‘’Ah Şu Fahişeler! Yazı Dizisi’’ / Bölüm (6)
‘’Ah Şu Fahişeler! Yazı Dizisi’’ / Bölüm (6) Düzgün Façalı Fahişeler…
Evet!
Şimdi sıra, argo tabirle; ‘’Façayı çoktan düzeltivermiş’’ fahişelere geldi nihayet…
Hani şu; her şeyden bihaber yaşayan toplumun tam tepesinde,’’Demokles’in kılıcı’’ gibi
duran transparan piramidin en tepesinde yaşayanlara…
Hani şu; acımasız olanlarına…
Hani şu; komşusu aç iken, tok yatarak, göbeğini havaalanı pisti gibi yataylaştıranlara…
Nihayet, sıra sizde…
Fukara bir kalemden çıkan cümleler, hicivler, kelimeler, belki sizin için, otobanın sol şeridinde 200 km ile ilerleyen Ferrari’nizin camına yapışan bir sünenin cıvığı etkisi yapabilir. Ama dikkatli okursanız eğer, o sünenin (bir asalak türü), halkın parasını gasp ederek aldığınız o Ferrarinin camından içeriye doğru süzüldüğünü göreceksiniz.
Yaşadığımız devir 1980’li yıllar değil.O yıllarda iğrenç giyinip, Comanchero şarkısı eşliğinde dans eden; babalarına, ‘’baba’’ yerine ‘’babişko’’ diyiveren; üzerlerine bir tayt çekerek, evde kendi kendilerine ‘’aerobik’’ yapan şımarık ve züppe veletlerinize maziyi hatırlatacak değilim. Çünkü zaman o kadar fenalaştı ki, sizin fahişeliklerinizden ötürü, artık varoşlarda da,çulsuzluğuna rağmen size özenip, bunları yapanları görmek mümkün. Tabi 2010’lu yılların modasına göre…
Peki; seni düzgün façalı fahişe!
Nasıl façayı düzelttiğinin hikayesini birde benden duymak istemez misin?
Altında çalıştırarak ezdiğin işçinin sigortasından tiksinti duyarak başladı senin hikayen.
O sigorta sanki bir lütufmuş gibi, sağda solda anlatılarak, ağzına ciklet edilmişti hatırlarsan…Dahası, yalakalıktan asla taviz vermediğin,bürokrat dostlarını arayarak, fabrikaya mal alacakken, o mal üzerindeki tüm vergileri, rica minnet kaldırtıp, mal stoğuna girdiğinde, yine aynı rica minnet ile vergileri yükselttirmiştin hatırlarsan…
Ve galiba en onur kırıcı olan şeyi yaparak, senin k.çından daha büyük bir k.çı yükselmek adına iğrenmeden yalamaktı tüm yaptığın…
Hamile olmasına rağmen, giyim eşyası satan mağazanda, 12 saat ayakta diktiğin prangalı tezgahtar kölelerin de hiç mi hiç rüyana girmiyordu sanırsam…
Dahası, sonradan görmüşlüğünü ne kadar gizlemeye çalışsan da, bir yerlerinden falso verecektin yine de…
Çakma bir kent soylusu, kent aristokratı olabilmekti sadece tüm isteğin…
‘’Piyasa bozuk!’’, ‘’Likidite sıkıntısı çekiyorum’’ gibisinden, ezberletilmiş tüm şablon, kaçamak cümleleri kullanıvermiştin, borçlarını ertelerken sırf, o geçici servetinin üzerinde sadece bir gün daha o rahat poponla beraber oturabilmek adına…
Söyler misin bana. Domuz gibi yiyerek, Obezite sınırını çoktan aşan, 150 kiloluk kızının, çivileme atladığı o havuz, altında çalışan kaç personelinin kursağından kesilerek, yaptırıldı?
Biraz daha fazla kazanabilmek için, kaç defa zararda gösterdin şirketini söyle bana? Sayısını bile hatırlamıyorsun değil mi? O aptal muhasebecinde hatırlamıyordur muhakkak!
Ya da kaç defa Devlet’in vergi politikasının ırzına geçtin fütursuzca…
Şimdi sana, ‘’Bey’’ ‘’Ağa’’ diyorlar ha?
Arkana dönüp baksana…
Bak ne yazıyor sırtında ki kağıtta!
‘’Düzgün façalı fahişe!’’
(NOT: Beş parmağın beşi bir değil elbet! Fukara babası, merhamet ve vicdan sahibi zenginlerimiz lütfen bu yazıyı üzerlerine almasınlar. Bu yazıdan rahatsızlık duyacak kimseler bellidir!)