content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

12 Oca

Ahh! Kapadokya Ahh! (II)

Gecenin bir yarısı, önde giden öğrenci otobüsü artık gözükmüyordu. Velilerin otobüsü ise arka tekerlekten gelen sesle, benzinliğe yanaşmak zorunda kaldı. Havada Anadolu’nun serinliği vardı. Yaz olmasına rağmen, yine de insanın içini titretiyordu. Lastikçi, kaldığı köhne atölyesinde fareleriyle birlikte gözlerini ovuşturarak uyandığında, sarhoşluğunu henüz üzerinden atamamıştı.

Uzun uğraşlardan sonra otobüs tekrar yol aldığında, arka tekerlekten gelen ses bir türlü kesilmek bilmiyordu. Azrail, otobüsün etrafında sanki cirit atıyordu. Bu kez, başka bir lastikçi için tekrar benzinliğe girildiğinde, velilerin, “ Hayırdır!..” “ İkinci Kapadokya kazası mı?...” sözcükleri ortalığı ürpertiyordu. Otobüs, yeni tekerleği ile sağ şeritteki rotasına girdiğinde, herkes tatlı uykusundaydı. Bu kez ses gelmiyordu fakat, yol mu, yoksa otobüs mü bozuk beklentisi, uykuda herkesi yalpalatıyordu. Sivrihisar’ın girintili çıkıntılı keskin tepeleri ardındaki ay, öylesine parlaktı ki, rüzgarın savurduğu buğday başaklarını çok hoş gösteriyordu. Uyuyan gözler, fal taşı gibi açılmıştı. Yolcuların “ Bismillah!...” bağrışmaları otobüsün içini inletmişti. Şoför, otobüsün sol şeride kaçmasına engel olamadı. Bir sağ, bir sol yapan otobüs, her an takla atıp, ikinci Kapadokya faciasına yaklaştırıyordu. Allah’tan, sol şeritteki Azrail bizden çok uzaktı. Şoför, ustalığını konuşturup, otobüsü devirmeden ayakta tutmayı başarmıştı. Sağa çekip, dörtlüleri yaktığında ışıkları belli belirsiz görünen köyün köpekleri de havlamaya devam ediyordu.

Güneş kendini göstermeye başladığında Sivrihisar’ın bozkırları alabildiğine uçsuzdu. Bir köy vardı ama uzaktaydı. İnegöl’den gelecek otobüs beş saat beklendiğinde, herkes korku ve bekleyişten bitaptı. Tüm olumsuzluklara karşın yeni gelen otobüsle Kapadokya yolculuğuna neşe içinde devam edildi. Sivrihisar’da öğrencilerin bando eşliğindeki 19 Mayıs gösterilerini izlemek ise oldukça keyifliydi.

Evet Büşra, şu an cennette annenle birlikte yeşillikler içinde, belki de ırmak kenarında serinliyorsundur. Kapadokya yolculuğunun, devamı nasıl diye düşündüğünü tahmin eder gibiyim. Sen merak etme, birazdan sana gördüğüm yerleri anlatacağım. Umarım beni oradan duyarsın. Biliyor musun geçenlerde içimizden yetiştirdiğimiz bir canavar, Türkiye’nin Ulus’unu paramparça etti. Ne kol bıraktı, ne de beyin. Her şeyi toz duman edip, altı vatandaşımızı bombayla parçalayıp, onlarca kişiyi de yaralayıp, hepimizi derinden üzdü. Ölenlerden, Muzaffer ağabeyin, yakında evlenecekti. Senin gelinliği özlediğin gibi, oda damatlığını özleyecek. Belki de onu yanında görmüşsündür. Selam söyle bizden ona.

Heybetli Hasan Dağını gördün mü bilmem. Henüz eteklerinde karlar erimemişti. Yıllar önceki gibi volkanik havasındaydı. Kapadokya, gördüğümüz yerlerden çok farklı egzotik görünümüyle doğa harikaydı. Her tarafı buram buram tarih kokuyordu. Hasan dağının eteğinde, bu dağdan akan bazalt ve andezit yoğunluğundaki lav tabakası ile kaplanıp, lavlar soğumaya başladığında meydana gelen çatlak ve çökme sonucu erozyonla da genişleyen Ihlara vadisine 382 basamakla aşağıya inildiğinde biran olsun dünyadan kopuyorsun. Hani senin şu an olduğun yeşillikler ve ırmağın coşkulu akışı burada da vardı. Kuşların ötüşü öylesine mutluydu ki, onları sende duyabilseydin eminim hayran kalırdın. Bu yöredeki kiliseleri bir görseydin. Rehberin anlattığına göre burada 5000 yerleşim birimi ve 105’e yakın gizli kilise varmış. Kapadokya bölgesini belki okulda okumuşundur fakat ben sana yine de buraların, Erciyes ve Melendiz dağlarının 60 milyon yıl önce püskürttüğü ve geniş alana yayılan lavlar sonucunda dalgalı yaylalar oluşturduğunu ve ardından yağan yağmur ve sert rüzgarlarla aşınarak bugünkü egzotik büyüleyici bir doğa harikası yarattığını bir kez daha hatırlatayım.

Antik adı Venessa, şimdiki adı Avanos’a uğradın mı? Nevşehir’e 18 km uzaklıktaki çanak çömlek atölyelerini gördün mü? 2000 yıl öncesine dayanan ve dedesinden öğrendiği mesleğini icra eden Cemil ustanın atölyesinde elma çayı içtin mi? Seçtiği konuk ile birlikte çömlek yapma gösterisini izlerken, onun ;

“ Allah seni bir parça topraktan yarattı.
Neden ondan nefret ediyorsun?
Bir parça çamur al.
Ona kendinden bir güzellik ver,
Adı ‘SANAT’ olsun.” Dizelerini dinledin mi?

Çamur dedim de, antik yer altı şehirleri aklıma geldi. Bu ilginç güzellikleri de gördün mü? O dönemde bile yamyam gibi yaşayan ve saldırmayı, öldürmeyi kendine yaşam biçimi seçmiş insanlardan kaçmak ve huzurlu ortamda yaşamak isteyen insanların seçtiği bölgeleri bir görsen, insanlığından utanırdın. Bu yer altı şehirlerinin girişi, düşmanın girmesini önlemek için çok dar yapılmış. Hele Uçkale, Hitit’lerin bile kullandığı bu kaleden ovadaki peri bacalarının muhteşemliğini seyretmek insanı gerçekten büyülüyor.

İnsanlar yerine göre çok tehlikeli değil mi? Allah’ın verdiği o güzel canı, kendi elleriyle yok etmek için nasıl da çaba harcıyorlar. Dünya, yaşamak için insanlara dar geliyor. Kim bilir daha kaç masum insanı yanı başında göreceksin. “ Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister mecusi(*), ister puta tapan ol yine gel” sözünün sahibi Mevlana’nın yanına giderken senin kaza geçirdiğin yere 10 km kala otobüsümüzün motoru bu kez hararet yaptı. Bu yolda bir uğursuzluk mu var, diye düşünürken, seni yol kenarında andım. Tüylerim diken diken oldu. Yüreğim bir kez daha sızladı. Mevlana’nın karşısında senin ve tüm dünya insanları için dua ettim. Nur içinde yat tatlım. Dünya çok karışık. Sen, buralarını hiç merak etme, rahatına bak…

Etiketler : ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank