Adını Hâla Koyamadığım Canım Kızıma Mektup
Adını hâlâ koyamadığım canım kızım,
Zincirlikuyu'dan Beşiktaş'a babanın yanına gitmek üzere, geçenlerde otobüse bindim. Hoplaya zıplaya kısa mesafeli yolculuğumuza başladık. Eskidenmiş o "Gazilere, hamile ve çocuklulara yer veriniz"
terbiyesi. Zaten o ibarenin yazıldığı küçük tabelaları da kaldırmışlar. Yıldız'a gelmeden biri kalktı ve usulca onun yerine oturdum. Karşımda benden en fazla birkaç yaş büyük bir bayan önce sana sonra özür diler bakışlarla bana bakarak: "Ayyy, hamile misiniz? Valla anlayamadım, yoksa yer verirdim." dedi mahcup bir halde. Oysaki hiç böyle bir beklentim yoktu ve aynen ifade ettim:"Alışmalı şimdiden.
O da otobüs ve minibüs yolcusu olacak" dedim gülümseyerek. Yanımda orta yaşın üzeri başka bir bayan şöyle bir göz ucuyla beni süzerek: "Niyeymiş o? Çocuğun ne kabahati var, böyle bir dünyaya geliyor?" dedi yaşadığı dünyaya lanet okuyan bakışlarla. Bütün NLP güçleri adına! Üzerime afiyet inanılmaz keyifli bir halde mukabele ettim: "Her şeye rağmen hayat yaşamaya değer!" Yüzümde bir gülümseme vardı ki iskeleye gidene kadar bu gülümseme beni terk etmedi.
Adını hâlâ koyamadığım canım kızım,
Babala buluşmaya giderken, yanına oturmuş olduğum kadının sözleri aslında bir parça doğru. Aşağıda yazacağım başlıklar belki seni üzecek ama iyi kötü biz bu hayatın parçalarıyız. Sana güneşli güzel günlerden bahsederken, fırtınalı, kasvetli zamanlarında yaşandığını anlatmalıyım.
Detaylarını veremeyeceğim çünki ben ve benim gibi birçok kişi yaşanılan şeylerin detaylarını bilmiyor. Mesela Malatya'da işlenen cinayet her nedense bir türlü çözülemiyor ve çözülmemesi için adeta mücadele ediliyor. Hakkari Dağlıca'da teröristlerin saldırısı ve sonucunda kaçırılan 8 askerin hikayesini anlatmak isterdim sana ama ben de gerçekte orada neler olduğunu bilmiyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimi PKK ile ABD'nin ortak saldırısı olduğundan, kimi içerde köstebek olduğundan kimi bilmem neden bahsediyor. 8 asker ölmeliydi, teslim olmamalıydı diyor. 'Öl' demek, kolay ama, ölmek bu kadar basit mi? Sen daha doğmadın ve ben hiç ölmedim ki bunu bilelim.
Adını hâla koyamadığım canım kızım,
Gençlerin ölümleri ne kadar acı -bak onu- çok iyi bilirim. Hiç tanımadığın ve tanıyamayacağın dayın 23 yaşında göçtü. Kim bilir dünya üzerinde şahsi menfaatler uğruna kaç 20'ler, 25'ler hayatın baharında, belki daha hiç aşık olmadan dünyadan göçüp gidiyorlar. İşte Diyarbakır'da patlatılan otobüste böyle fidanlar yanıp kül oldular. Ciğerimizi de yakıp gittiler. Sonradan bombacıyı tutukladılar.
Gençlerin fotoğraflarına bakıp ağlamış, diye yazdı gazeteler. Baştan ağlamalıydı. En baştan kendini yakmalıydı.
Canım, bir tanem,
Hırant Dink'in davası hâlâ tam olarak çözülmedi, biliyor musun? Tamam tetikçi tuttuklandı ama gerçekte ne olup bittiğini bilmiyoruz. Servis şoförümüz, "biz herşeyi bilemeyiz, devletin gizli işleri vardır, olmalıdır" diyor. Gerçekten olmalı mıdır ya da nereye kadar olmalıdır?
Hayır, benim tatlı kızım herşey bu kadar da kötü değil. Elbette güzel şeylerde oluyor memleketimizde. Kurban bayramında yaşananlar mesela. Binlerce iş adamı doğuya ve güney doğuya gitti bu kurban bayramında. Teröristlerden gayrısının, kapılarını çalmadığı insanlara kurban eti dağıttılar. Selamlaştılar, bayramlaştılar, kan kardeşi oldular. Güzel şeyleri pek sık gündeme getirmeseler de bizler olduklarını biliyoruz. İlk defa Muharrem ayının 1. gününde Alevi iftarına Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ve bakanları katıldı. Türkiye'nin barış ortamına girmesinden haz etmeyen bazıları bunu da protesto ettiler ama güzelliklerin önüne artık kimse geçemeyecek, bebeğim. Bu güzellikler senin gibi doğmaya pek yakın. Aslında sen güzel bir Türkiye'ye doğacaksın bebeğim.
Seni çok seviyorum,
Annen.
Not: Babanın da selamı var.