Âfet, Felâket, Mûsibet, Bayramlar Bizi Birleştirir
Devleti ve Milleti değer yapan değerler arasında; Din Bağı, Tarih Bağı, Dil Bağı, Kültür Bağı, gelenek, görenek, adet/anane gibi mevhumlar vardır.
Bağları birinden ayırır ve koparırsanız, gelecekten endişe edilir. Toplumda kaos meydana gelir, terör ve anarşi tırmanır.
Medeniyetlere eşiklik/beşiklik yapmış bir millet olarak, tarihteki yerimiz bellidir. Cihanın en büyük İmparatorluğunu 24 milyon kilometrekareye götürmüş, on bir milyon kilometrekarede hükümran olmuş Osmanlı İmparatorluğunun son kalesi, son karakol olarak, dünyaya hükmedecek bir devletiz. Bunu fark eden şer güçler, bozmak, yıkmak ve siyasi emellerini tahakkuk ettirmek için her yollara baş vuruyor, oyun ve tuzakları hazırlamaktan çekinmiyorlar.
Tarihin seyrine baktığınız zaman, bunu gerçek yüzüyle, bilgi/belgelerle daha yakından görür, böyle bir milletin fertleri olduğunuz için de şeref/gurur duyarsınız.
Yüce Yaratanın taktiri olarak zaman zaman üzerimizde esen kara bulutlar, âfet ve felâketler, mûsibet, dert/belâlar yanında, tüm bayram ve mübarek gün/geceler bizi birleştirir, tek yürek, tek bilek yapar. Beraber ağlar, birlikte güleriz.
Nice depremler, sel baskınları, göçükler, patlamalar, yangınlar gördük, yaşadık. Sayısız evladımızı/insanımızı kaybettik. Harabe haline geldik, yine ayağa kalktık…
Bugünlerde millet olarak bizi yasa boğan, üzen, göz yaşı dökmemize vesile olan SOMA Maden Ocaklarındaki verdiğimiz Şehitler, yüreklerimize kor gibi düştü. Hep birlikte ağladık, hep birlikte dua ettik, hep birlikte cenaze namazları kıldık, Kur’an’lar okuduk, Mevlid Cemiyetleri düzenledik,hatimler indirdik. Rahmete kavuşanlara Fatihalar gönderdik.
Maddi/lManevi yardımlarımız çığ gibi büyüdü, devam ediyor.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir beraberliği, acı ile coşkuyu, yan yana yaşamayı göremezsiniz, bizden başka bulamazsınız. Bunun tek bir sebebi bu milletin Müslüman, Peygamberine ümmet olması, değerlerine sahip çıkmasıdır.
Bu güzellikler yanında; her âfet ve felaketi fırsat bilerek, sokaklara dökülenlerin, medyada yaygara koparanların, konuşanların, âfet/felâketler üzerinden parsa toplamak isteyenlerin, ahlaki felâket ve mûsibetleri ateşleyen, körükleyen, teşhir eden, nesilleri zehirleyen MEDYA’nın sayısı da az değildir.
İstiklal Savaşı vermiş bir Millet: 183 yılında Armutçuk Faciasında 103, 1990 Yeni Çeltek’te 68, 1992 Kozlu da 263, 1995 Sorgun’da 37, 2004 de Küre’de 19, 2006 da Dursunbey’de 17, 2009 da Bükköy de 19, 2010 da Zonguldak’ta 30 maden işçisini ölüme vermiştik ya.. Kaderde yazılı ise yenileri de olacaktır..Zahiri tedbir ve dikkat ile teknolojiyi kullanmak bizim elimizdedir.
Hutbe dışında konulara temas eden, eften/püften olayları gündeme taşıyan Diyanet İşleri Başkanlığının, günümüzdeki hutbeleri, tebrike şayan bir özellik ve güzellik taşımaktadır.
Soma âfetinden sonra yayınlanan:”MÜMİNLER TEK VÜCUT GİBİDİR” başlıklı hutbesi, arşiv yapılacak niteliktedir.
Önemli bazı satır başlarını buraya almak istiyorum:
Okuduğum Ayet-i Kerime’de Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Andolsunki, biz sizi biraz korku ve açlık ile bir de mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek suretiyle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele! Müminler, bir mûsibetle karşı karşıya kaldıklarında ‘İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn/Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.’
derler.”
