Adam Gibi Adem’ler
05-06 haziran tarihleri arasında Gümrük ve Ticaret bakanı Hayati Yazıcı Doğunun Serhat şehri güzel Van’ımızı ziyarette bulundular. Suriye’de çıkan iç savaş yüzünden Suriye ile sınır ve gümrük kapıları bulunan ve bu kapılardan yapılan ihracat ve ithalat ile de ülke ekonomisine büyük bir katkı sağlandığı gerçeği göz önüne alınarak bu kapılardan uğranılan ekonomik kayıpların ülke ekonomisinde etkisinin aza indirilmesi için Türkiye’nin Irak ve İran ile olan gümrük sınır kapılarının atıl olanlarını açarak bu açığın giderilmesi için bir dizi çalışma da bulundu.
04 haziran günü bu konu ile ilgili bir çalışma ve bakan beye eşlik etmek adına gümrük ve ticaret bakanlığına bağlı olan Van Ticaret il müdürlüğünde, il müdürü sayın beyle bir araya geldik. Ancak müdür bey yaklaşık olarak bir aya yakın bir zamandır yaşadığı bel fıtığı ve ayak ağrıları yüzünden kendi masası başında yoğun ağrı ve sızılar içinde gördüm bu haline dayanamadım müdür beyin, ve hemen kaldırıp hastaneye götürmemiz gerektiği konusunda zar zor kendisini ikna ettim.
Çünkü Murat bey o denli İslam dininin kurallarına bağlı bir abimiz ki iş başında olması gereken mesaiyi bazıları gibi sadece eğlence amaçlı olmadığını ve mesai başlangıcından tutun mesai bitimine kadar iş başındaki her saniyenin millete ve memlekete hizmet etmekle geçirilmesi konusunda hem dini inancı hem de kişilik ve karakteri bütün olan bir insandır.
Bu şekilde hasta hali ile de kendisinden gereken hizmeti tam olarak yerine getiremediği konusunda kendisini ikna ettikten sonra ancak hastaneye götürüp, muayene ettirmeye ikna edebildim.
Ancak o hasta hali ile araba süremeyecek durumda olan Murat bey benden araba kullanmamı istedi bende yoğun şehir trafiğinde araba kullanamayacağımı dedim ve bu durum üzerine Murat beyin de başkan yardımcısı olduğu Birlik Vakfı başkanı sayın büyüğümüz Rasim Aslan beyi aradık ve gerçek anlamda bir abi edası ile çok kısa zamanda geldi ve bizi hastaneye götürdü.
Müdür beyin koluna girerek kendisine ayakta durabilmesi ve yürümesi adına destek oldu. İşte bu mana itibari ile değerlendirilince birlik vakfının tam bir aile yuvası olduğuna kani oldum. Rasim başkanımızın müdür beyin hastalığının her aşamasında bir dayanak ve destek olması gerçekten beni çok etkiledi. İşte aynı anne ve babadan doğulmasa bile bu kardeşliğin tesis edilebildiğini gerçek anlamda görebildim.
İşte İslam dininin özü olan Müminliğin kendine istediğini Müslüman din kardeşi içinde isteyen uygulama örneğini burada gördüm. Ve böyle müesseselerin hem dinin ayakta durması hem de ülkemiz nezdinde bölgemiz adına çok büyük önem arz etmektedir. Bu anlamda birlik vakfı gerçekten de her anlamı ile birliğin tesis edildiği bir aile yuvasıdır. Ve bende artık bu ailenin ve yuvası bir neferi olduğum için gurur duydum ve bunun da gurur duyulması gereken bir değer olduğunu fark ettim.
Bu yuvanın bir neferi olmama ön ayak olduğu için il ticaret müdürü M. Murat Keremoğlu başta olmak üzere bana bağrını bir aile büyüğü şefkati ile açan Birlik Vakfı Başkanı sayın Rasim Aslan ağabeylerime vefayı ve teşekkürü bir borç bilirim. Neyse konumuza dönecek olursak; Müdür beyi Rasim Aslan bey bir kolundan bende bir kolundan destek olarak ancak fizik tedavi muayenehanesine çıkarabildik.
Muayeneye alınan müdür beye doktor bey iğne ile akupunktur tedavisi uyguladı. Ve sırtından ayak parmaklarına kadar akupunktur iğneleri batırılan müdür beyin halini görünce inanın çok hareketli olan ve deyim yerinde ise adeta yerinde duramayan müdür beyin bu içler acısı durumu beni çok derinden sarstı. Ancak İslami dinin bize verdiği inanç ile biz biliyoruz ki Allah sevdiği kullarına af ve mağfiret bağışlamak adına hastalık veriyor.
Murat beyde bu anlamda tam bir Eyüp peygamber sabrı celili ile Rahman’dan gelen bu merhamet okşamasına şükür ve zikir çekerek her ah çekilmesi gereken yerde zikrullah ile hoşu ile bu haleti ruhiyeyi karşıladığına şahitlik ettim. Rasim Aslan başkanımız ise zaten bölgede sahip olduğu sağduyu ve olgunluk timsali olma münasebetiyle her yaştan insan ile yaşına göre bir tutum sergileyerek büyük beğeni ve insanların ilgi odağını oluşturan tam bir hakem vasfı taşıyan değerli bir insandır.
Bu büyüklerimin hallerini her an görmek ve buna şahit olmak mümkündür. Müdür bey doktor nezaretinde tedavi görürken bizim Rasim Aslan başkan ile birbirimizi daha yakından kaynaştıracak bir hasbihal etme ortam ve zeminini yakaladık. Birçok konu ve olay ile ilgili birbirimiz ile fikir alış verişinde bulunduk. Ve Başkan Rasim beyin engin ve deruni bilgisinden ve tecrübesinden yararlanmak bir ansiklopediden araştırma yapmaya benzer adeta. Neyse ki geçen uzun zamana rağmen ben zamanın nasıl geçtiğini bile fark edemedim.
Çünkü Rasim bey ile geçen sohbet o kadar candan, yürekten ve sevgi katılmış bir hal ki bu hali yaşamak bile insanı hoşu içinde mutluluk menbaında beslenen susamış çöl insanı misali doyuruyor. Müdür beyin tedavisi bitince yine iki kolundan ben ve Rasim bey destek oluşturarak şehre geri döndük. Ertesi gün Gümrük ve ticaret bakanı sayın Hayati Yazıcı beyin Van’a gelecek olmasından dolayı il ticaret müdürümüz sayın Murat Keremoğlu bize bakan beye eşlik ederken izleyeceğimiz programı anlatmaktan geri durmuyordu. Bende kendisine bu hali ile nasıl bakan beye eşlik edeceğini sordum. Gayri ihtiyari haklı olarak sordum bunu tabi ki. Ama müdür bey Allah’a olan sonsuz inanç ve teslimiyet ile evvel Allah,
Allah izin verirse katılacağım diyerek ertesi gün programımızı kesinleştirdik ve bunun üzerine ayrıldık. Ancak ertesi gün müdür bey beni alması gereken vakitte yoktu ve bende hastalığının yoğunluk derecesini bildiğim için baya bir tedirgin olmaya ve endişe etmeye başladım. Aradım telefondan ancak telefonuna cevap alamadım. Cevap alamadığım gibi mesaj çektim kendisine defalarca ve yine kendisinden bir haber alamadım.
Bu durum beni iyiden iyiye müdür beyin sağlık durumu ile ilgili olarak tedirginliğimi arttırmaya devam etti. Ta ki o günün gecenin geç saatlerinde müdür bey beni arayana kadar bu durum devam etti. Beni telefon ile aradığında bile telefona biraz tedirgin bir şekilde cevap verdim.
Gayet tabii olarak acaba Allah korusun bir şey mi oldu da bu geç saatte müdür beyin ailesinden biri mi beni arıyor diye telaşla açtım ve cevapladım telefonu. Evet anlatmaya gelince anlatılması uzun ama yaşanması saniyeler içinde bir hayat şeridinin insanın gözü önünde bir film şeridi gibi kısa bir zaman aralığında geçmesi gerçekten anlatılır gibi değil, yaşanması lazım anlaşılması için. Tıpkı bir aydının dediği gibi:’’küçük acılar anlatılır, oysa büyük acılar dilsizdir.’’ Ve müdür beyin gerçek hastalık hikayesi de bende böyle bir durum yarattı.
Neyse müdür bey ile görüştük ve bugün bakan beye eşlik edemediğini bundan dolayı da çok üzgün olduğunu ancak hastalığının sabah uyandığında çok şiddetli ve ağrılı olmasından dolayı ailesince hemen tedaviye götürüldüğünü ve gün boyunca tedavi ve müşahede altında olduğunu ancak düne ve bugüne göre biraz iyi olduğunu kendi kurumunun en üst düzeyden yürütücüsü olan bakan beye yarın her ne olursa olsun katılacağını ve sabah beni de yanına alacağını ve kendisine sıkıntı yaşadığı anlarda kendisini ayakta kalması için destek olmamı istedi ben de bu teklifi seve seve kabul ettim. Ertesi sabah Murat bey beni de yanına alarak bakan beye eşlik ettik. Ancak sizinle bir anekdot paylaşacağım ben en büyük fanatik ve holiganların futbol arenasında olduğunu sanırdım.
Oysaki devlet personeli ricalinde bu holiganlarımız ve militarizm çok daha fazla ve kendini her anlamda ilk defa giren birine fark ettiriyor. Bazıları Murat bey üzerinden kendine siyasi malzeme, bazıları ile kendine Murat beyi yerinden etme olmak üzere herkes kendince bu hasta ve bitap düşen durumundan bir pay çıkarmışlardı.
Ancak kendi gözünde mevki ve makamı sadece insanlara hizmet aracı olarak gören müdür bey için bunlar sadece gülünüp geçilecek kıymetsiz şeylerdi. Onu asıl yaralayan kendi mesai arkadaşlarının bu hali karşısında vefasız olması ve kendilerine yaptığı onca babacan iyiliğe rağmen şimdi kendisinin hasta olması karşısında onların gerçek yüzlerini görüp vefasızlıkları ile karşılaşınca bu Murat beyi derinden yaralayan tek sebepti.
Bu sebebin dışında kim kendine neyin payını çıkardı ise bunları çok da takmıyordu. Aslında kavle bile almıyordu desek doğru olur. Öyle böyle o günü Murat bey ile akşam edip herkesin ayrılıp evine gitmesine kadar eşlik edebilmiştik.
Murat beyi Ankara’dan gelen kurumun en ileri gelenleri kendisinin ne kadar samimi, dürüst, iş ve hizmet eksenli olduğunu ve dolayısıyla hastalığın herkesin başına gelebilecek bir durum olmasından dolayı müdür beye moral veriyor ve her anında yanında olduklarını ve kendisi için ne yapmaları gerekirse yapmaya hazır olduklarını söylemeleri biraz da olsun müdür beyin kendisine gelmesine ve az da olsa kendisini toplanmasına yardımcı olan alternatif tıp tedavisi gibi bir terapi olarak müdür bey üzerinde etki yaratıyor ve hayata daha da adapte olmasına vesile oluyordu.
Öte taraftan kendi kurumunda uzun zamandır beraber çalıştığı mesai arkadaşlarının çoğuna her aşamada destek olduğu halde kendilerinden sadece nasıl gözden düşürülmesini sağlarızın ince hesaplarını yapanlara ise sadece Allah yardımcıları olsun deyip tebessüm ediyor ve kendine karşı oluşturulan bu olumsuz yerginin ve makam mevki için adam harcamanın ne kadar kolay olduğu bir ortamda kendi olgunluğu beni hayretlere düşürdü.
Müdür beyin bu halinden ve halinden oluşan hastalığa karşı nankör insanların sergiledikleri tutum ve davranışları karşısında bile onlara sevgi dolu olması ve onlar için Allah’tan en iyiyi temenni etmesinden bile birçok anlamda büyük dersler çıkardım. En son sayın bakanın gideceği gün sabah kahvaltısında kahvaltı masalarına oturup herkes kahvaltısını yaparken bir meslek dalını temsilen bir oda başkanının Murat beye müdür bey dün nerede idiniz hem kurum memurlarınız hem de bakanlık yetkilileri sizi arıyordu deyince, müdür bey buna dayanamadı ve odana bağlı esnaflar seni her aradıklarında yerinde görebiliyorlar mı,kaldı ki benim ki bir hastalık vesilesi iledir.
Ancak senin ki çoğu zaman keyfiyet ve keyfi muamaleden kaynaklanmaktadır. Bari beni yeren düzgün biri olsa da gam yemem der gibi.Yada başka bir deyişle dinime küfür eden kendi Müslüman olsaydı demek gibi. Bu durum aklıma o anda Hz. Mevlana ve bir kendini bilmez adam arasında geçen diyalogu getirdi.
Olay şöyle ki; Adam Hz. Mevlana’ya sen nesin diye sorar, Mevlana hazretleri de ben bir ‘’Hiçim’’ der. Bun karşın adam sanki bir zafer kazanmış gibi böbürlenir ve kibirden kasım kasım kasılır. Bunun karşısında Mevlana hazretleri peki sen nesin diye sorar adama. Adam ben mutasarrıfım der.
Yani günümüz milletvekilliğine eş değer bir konum gibi bir konumu telafuz ederek kazandığı zafere yeni dereceler eklemiş gibi kasılır. Mevlana sormaya devam eder, peki bundan sonra ne olacaksın der! Adam bakan olurum herhalde der. Mevlana peki ondan sonra ne olacaksın der! Adam ondan sonra başbakan olurum herhalde der. Mevlana yine sorar; peki ondan sonra ne olacaksın der! Adam bundan sonra Cumhurbaşkanı olurum herhalde der. Mevlana yine sorar; peki ondan sonra ne olacaksın der! Bunun üzerine adam, ondan sonra olacak bir şey yok bende senin gibi bir hiç olurum der! Buna canı sıkılan Mevlana hazretleri behey şaşkın adam senin yıllar sonra varacağın hiçlik makamına ben daha şimdiden varmışım, ne sen daha ne diyorsun der.İşte aklama müdür beyin oda başkanına verdiği cevaba karşılık bu cevap geldi. Ayrıca size şu kadar açık ve net söyleyeyim ki Birlik Vakfında; vakıf başkanı Rasim Aslan beyden tutun, birlik vakıf başkan yardımcısı Murat beye ve ondan tutun da orda en kutsal devrişan görevi ve peygamber mesleği olan hizmeti yapan ve birçok sahabenin nail olduğu halka hizmeti hakka hizmet olarak adletmiş ve bunu her hali ile yaşayan ve karşıdakine yaşatan İmdat abimize kadar herkes başlı başına bir ‘’Hiçlik’’ilminden geçip, hiçlik iklimde pişmiş ve en son hiçlik makamına vakıf olup varmış insanlardır.
Sözün özü birilerinin uzun zaman ve yıllar sonra belki varıp belki varamayacağı bu ilim, iklim ve makama bu birlik vakfının tüm neferleri başlı başına ermişlerdir.
Bu olanlardan sonra bakan bey kahvaltı yapılan mevkide halk ile bire bir kaynaştı, dertleşti ve sorunlarını dinledi. Bir kahve önünde masa kurarak hem çay içip çay ikram etti hem de gelenleri çay ikram ederek dinledi ve sorunlarını çözümlemek üzere yardımcılarına notlar tutturdu ve talimatlar verdi. Bazı sorunların çözülmesi için ilin yetkili merci olan sayın vali beye iletti. Adeta halk ile bütünleşti. Bu bütünleşmeden gördüğüm kadarı ile Ak Partinin Van’da ki oy tabanı eğer düzgün bir aday ve halka açılım olursa hiçbir zaman yüzde 65 in altında değildir.
