Açılımın Son Kertesi!…Göründü Kertikten Ötesi!…
Devleti Milli İrade kurar; kirli irade yıkar!...
İrade kirlendikçe; siyaset kirlenir… Ve siyaset kirlendikçe de önce vicdan kaybeder hasletini…
Her sistem kendisini yok edecek unsuru içinde taşır!.. Sistemin hainidir bu. Görmez kendi iradesini sonlandıracak kirli kalkışmaları…
Karbondioksit; ateşin ürünüdür, ateşin hasmıdır da; söndürür.,. Demiri çürüten pas da kendi ürünüdür… Toplum da; kendi hainini kendisi besler, salar kendi içine… Zamanla, o beslemesine, payeler veren de toplumun kendisidir.
Kör gözler, ucu kendilerine dokunmadığı sürece farkına varmazlar beslemelerin ne tür eylemler içinde olduğunun…ya da görmezlikten gelirler toplumu çökerten ihanetleri… yaratılan çatlağı, bozulan dengeleri; çiğnenen hak ve hukuku…
Hukuk, ayrıcalık yaratmaya başlamışsa; milli iradenin hakimiyeti ortadan kalkmış demektir. Kaos ve otoriterleşmiş sistem, hakimiyetini kurmuş demektir.
*
Böylesi bir ortamda; ülke her türlü tehlikeye açık konuma gelmiş demektir.
Devlet iradesi; kurumları eliyle işler. Ve kurumlar arası hukuki düzenlemelerle de devlet iradesinin devamlılığı sağlanır.
Siyaset bu düzenlemelere bilerek zarar vermekteyse kirlidir… Bu da art niyettir.
Devlet; iradesini hakim kılmak, kişi hak ve hürriyetlerini güvenceye almak için; yasalar koyar. “yasalar önünde herkes eşittir” der, hiç bir kişiye, kuruma ve zümreye; kaynağını yasalardan almayan ayrıcalıklar tanınamaz” der.
Kaos; bu hükmün geçersiz kılınmasının adıdır!..
***“Anayasayı bir kere delmekle bir-şey olmaz”ın sahibini, rahmetle anmayı alışkanlık haline getirdiğimizden bu yana; çevremiz, “bi-şey olmaz”ların gafletiyle gevşek tutulmuş şalvar bağının gayri meşru ürünleri ile doldu!...***
***Yasaların bir kere bile çiğnendiği yerde, meşruiyetten söz edilemez…
Hukuk demokrasinin ilk şartıdır. Demokrasinin olmadığı yerde ise; ihanet durumdan cesaret alır!...Saldırganlaşır. Yetmez, kapısına, beslemeler bağlar.***
Mademki demokratik bir hukuk devletinde hiç kimseye, hiçbir zümreye ayrıcalık tanınmayacaktır; “açılım” zırvası başladı başlayalı ülkede hukuksuzluk adına yenilen bunca herze neyin nesidir!?... Bir yandan 36.5 ırkı sayarak, kaşıntıların yaraya dönüşmesinden, histerik zevk duyanların; siyasi medet umanların, inançla söyleyemedikleri “tek bayrak-tek vatan-tek millet” takiyyelerinin ülkeyi getirdiği son nokta; işte o; 21Mart-Diyarbakır’ıdır.
O görüntülerin her karesinde, o söylemlerin her cümlesinde; ayrışma vardı, özerklik talebi vardı, terörist başına istenen özgürlük vardı; Türkiye Cumhuriyetine-bayrağına-istiklal marşına karşı kalkışma vardı…
Birlik çağrısı yoktu; barış mesajları yoktu… Propaganda vardı…
Gelecekte Ülkeyi hangi tehlikelerin ve kara bulutların beklediğinin açık/kapalı görüntüleri vardı. “Son değil, yeni bir mücadeleye başlangıç” ilanı vardı.
On gün öncesinden Öcalan kendi ağzından; İmralı tutanaklarıyla vermişti zaten mesajlarının özünü: “Kürtler, kendi kendini yönetecek. Ne ev hapsi, ne af; hepimiz özgür olacağız.. Öz Savunma gücünüzü kurun.” Tutanaklarda aynen var olan bu ifadelerden, barış, tek bayrak tek vatan çağrısı çıkaranların gafletine-yalanına-aldatmacasına ancak aklını peynir ekmekle yemiş aptallar ile art niyetli görevlendirilmiş kandırmacılar inanır ancak…
Hazırlıklar yıllar öncesindendi… BOP ve GOP’ da tuzu biberi… Eşbaşkanlık ise; taraflar arasındaki işbirliğinin tescili… Görev dağıtımını yapan yüce makam ise Kullar Kapısı… Olmadı!.. Ya delik… ya beyzbol sopası!..
AKP ile; PKK-BDP -ABD-PYD-Barzani-İsrail arasında, İmralı-Kandil-Mit-Hükümet cephelerindeki danışıklı dövüş kayıkçı kavgası… Siyasetin asıl kiri.
İşte bu nedenle; tutanakların içeriği değil de kimin sızdırdığı daha çok ilgilendirdi kirli siyasetin sahnedeki oyuncularını!...
İsrail’in bir özrüyle yeniden kuruluverdi barış ve işbirliği köprüleri..Cambaza bak siyasetinin, kirli elleri, “mahir eller” kılığına girip çözülüverdi düğümü yarım saat içinde. Hem de bir telefon emriyle..
Böylesine bir pamuk ipliğine bağlı senin de hayatın, benim kör gözlü vatandaşım.
Kirli siyasetin hakim kılınması; siyasi başarıda bir kıstas olarak alındığı sürece, milli iradenin hakim kılınması olasılığı ortadan kalkar…Kirin temizlenmesinde görev üstlenmeyenler, kirliliğin üstünde oturmaya mahkumdurlar!..
Ülke; otoriter ve totaliter bir eyaletler sisteminin kucağına doğru hızla itilmekte. Ve, halkın boynunda halkalanmış yağlı kement’in adı da ileri demokrasi olmuş.
***Sabah b.k.na “sabahbadi çiçeği” dendiğini duymuştum ninemden…***
***
Profesyonel iknacılar, köşelerinde, Tv kanallarında… iş başında…
Göbek bağlarının ihanet bedellerini, kirli siyaset sahiplerinin söylemlerindeki yalanlara, halkı inandırmak adına cilalar üretmekle ödemekteler!..
Her biri bir Ali Kemal, Refi Cevat; Sait Molla, Mustafa Sabri kesilmiş… Ve her biri bir Vakit, Alemdar, Peyam-ı Sabah, Volkan rolüne soyunmuş ceridelerinde.. Yeni bir 19 Mayıs olmayacak’mışlığın, yeni bir Mustafa Kemal gelmeyecekmiş’liğin rehaveti içnde… koltuklarında!...
Gün olur da; bir gün velinimetlerine, dilleri sürçer de “kof kabadayı!” ya da “giyimime, kuşamıma, yediğime… içtiğime karışma!” deyiverirlerse; kesiliverir kasap tezgahından ayrılan pay korkusuyla hop oturup hop kalkmaktalar..
Korkmakta da haklılar!.
****
Müjdesini taaa 22 Şubat’ın 2011’inde vermişti ağlak bakan…TBMM çatısı altında; ‘ne isterlerse vereceğiz’ demişti de, Leyla Zana da, Özerklik yetmez, biz devlet kurmak istiyoruz deyivermişti…
Gün o gün.. 22 Şubat 2011-- 21 Mart; 2013… Az şey mi 25 aylık gecikme….
***Açılımın son kertesi… İşte görüldü kertikten de ötesi…***