content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

30 Nis

Adını Ben Koydum

Etyen Mahcupyan Ermeni Tehcirini konu alan Zaman Gazetesi’ndeki  26 Nisan 2012 tarihli yazısının başlığını “Adını Siz Koyun” diye isimlendirmiş. Doğrusu bazı gazete de bu konularda yazı yazanların bazılarını görünce, insan E. Mahcupyan’ı daha çok ciddiye almaya başlıyor.

Ermeni tehcirini ele alan yazıların büyük çoğunluğunda her nedense, olay daha çok İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) siyasi bir tasarrufu olarak vurgulanıyor. Oysa tarihi olayların hiç birisi durup dururken ansızın birden bire ortaya çıkmazlar. Her tarihi olayın kendine göre hazırlayıcı nedenleri vardır. O nedenler dikkate alınmaksızın, nedenlerin sonucu demek olan olayların açıklanması hem doğru, hem yeterli, hem de gerçekçi olmaz.

1048’lerde Büyük Selçukluların Doğu Anadolu’ya gelmeleriyle Türk-Ermeni ilişkileri başlamıştı. B. Selçuklular Doğu Anadolu’da Kars’ın dışında hiçbir ili Ermenilerden almamıştır. Ermeniler sebebiyle adı çokça duyulan altı ilin tümünü Bizanslılardan almışlardır. 20. Yüzyıla gelinceye kadar da Türkler yöneten, Ermeniler ise yönetilen konumunda olmuştur. 800 yılı aşan bu sürenin içinde Türk-Ermeni ilişkileri iyi sayılacak bir içeriğe sahip olmuştur.

Osmanlı-Ermeni ilişkilerinin de bozulmasının başlangıcı 1828 Osmanlı-Rus savaşı olmuştur. Çünkü Ruslar ilk defa bu savaşla Bayburt’a kadar Doğu Anadolu’yu işgal ettiler. Beraberlerinde Kafkasya bölgesinden kendi orduları içinde teşkil ettikleri Ermeni gönüllüleriyle birlikte Doğu’da meskun Ermenileri Osmanlıların aleyhine örgütlemeye, hazırlamaya başladılar. Kafkasya’daki Ermeniler tümüyle ama Doğu’daki Ermeniler ise kısmen geleceklerini Ruslarla birlikte gördüklerinden onlarla birlikte hareket ettiler, Rusların yerli işbirlikçileri gibi, öncüleri gibi davrandılar. Ama Ruslar 1829 Edirne Antlaşması ile Doğudan çekilince, Erzurum ve çevresinden 90 bin Ermeni Kafkasya’ya (bu günkü Ermenistan’a) göç etmiştir. Bu savaşın diğer önemli bir özelliği de ilk önce Kafkasya bölgesinden ilk ciddi Müslüman tehcirinin Doğu Anadolu’ya, Doğu Anadolu’nun işgale uğramasından sonra ise daha kalabalık sayıda Müslüman Muhacirin Orta ve Batı Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmasıdır.

Edirne Antlaşması, Osmanlılara karşı isyan eden Hıristiyan bir topluluk yenilse bile, Rusya’nın yardımı ile Yunanistan örneğinde olduğu gibi bağımsız olabileceğini göstermiştir. Henüz oluşum halindeki Ermeni milliyetçiliği için Yunanistan’ın bağımsızlığı özendirici bir örnek olmuştur. Ermeni hareketinin hazırlık safhası 1828’den 1878 Osmanlı Rus savaşına kadar tamamlanmış adeta uluslar arası bir alana taşınmıştır. Artık Berlin Antlaşmasının(1878) tarafı olan ülkeler, Ermeni taleplerinin de resmen tarafı ve takipçisi olmuştur. Bu antlaşmanın Ermeni siyasal taleplerini önemli ölçüde tahkim ettiği, Rusya’dan başka korumacı ülkelerin de taraf olmalarının Ermeni eylemlerini hazırladığı, özendirdiği açıktır.

