Ağaç Köküyle, Millet Tarihi ve Kültürü ile Yaşar!..
Seçilmiş ve atanmışlarımız, yani ülkemizin ve insanlarımızın hizmetine görevlendirilenler ile görev verenler olarak yaptığımız tek şey Allahın rızasını kazanmak yerine seçilmiş ve atanmışlar ile eli ayağı biraz olsun yıkanmış gibi gözükenlerin rızasını kazanmak için elimizden geleni ardımıza koymamak için insanlığı ayağa düşürmeye devam ediyoruz.
Hâlbuki atalarımız kendilerine yaşadıkları hayat tecrübelerine dayanarak ardından gelen nesline biz yandık siz yanmayın diye yaşadıkları güzellikleri ve çirkinlikleri anlatan sözleriyle doğru yolu göstermeyi görev bilmişler. Ve bu özlü sözleri bizlere ders almamız için çok önemli miras olarak bırakmışlar.
Ama biz yinede atalarımızın dediği gibi “bildiğimizi okuyarak” yolumuza devam etmişiz ve halen fakir fukara, garip gurabaların seçilmiş ve atanmışların kapılarına yani ayaklarına defalarca giderek kendileriyle görüşüp görüşememeleri ayrı görüşüpte yardım talep etmelerine rağmen kendilerini anlatmayıp içlerinden bir ya da ikisinin sözüm ona görsel medyada haber olması durumunda milletin hizmetkarı olan zatı muhteremlerin söz konusu mağdur kişiye ilk kez görüyormuşçasına kamera karşısında biran içinde olsa kol kanat germesini ne devletle nede insanlıkla bağdaştıramadığım için Atalarımız “ bu sözleri neden niçin söylenmiş ve biz bugün atalarımızın söylediği sözleri neden söyleme gereği duyuyoruz diyerek kendinden emin ne yaptığını bilerek yapan insanlara sormak yerine “Padişah ile bahçıvanı arasında yaşanmış ve günümüzde yaşanmaya devam ettiği için gerçek olduğundan zerre kadar şüphe duymadığım iki yüzlülüğü çok açık bir şekilde dile getiren örnek yazıyı paylaşarak riyakarlığın ayyuka çıktığını bir kez de Anadolu’dan yazanlardan bir fani olarak saygıdeğer okurlarımızdan bir kişi de okusa bizim için kardır anlayışıyla dile getirmek istiyorum.
Zamanın birinde padişahın Memiş adında kendi uzmanlık dalında kariyer sahibi çok akıllı bir bahçıvanı varmış. Padişah her sabah saraya gidiş ve dönüşte hâl-hatır faslından sonra Memiş “Ne var ne yok” diye sorar.
Memiş te:
Ne olsun padişahım, “aslı hu nesli hu” diye cevap verirmiş.
Padişah makamına gider, oturur, bu sözün anlamını bir türlü çözemezmiş. Ama bahçıvana da soramazmış.
Bir gün padişaha gelen misafirler kendisine bir tay getirip armağan etmişler. Bakımını Memiş üstlenmiş fındık fıstıkla beslemiş, tımarını hiç ihmal etmemiş. Aradan bir müddet geçmiş padişah “Memiş efendi tayın durumu nasıl? ” diye sormuş.
Memiş: Tayı iyi beslediğini, hizmette kusur etmediğini, ancak mayasının bozuk olduğunu söylemiş. Padişah nereden bildiğini sorunca: Benim bildiğim asil tay sırtına konan sineği kuyruğuyla kovar. Oysa bu tay kafasını çevirip diliyle kovalıyor. Bu davranış öküzün işidir demiş.
Padişah tayın aslını astarını cibilliyetini araştırmış, hamur ve mayasında bir bozukluk olmadığını, ancak, anası ölünce inek sütüyle beslendiğini öğrenmiş.”Aslı hu nesli hu”sözünün sırrına biraz vakıf olur gibi olmuş. Memişi mükaflandırmak için yemeğini artırın diye emir vermiş.
Epey bir müddet sonra saraya gelen misafirler padişaha bu sefer bir hindi armağan etmişler. Bakımını yine Memiş Efendi üstlenmiş. Bir süre sonra saray bahçesinde Memişle karşılaşan padişah, hindi hakkında bilgi almak istemiş. Memiş:
Hindi iyi. Bakımını kusursuz yaptım ama bunda da bir karışıklık var padişahım demiş.
Padişah sebebini soruncada: Benim bildiğim hindi kanatlarını yana açarak öter. Oysa bu hindi öteceği zaman kafasını suya sokup çıkararak ötüyor demiş.
Padişah hindinin aslını astarını araştırmış hindinin de ördek yumurtalarıyla birlikte ördeğin kuluçkasından meydana geldiğini anlamış.
Padişah Memiş’i yine yemekle mükâfatlandırmış. Memişin söylediği “Aslı hu nesli hu” sözünün sırrını iyice kavramak isteyen Padişah, bir gün:
Memiş ben nasıl biriyim? Beni değerlendirmeni istiyorum oğlum demiş. Memiş:
Kötü bir insan değilsin sultanım ama sende de bir karışıklık var ama bunun gerçeğini anandan öğrenmen lazım demiş.
Padişah durumu anasına açmış. Anası:
Evladım biliyorsun babanda senin gibi padişahtı. Yaşlanmıştı. Şeytana uyup bir gün saray aşçısı ile günah işledik. Senin baban o aşçı, itirafında bulunmuş.
Durumu öğrenen padişah Memiş’ i çağırıp şu soruyu sormuş:
Memiş tayı anladın, hindiyi anladın peki beni nasıl anladın? Memiş soğukkanlı bir şekilde demişki: Sultanım bunda anlamayacak ne var! Eğer sen gerçekten bir padişah oğlu olsaydın ben bu meseleleri bildiğim ve zati âlinize anlattığım vakit; beni üç kap yemekle değil, üç kese altınla mükâfatlandırırdın. Belliki senin hamurunda aşçı yamağının mayası var.
Padişahtan bir mükâfat daha:
Memişe sarayın en güzel yemeklerinden verin bakalım!...
“Ağaç köküyle, millet tarihi ve kültürü ile yaşar diyor, saygılar sunuyorum.
Ahmet Yenin
Ağaç Köküyle, Millet Tarihi ve Kültürü ile Yaşar!..