Adindan Çektİğİ Kadarini; Süleyman Efendİ Çekmedİ Nasirindan!…
Hiç kimse ana – babasını seçemez.. Irkını da rengini de cinsiyetini de seçme hakkı tanınmamıştır kendisine.. Yaradanın ilk dayatmasıdır bu . Ana- baba siyahsa, “beyaz adam” olma şanşın hemen hiç yoktur. Beyazsa, ana-baban “siyah”olma şansını baştan yitirdin ve o ırkın gensel özelliklerininden de mahrumsundur artık...
Tersi durumda bir bebek olarak dünyaya gelmişsen, “yoğuranı ve doğuranı” töhmet altına sokmuşsundur!.. Gizli kapaklı bir işin canlı şahidi olarak ömür boyu bu “ayıp” halkayı taşımaya mahkumsun...
Birşeyi daha seçemezsin.. Adını. Bu da ana ve babanın dayatmasıdır sana.. Onlar, Şaban’sın dedilerse Şaban’sın, Recep’sin dedilerse de Recep’sin... komşularından seni “Ramazan” diye çağırmalarını bekleyemezsin; isteyemezsin.. Bu Recep için de böyle Fethullah için de böyle, Abdullah için de...
Değişmez mi bu ad!? Değişir.. Değişebilir!.. Bazen bir raslantıyla; bazen de yine bir dayatmayla...Örneğin; ben!.. “Molla” olan göbek adımı nüfusçu kütüğe Memet Halil diye geçmiş. Ben bu adımdan habersiz, ilk 7 yılımı yaşamışım Molla olarak, kendimden habersiz.. Okula giderken çıktı karşıma Memet Halil.. ikiside dayatma, benim seçimim değil.
Bir dayatmayla, öyle bir sıfat kazanırsın ki, sıfatın adının önüne geçmivermiştir birden. Adınızla değil de sanınızla tanınır hale gelmişsinizdir. Asfalt Osman, Rantçı Kadir; one munit Recep, (Two days Recep fazla tutmadı nedense!..),Fenerci Zahit, telekulak Müdür, Gizli Tanık Osmanım, Baba Kemal (aslı babalar gibi satan kemaldir de uzun san olmaz kuralına binaen kısaltılmıştır.), Fişçi Vekil, İşbitiren Şaban, Açılımcı Atalay, Yekkişiparti Kamer ...Herkanal Nazlı, Belgedüzer Kemal,Tırcı Mengir ... Kamüs Ahmet, (Açılımı Kadın memesine ülke satan Ahmet)..gibi.
Bazende kişinin sanı, yani sıfatı suçunun delili olmuştur. Yatar aylarca zindanlarda dayatılan sıfatından ötürü. Darbeci Balbay, Örgütçü Tuncay, Topgömen Albay, Bombacı Paşa, Islakimza Dursun, Tarikatkovar Cihan, Aydınlıkçı Perinçek... Ulusalcı Rektör, gibi..
Buncası yetmezmiş gibi, birden bire birgün Gandi Kemal çıktı karşımıza.. ”Ben sizin Kemal’inizim” dedi kapattı “Gandi” kapısını.. ama yeni bir san yapıştı sakız gibi, yakasına; “Recep Bey’ci Kemal!.”
Kürsüye çıkıyo... Başlıyo Recep Bey, Kürsüden iniyoo bitiriyoo Recep Bey... Sokağa çıkıyo; yine Recep Bey; Televizyonda Recep Bey...Recep Bey aşağı, Recep Bey yukarı..Yok başka bi bildiği!.. Sanırsın adını ezberliyo!...Sanırsın Recep Bey’den sınava girecek.. Sanırsın tüm sorular Recep Bey’den gelecek!..
Recep Bey’i önceden bilenler alınıyorlar elbet bu sözden. İstiyorlar ki, “Son Osmanlı Padişahı, Açılımların şahı 1.Recep..” diye başlasın cümle.. Olmayınca da bozuluyorlar tabii..
“Bozulma” deyince geçmişten bir “bozulma” hatıladım.. Taa 1967’den... Yer kızılay. Öğrenciler toplum polisleriyle, karşı karşıya, taş, sopa cop...Biber gazı meydanlara inip mertliği bozmamış henüz.. Ertesi günü gazetede büyük boy bir resim. Ortada kaskı yana kaymış bitkin bir toplum polisi,sağında ve solunda kollarına girmiş iki meslektaşı.
Resmin altında da bir yazı; “kapağı kaymış, bozulmuş tabi!..” ( toplum polislerinin öğrenciler arasındaki adı, “fruko” idi o günlerde. Görünümlerinden ötürü takılmıştı bu ad )
Takılan bu ada, onların da bozulduklarını anlıyorduk. Saldırıların acımasızlığından belliydi..
Demekki, “bozulma” yeni bir olgu değil..
Havuzlu villalarda oturmıyacağın diyor; Recep Bey’ci Kemal!..
Oğullarım zengin olmayacak!..
Seçim barajı düşürülecek!.. diyor.. Ve saymaya devam ediyor olacakları..
Halk soyulup soğana çevrilmiyecekmiş, İşsizlik birinci sorun olmaktan çıkarılacakmış.. İşçi, köylü esnaf, sanayici, korunacak, herkes hakettiğini alacakmış..
Alidibolar olmayacakmış,
Devlet malları babalar gibi satılamıyacakmış,
Kalpazanlara geçit verilmiyecekmiş..Baştacı edilmiyecekmiş,
Fenerler, mumlar, gereksiz ampuller söndürülecekmiş,
“Bir ağaç gibi tek ve hür!admin/ Ve bir orman gibi kardeş” olunacakmış Ülkede..
Daha da ötesi hesap sorulacakmış yolsuzluklardan, soygunculardan ve de vurgunculardan!...
Bu söylemlerin hiçbiri; Recep Bey’in eski bir ifadesiyle “ırgalamıyor!” Recep Bey’i, yandaşlarını, koruyup kollayıcılarını sözcülerini. Sadece “Recep Bey” söylemine takılıyorlar ve bu takıntı da bozuyor onları.. Yoksa söylenenlerden “ırgalanıyorlar” da, mevzi mi korumaya çalışıyorlar “Recep Bey’in arkasına yatıp bozulmuş numarası yaparak!?..
Recep Bey’in, öfkeyle tam yerine oturtuğu nesilden nesile devredilecek o özdeyişi de bu “ırgalanmanın” tarihi bir tezahürü müydü acaba!?..
“Tenekeyi sarıya boyasan olmazki altın,
Hakara makara bunlar, sağlamdır oyamaz kimse benim altım!..
Öyle sağlam dayanmışım ki, içte ve dışta,
Sağlam yapıştım, kimse çekemez,
Göz dikmesin benim altımdaki tahta;
Seksen yıllık değerleri sattım, ama hiçe saydım,
Devrilmem, sağlam dayandım;
İcazeti ben çok sağlam merkezlerden aldım!..”
NOT: Hakara- makara sözcüğünü türkçe sözlüklerde, ansiklopedilerde aradım, birtürlü bulamadım. Face-book’ta ekşi sözlüklere bile baktım..sonuç yok. Etimolojik olarak araştırdım ..yine sonuç alamadım. Sonuçsuz kaldı tüm çalışmalarım.
Tam ümidi kesmişken dostlarımdan yardım istemeye karar verdim. Birisinden aldığım cevap enteresan geldi bana.. Meğer, Kasımpaşa çevresinde, üç kağıt açanlar, “bul karayı al parayı” yaparken dikkat dağıtmak için söylerlermiş(miş) bu tekerlemeyi...