Okuduğum hadis-i şerifte ise Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Müminin durumuna şaşılır! Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum yalnız mümine
mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Milletimizin yüreği, Soma’da, maden faciasında hayatını kaybeden evlatları için yanıyor. Yüzlerce insanımız, çocuklarına ekmek getirmek için girdiği kara toprağın bağrında can verdi.
Bu defa ateş, düştüğü yeri de yaktı, düşmediği yeri de. Çünkü ateş, bütün memleketin bağrına düştü.
Dünya ölümlü dünya. Ölüm bir şekilde geliyor ve insanı buluyor. Ölümün yaşı yok. Rabbimiz, Kur’an-ı Azimüşşan’da ölüm veya benzeri zor durumlar karşısında sabredenler için “Allah sabredenlerle beraberdir.” buyuruyor. Sabır, müminin gönlünü teskin eden Rabbani bir sırdır. Böyle zamanlarda sabra ve duaya sığınmalıyız.Rabbimize “Üzerimize sabır yağdır Rabbim!” diyerek el açmalıyız.Müminler,bir musibetle karşı karşıya kaldıklarında
“İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn/Biz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz.” derler. Bunu da Rabbimiz öğretiyor bize. Dönüşümüz Allah’adır. İnsanın ebediyet yurdu orasıdır.
Oraya çoluk çocuğunun rızkını ararken gidenler, toza toprağa bulansalar bile yüzleri ak giderler. Soma’da, Zonguldak’ta ya da başka bir yerde yerin yüzlerce metre altına inerek rızkını arayan madenci kardeşlerimizi, oralarda sahur ve iftar yaparken görmüşüzdür.
Onlar ne mübarek kardeşlerimizdir.
Onlar bize emeğin, alın terinin ve helal rızık peşinde koşmanın ne mübarek bir şey olduğunu öğretirler. Onlar şimdi Rabbimizin misafiridirler. Onlar şimdi Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’e komşuluk yapacaklardır. Onlar için yüreklerimiz yanıyor elbette.
Nasıl yanmasın ki? Anne yüreği nasıl teselli edilebilir ki? Gene de Rabbimize sığınarak teselli bulmalıyız. Hamdolsun ki bu gibi hallerde Rabbimize sığınmamızı sağlayan iman gibi bir hazinemiz var.
Hamdolsun ki ölümü, yok olmak değil, sonsuzluk olarak öğreten bir inancımız var.
Bugünler, mümin kardeşliğinin sevgide, diğerkamlıkta, fedakârlıkta, yardımlaşmada, dayanışmada imtihan günleridir. Bugünler, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in “Müminler, tek
vücut gibidirler” fermânı gereğince millet olarak 76milyonun bütünleşmesi gereken günlerdir.
Bir de müminler, bu tür acı hadiselerden ders ve ibret alırlar. Görev ve mesuliyetlerinin tam manasıyla idrakine ererler. Bilhassa insan sağlığı ve hayatı açısından risk
oluşturacak işlerde, hiçbir şekilde tedbirsizlik zaafı içine düşmezler. Zira kader ve ecel, insanoğlunun ihmal ve sorumluluklarını asla ortadan kaldırmaz.
Takdir, insanoğlunun tedbir sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in ifadesiyle müminler, yaptıkları her türlü işi “en güzel ve en sağlam” şekilde yaparlar. Sonra da Allah’a tevekkül ederler.
Geliniz, mübarek üç ayları idrak ettiğimiz şu günlerde, şu bereketli Cuma vaktinde, her türlü bela ve musibete karşı Sevgili Peygamberimiz (s.a.s)’in bizlere öğrettiği şu dualarla
Rabbimize yalvaralım: “Allah’ım! Bizleri önümüzden, arkamızdan, sağımızdan, solumuzdan ve üstümüzden (gelebilecek her türlü bela ve musibete karşı) muhafaza eyle!”
Anlatılmak istenen mesajlar, bundan daha güzel olamaz.
Gazete ve köşe yazarları olarak; ölenlere rahmet, geride kalanlara sabır ve aziz milletimize metanet diliyoruz.
Ancak Allah bâkidir, Allah mutlak hakimdir.