Hatırlanmalı ki 1878 Osmanlı Rus savaşında da yine Kafkasya’da yaşayan çok sayıda Müslüman (Türk-Çeçen-Abaza-Müslüman Gürcü,  Adige vb) Ruslar tarafından Doğu Anadolu’ya tehcir edilmişti. Doğu’nun işgaliyle birlikte burada meskun olan Müslümanların da önemli bir kesimi Orta Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştı. Hatta savaştan önceki dönemde de Kuzey ve Güney Kafkasya’nın Müslümanlarını zorla Anadolu’ya tehcir ederken başta Ermeniler olmak üzere bölgedeki Hıristiyan unsurlardan yardım görmüştü. Buna karşılık o bölgedeki Müslüman topluluklarda geleceklerini Osmanlılarla aynı görerek onların yanında yer almıştır. Olay bir Osmanlı-Rusya çatışması görünümündeydi ama gerçekte bu iki devletin öncülüğünde bir Müslüman-Hıristiyan cepheleşmesi ve çatışmasıydı. Hatırlanmalıdır ki aynı durum bu dönemden başlayarak Balkan Savaşları sonuna kadar Balkanlarda da devam etmiştir.

Osmanlıların 1860 Ermeni Nizamnamesi adını verdikleri bir düzenlemeyle Ermenilere verdikleri bir çeşit muhtariyet, Berlin Antlaşmasından sonra Ermeni milliyetçileri için yetersiz olmuştur. Muhtariyet taraftarı olanların etkisi de Ermeniler için de giderek azalmıştır. Ermenilerin bulundukları Doğudaki altı ilde Berlin Antlaşması ile Osmanlıların yapmak zorunda sayıldıkları reformların geciktiği, Osmanlıların bilerek Ermenileri oyaladığı söylemleri giderek 1890’dan itibaren çok yaygın bir şekilde siyasal ve silahlı bir isyana dönüşmüştür. İsyan Çukurova’dan başlayarak daha çok Doğu Anadolu’nun kuzey kesimine yayılmıştır. Hatırlanmalıdır ki bu dönemde Taşnak ve Hınçak adını taşıyan ayrılıkçı iki Ermeni partisi bu silahlı eylemleri yönetmiştir. Osmanlı tarihinde 1890’lardaki bu Ermeni isyanları ise “Ermeni Patırtısı” diye isimlendirilmiştir. 20. Yüzyılla birlikte Ermeni eylemleri İstanbul’da da sıkça görülmeye başlandı: Osmanlı Bankasının işgali, Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’e yapılan suikast bunların en çok bilinen iki örneğidir. Abdülhamid döneminde bütün bu Ermeni eylemleri bastırıldığı için Paris benzeri Avrupa başkentlerinde Ermeni taraftarı olan gazeteler Abdülhamid’i “Kızıl Sultan” diye isimlendirmiştir. Ermeni Patırtılarının bastırılmasında Hamidiye Alayları denilen silahlı aşiret milislerinin de önemli görevler üstlendikleri bilinmektedir.

Bütün bu tarihi olaylar bize Ermeni olaylarının İTC ile birlikte ortaya çıktığı iddiasının bütünüyle yanlış, yersiz ve hayal olduğunu göstermiştir. Birinci Dünya Savaşının başlaması ile birlikte hata Osmanlılar daha seferberlik halindeyken başlayan Ermeni isyanları giderek Sivas’tan Maraş’a Erzurum’a Van’a kadar yayılmıştır. Osmanlı ordusunun ikmal yolları için bir sorun bir tehdit oluşturdukları kuşkusuzdur. Sarıkamış faciası ile Doğu’da Osmanlı savunması çökerken yayılan Ermeni isyanları Nisan 1915’te Van’ın Ermeniler tarafından ele geçirilmesi ve Ruslara teslim edilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu sırada işbaşındaki Osmanlı Hükümeti (İTC) ise Ermenilerin Doğu’dan ve Çukurova bölgesinden tümüyle sürgün (tehcir) edilmesi kararını almıştır. Sürgüne götürülen Ermenilerin bir kısmı yollarda aşiret saldırılarına uğramış, öldürülmüşken bir kısmı da hastalık, yetersiz beslenme ve uzun süren yol şartlarından hayatlarını kaybetmiştir. Osmanlı hükümeti 1916’da özel bir mahkemede tehcir esnasında Ermenilere karşı suç işleyen veya onların mallarını alanlardan 80 kişiyi mahkum ederken bunlardan 50’sini idam etmiştir.

