha önceden okumuş ve çok beğenmiştim, tam bir yorumculuk, tam bir feodal, tam bir yargısal temalar işlenmiş bu konuda.

    eline, emeğine, yüreğine sağlık ablam

    saygılar



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank