Adeta Huzur Evi Sakinleri
Bazı kamu kurum ve kuruluşlarına baktığım zaman adeta huzur evini anımsatıyor. Çoğu insanların emekli yılı hatta yaşı dolmuş ama yaş sınırının son gününü bekleyen hatta ellerinden gelse ölene kadar çalışmak isteyen insanlarla dolu. Sendikalar çalışma yaşı yükseltilince ayağa kalkmış, yürüyüşler yapmıştı. Bu duruma gülmüş gereksiz eylem demiştim. Çünkü devlet ne kadar çalışma yaşını yükseltirse insanların işine geliyor. Mezarda emekliliğe hayır pankartlarına aslında mezara kadar çalışılsın yazılsa daha iyi olurdu. Ve her işyerinin bahçesine çalışanlar için bir mezarlık yapılsa yeridir. Bazı insanların bütün dünyası iş yeri ve koltuğu olduğundan iyi bir fikir olur diye düşünüyorum.
Bazı çalışanların yaşı, yılı dolmuş hatta 2.inci emeklilik yılı kadar çalışanlar var ve hala çalışmak istiyorlar. Genelde emekli olmak istemeyen kesim işi rahat parası, imkânı iyi makamı olanlardır. İşi zor ve asgari ücretliler hiç beklemeden emekli oluyorlar. Bir gün bile beklemiyorlar. Sendikalar için ise emekli olunması üye kaybı güç kaybıdır.
Emekli olmamak için bahane çok. Çocuğum büyüsün büyür, okusun okur, işe girsin girer, evlensin evlenir… Sonra ev aldım, araba aldım kredim borcum var der onlarda biter. İkinci ev araba alınır borç bitsin, olmadı torunlar var onlar büyüsün, okusun vs. hiç bitmeyen bahane ve hayat gerçekleri, bir o kadarda doyumsuz insan örnekleri…
Elbette bu durumun bir de maddi yönü var. Emekli olunca en az 30 yıl oturduğu lojmandan çıkar, makam tazminatı biter, ek ödeme mesai yol harcırahları vs. alamaz. İkramiyeler biter. Çıplak emekli maaşına kalır. Hatta makamı var ise makam havası ve avantajları biter. Bu devirde elbette geçim çok zor. Paranın değeri yok. Parada belli kesimler hariç kimse de yok. Bunlar maddi ve ego boyutu.
Diğer tarafta bitip tükenen bir ömür var. En güzel yıllar çalışarak geçer. Sağlık gider, gençlik gider. Yaşam hevesleri, umutları azalır, her bir yerinden hastalıklar fışkırır. Emekli olmak istemeyenlere maddi boyut anlamında hak vermiyor değilim.
Diğer tarafta işsiz bir gençlik ordusu var. İstihdam edilmeyi bekleyen gençler… Bilgi, teknoloji ve heves dolu gençlik. Tabi bütün gençler için ne yazık ki aynı düşünceyi taşımıyorum. Bazı gençlerin dünyadan haberi yok. Okuyup diploma almışlar sadece. Bilgi yok. Nasıl mezun olmuşlar anlamıyorum. İşsizlikten dolayı psikolojileri bozulmuş, umutsuz amaçsız maddi sıkıntı içinde gelecekten endişeli bir gençlik var. Her yıl üstüne eklenerek büyüyen bir işsizler dağı.
Bir tarafta çalışan yıllarını veren hatta suyu alınıp posası kalan limon tabiri kullanılan emekli olması gerekenler. Artık yaştan dolayı teknolojik gelişimi takip edemeyen ve iş alanlarındaki yeniliklere uyum sağlamakta zorlanan çalışanlar. Diğer tarafta her anlamda teknoloji çağında yetişmiş, henüz sıkıntı stres dolmamış boş zihinli gençler.
Bazı emeklisi dolan ve emekli olmamak için her türlü yola başvuranları eleştireceğim. Çünkü onlarda şöyle bir zihniyet var verilen işe itiraz ederler. Aman nasıl olsa emeklim cebimde çeker gideri m der ama nedense gidende olmaz. Bazı gençler biz işe girelim de ne olsa yaparız derler işe girince de verilen işi yapmaz beğenmezler. Ve bütün hileleri işten kaytarmaları ilk önce öğrenirler. Hayat böyle tezatlıklarla dolu.
Birde lojman boyutu var. Evini almış kiraya vermiş, kendi tıkış tıkış hatta bakımsız lojmanda oturuyor. Çünkü kuruma göre her şeyini devlet karşılıyor. Lojman ucuz. E bu devirde kim hangi özel sektör bir insana o kadar imkân sağlar ki. Özel sektörde olsa bir gün çalıştırılmayacak kapasitede insan devlette rahat çalışıyor o da ayrı bir mesele… Sadece diplomasıyla alınan maaş, unvan ve imkânlar var ki tam bir saltanat… Görevden alınan dairede hiçbir iş yapmayan boş oturan ve gezen sadece maaşını alan unvanın nimetlerini kullanan müdürler var. Bir köşeye atılan dolap gibi. Bu da farklı bir yıldırma politikası. Fakat bazılarının işine geliyor. Çalışmadan maaş almak. Bu konuyu daha detaylı yazacağım.
Sevgiyle kalın.