Sürgün öncesinde ve esnasında çok sayıda Ermeni’nin Kafkasya/Rusya tarafına geçtiği ve oluşturulan Ermeni gönüllü birlikleriyle Rusların işgalini yaygınlaştırdıkları bilinmektedir. Bu işgallerde inanılmaz sayıda Doğuda meskun Müslüman (Türk-Kürt-Zaza) katledilmiştir. 1917 Ekiminde Rusyada gerçekleşen Bolşevik devriminin ardından Doğu Anadolu’yu boşaltan Ruslar bu bölgeyi Ermenilere bırakmıştı. Bölgenin hakimi olan Ermenilerin katliamı Nisan 1918’e kadar sürmüştür. Mondros Mütarekesinden sonra Osmanlıların boşalttığı Kars ve Ardahan’da Ermeni Mezalimi iki yıl daha devam etmiştir. 1918’de kurulan Ermenistan Cumhuriyetinden, Kars ve Ardahan’ın Ekim 1920’de geri alınması ve 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması ile Doğu’da Ermeni Sorunu fiilen bitmiştir.

1915 baharında Osmanlı Hükümeti tehcir kararını almışken İngilizler ve müttefikleri, tehciri savaş suçu saydıklarını ilan etmiştir. İstanbul’u işgal etmelerinden sonra ise kurdurdukları Kürt Nemrut Mustafa başkanlığında  Savaş Mahkemesinde Boğazlayan Kaymakamı Kemal bey vb kimseleri idam ettirmişlerdir. Savaş suçlusu diye yakaladıkları bütün İTC yöneticilerini Malta adasına götürüp özel bir mahkemede yargılayan İngilizler bu tutukluların tümünü iki yıl sonra serbest bırakmıştır.

Mütarekeden sonra yurt dışına kaçan İTC liderleri Ermeniler tarafından öldürülmüştür. Türkiye Cumhuriyetini kuranlar kendilerini Osmanlının devamı gibi görmediklerinden, Ermeni tehcirine batılı ülkelerin sahip çıkarak gündemlerinde tutmalarına karşılık uzun bir dönem bu olayın muhatabı gibi davranmamışlardır. İTC’liler bütünüyle tasfiye edilmiş isimleri bile dikkat edilirse hiçbir yere verilmemiştir. Ta ki Ermenilerin Türk diplomatlarını öldürmeye başlamalarına kadar Türkiye’nin bu tutumu sürmüştür.

Hal böyle iken Etyen beyin, bütün bu malumatı yok sayarak Ermeni tehcirinde ölen Ermeniler ve takip eden dönemde Ermenilerden arta kalan mallara dikkat çekerek “bunun adını siz koyun” demesi gerçekçi bir bakış değildir. Elbette Ermeniler de bu olayda “büyük bir felaket” yaşamıştır. Ama tehcir öncesinde ve sonrasında Müslümanların da yaşadığı “büyük “felaketi” atlayarak yalnızca Ermenilerin dramını görmek, göstermek olayın diğer yanını görmemek belki de gizlemek olur. Bu olayın doğru adı yalnızca mukateledir. Osmanlı Devleti, yöneticileri (İTC) hata etmez değillerdir. Olayları bağlamından nedenlerinden soyutlayarak yalnızca İTC’lilerin milliyetçilikleri, bazı Kürt milliyetçilerinin de sahiplendiği ve savunduğu gibi, açıklamak inandırıcı değildir. Ermeni tehcirini doğuran nedenleri atlayarak yalnızca sonucun Ermenilerle ilgili tarafını ele almak ve olayın tamamlayıcı görüşü olan Müslümanların uğradığı kayıpları, dramları ele almayı da bir “Ahlak zehirlenmesi” sayan Ahmet Turan Alkan (Zaman Gazetesi 26 Nisan 2012), duyularını vicdanını Müslümanların acılarına kapatmayı tercih etmiştir.

SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Justin McCarty, Ölüm ve Sürgün, Çeviren: Bilge Umar,  İnkılab Kitabevi, İstanbul 1998.

Kadir Mısıroğlu, Moskof Mezalimi, C.I, Sebil Yayınevi, İstanbul 1974.

Murat Bardakçı, Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi, Everest Yayınları, İstanbul 2008.

Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, C.III, K.III, TTK Yayınları, Ankara 1991.

 

 

Etiketler : , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank