Ağlayan Kelimeler
İlmi bir tavırla kelimeler dünyasına girmeyeceğim.. Tamamen duygusal takılacağım bu milletin dilini konuşan, severek konuşan biri olarak... Sesli düşünmeye çalışacağım bir de..
Şöyle ağa duruşlu bir cümle ile girelim konuya isterseniz..
Toplumlar dünyada yaşayanlara lazım olacak değerleri kendilerinde topladıkları müddetçe zenginleşirler.
Zenginliğin anlamlı hale gelmesi kalıcılığıyla ve köklü olmasıyla orantılıdır.
Bir insanda büyüklü küçüklü ne kadar organ varsa toplumda da o kadar kurum ve konum, töre ve gelenek vardır.
Kelimesinden söyleniş şekline, anlayışından içtimai duruşuna görülmesi, irdelenmesi gereken ne müthiş ve güzel ayrıntılardır bunlar.
Her toplum öyle mi?. Evet toplum bilincini kazanmışların hepsi öyle..
Bizimki bizim.. hem de çok güzel olarak.. Çünkü bizim..
Her kelimenin maddi olduğundan çok manevi değeri var. Gerçek olduğundan çok çağrışımı, esprisi, mecazı, yan anlamları, yüklenebilecek en olgun imgesi..
Sözlü edebiyatın temsilcisi bizlerde, bu daha çok kendini göstermiştir üstelik.
Ben ondan öte ağlayan kelimeler üzerinde durmak istiyorum..
Ağlayan kelimeler.. bu bir şaka değil.. Bizzat ağlıyor kelimeler.. Şıpır, şıpır damlarcasına ağlıyor..
Mesela ‘yaş’ üç anlamla çıkar karşımıza.. Üçünde de ağlar hüngür hüngür..
Yaş, dediğimizde kuru değil yaş’ı, ömre yüklenen yaş’ı ve göze yüklenen yaş’ı anlarız..
Her birinde de bir hüzün, bir efkar, bir yanık duygu buluruz.. Nihayetinde ömür geçecek ve yaşlanacağız.. Yaşın yaşın ağlayacağız, kaybettiklerimizle ve keşkelerimizle.. İşte o yüzden diyorum ki.. Yaşı hangi anlamda kullanırsanız kullanın nihayetinde hep ağlar, duygunuz varsa sizinle.. Ve bir aşk şarkısı başlar inceden inceye.. Eskimiş ama canlı..
Ben, aşk, sevda, yar, nidalarını duyduğumda da ağlamayı hep öne alırım.. Hele onları karasevdanın içine sokarak yarı yarda yar eylersem, oof.. of..
Şimdi ‘pınar’a sıra gelecekse baştan ağlayayım mı?.. Pınar damla damla gelmiyor ya, kavuşmayı sevinci çağrıştırıyor nedense.. O zaman ‘pınar’ bizi ağlatmayacak demek ki.. Pınar isminde bir sevgilim olmadı diye mi ağlayamıyorum yoksa..
Peki ya ‘damla’ işte orda biraz durmak lazım.. ‘deniz’den çok ağlatıyor insanı.. ‘derya’dan çok değil ama.. Derya, hep ayrılığa koşuyor bende, bilinmeze, derinliğe nedense.. Ya ‘umman’ gizeme, ıraktan daha ırağa.. ‘ırak’da ağlatan bir kelime değil mi, Allah için?.
Sonunda..
Sonundası belli işte..
Leyla, hangi kelimeyi ansak ağlıyor.. bu ne duygu, bu ne gözyaşı!.
Hemen Mecnun oluyorum, şurada hemen..
Çöle düşecek kadar değilse de oluyorum.. işte!.
Ben tek kendimle düşünemiyorum kelimeyi. Beceremiyor muyum yoksa?. Maziden geliyor sesi ‘göç yolları’nı ağıt ağıt arkasına alarak.. Ve alınca ‘dönüşsüz gurbet’i.. ‘yar’ı uzaklara atan ‘kader’ daha kötü çarpıyor beni.
Kimsesiz bir akşama dalıyorum. ‘mehtap’ diyorum içim gidiyor. Aşktan ayrılığa, kandan kızıllığa, meyden neye, gizli buluşmalardan aleni koklaşmalara her şeye.. Geçiyorum kendimden bir anda..
Meğer mehtap ne çok anlam yüklenmiş asırlar boyu..
‘Dolunay’ denince gecenin tam ortasında tepsi gibi duran ve ancak ışığı yansıtan bir gök cisminden başka bir şey hatırlamıyorum.. Sığ kalıyor.. Tarihi yok, daha bebek kelime çünkü..
Ah tarih ah derinlik.. sen nelere kadirsin bilmeyen bilmez işte..
Kelimeleri yoğurun, pişirin, çekin alın o yanık sevdalardan, bağrınıza basın onları.. Göreceksiniz: çok mutlu olacaksınız. Canınız gibi koruyacaksınız onları.
En ‘üvey’ kelime bile sizin yaşadığınız dünyada sağanağınız olabilir.
‘Diken’ derler mesela, yağmurlu bir gece yarısında sevgilinize sunmak istediğiniz gül gelir aklınıza, sadece gül mü, kış ortasında saatlerce o durakta yapayalnız bekleyişleriniz!.. İşte bu!..Diken kan yaş yapar gözlerinizi..
‘Hasret ve gurbet, gönül ve kahır, veda, ve yürek, ayrılık ve hazan her harfi birer damla olur okyanuslar kadar..
Ağlatmayan kelimeler de vardır tabii.. Aşık olmasını becerememiş eşekler içindir onlar sadece..
Eşeklik içindedir onların.. Burada eşekleri tenzih etmek lazım.. Duyarsa onlar da ağlar..
Ve siz. Ağlayın da rahatlayın.. Hıçkırıklarınız bana koşan öksüz çocuklardan farksız oluyor böyle zamanlarda..
Kelimeler çağlayanına takılmadan kader mahkumu zindanın nemiyle baş başa bırakıyorum sizleri!..
Ağlayan şarkı vardı da ağlayan kelimelerle sayenizde tanıştım yazınızla...
"Ağlatmayan kelimeler de vardır tabii.. Aşık olmasını becerememiş eşekler içindir onlar sadece.. "
Ağlamak ve gülmek insani bir özelliktir. Sevgi de öyle,aşk ta öyle...
çok hoş bir derinlik içeriyor satırlarınız. tebrik ediyorum. selamlar.
Şubat 26th, 2011 at 01:18Yazınız mükemmel, insana kelimlerle nasıl oynanacağını gösterir gibi, bana bambaşka bir bakış açısı sundu...İnsanın içine işleyen, harika bir anlatım.
Mart 9th, 2011 at 00:48Herşeyin bir değerini bilmemiz gibi, her kelimeyi bilinçli, ziyan etmeden kullanabilirsek, ağlatan fazlasıyla güldürebilir de.. Ama şu bir gerçek ki, insanın içine işlenmiş, yer etmiş acılar, mutsuzluklar bizi hasta eden zehirlerdir, bu yüzden bu zehir, gözyaşlarıyla dışarı atılır ve ağlamayı da mutluluğa, huzura dönüştürebiliriz... Saygılar