Bakan yazıcı’nın halk ile olan bütünleşmesi bize bunu yerinde bir tespit olarak saptamamıza vesile oldu. Halk ile gerçekleştirilen bütünleşmeden sonra okul açılışına geçildi. Gezi ve açılış programları için Van’da bulunan Hayati Yazıcı, Türkiye Esnaf Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifleri Birliği (TESKOMB) tarafından yaptırılan 24 derslikli Van-TESKOMB Süphan Ortaokulu'nun açılış törenine katıldı. Süphan Mahallesi’ndeki okulun açılış töreni öncesinde öğrencilerin yanına giderek selamlaşan ve birlikte fotoğraf çektiren Yazıcı, konuşması sırasında da öğrencileri kürsünün etrafına toplattırdı. Yakın mesafede öğrencilere hitap eden ve nasihatlerde bulunan Bakan Yazıcı, içinde yaşadığımız çağ 21. yy. olduğunu belirterek, "Bunun en önemli özelliği hayat boyu öğrenmek, ikincisi bilgi öğrenmektir. Hayatın her aşaması öğretme ve öğrenmenle geçecektir. Bildiklerinizi başkalarına öğreteceksiniz.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Başbakanı öncülüğünde 12 yıldan bu yana millet ne diyorsa, çocuklar, gençler ne diyorsa, hükümetin gündemi o. Kaynaklarımızla hayat boyu öğrenmeyi sağlayacak üniteleri hayata geçirmek ve gerekli malzemeleri sağlamaktır. Eğitimle ilgili bakışımızın özeti bu" dedi. Her yıl bütçe hazırladıklarını da ifade eden Bakan Yazıcı, "2003'ün başından itibaren yaptığımız bütçelerde en fazla ödeneği eğitime, ikincisini sağlığa harcıyoruz. Çocuklarımız, geleceği inşa eden elemanlarsınız.
Ülkemizde afet yaşıyoruz. 2011 Ekim ayında deprem yaşadık. Yüzlerce insanımız depremde hayatını kaybetti. Haneler oturulamaz haldeydi. Ama millet olarak, halkımız olarak en önemli gücümüz yardımlaşma konusunda güçlü bir iradeye sahip olmamızdı. Herkes imkanını Van’da yaraların sarılması için seferber etti.
İşte Van’ın bu yapılanları görmezden gelmesi nankörlüktür. Bu nankörlük ve gaflet uykusuna yatanlardan olmamak lazım. Bakan Yazıcı: ‘Eğitimin önündeki fiziki engelleri hep birlikte imkanlarımız ölçüsünde kaldırmaya çalışıyoruz’ dedi. Bu okul açılışının ardından Türkiye Esnaf sanatkarları konfederasyonunun ön ayak olarak yaptırılan esnaf sarayı açılışı yapıldı.Buranın ardından ise sayın bakan Müsiad’ın 86.genel idare kuruluna katılarak iş adamlarının sıkıntı ve sorunlarını dinledi ve çözüm önerileri sundu.
Deyim yerinde ise Van’a ilk ayak bastığı andan gideceği ana kadar hemen her yaş grubu ve meslek mensubu ile aynı duygu dili ile hasbihal etti ve gerçek bir halk insanı olduğunu göstererek halkın büyük sevgisini kazandı. İşte bu memlekete birlik vakfı başkanı, birlik vakfı üyeleri, bakanın kendi danışmanları gibi ve bizatihi bakanın kendisi gibi halktan olan ve halk için hizmeti hakk için hizmet sayanlara ihtiyacı vardır.
Ülkemizi son on yılda Cumhuriyet tarihin hemen hepsi kadar bilimde, teknikte, sanatta, sproda, sağlıkta, eğitimde ve hemen aklınıza gelebilecek her medeni olma ölçütünde ileri taşıyan bu halkçı insanların halka hizmeti hakka hizmet saymasında bakmak ve görmek mümkündür. Gümrük ve ticaret bakanı sayın Hayati Yazıcı; sadece bakan değil, bakanlık vasıftır. Ama birçik bakan körün olduğunu da unutmamak gerekir. İşte bakan Yazıcı bu anlamda görerek bakan bir bakandır. Sevginin ve saygının en güzelini hak ediyor. Saygılarla……