Açılım Sürecinin Bedeli Cizre ve Silopi
Gerek Suriye’de, beş yıldır yaşanan iç savaş, gerekse ülkemizde PKK varlığı ile yaşanan terör, bize bir şeyler öğretmiş olması gerekir.
Cizre ve Silopi’deki, Suriye manzaralarına bakınca, ülkemizin ne büyük bir tehdit altında olduğunu daha yakından anlıyoruz.
Biraz geri giderek, bazı hatırlatmalar yaparsak, ilk akla gelen Oslo görüşmelerinde, gaipten gelen bir sesin, “Metropolleri bomba ile doldurduğunuzu biliyoruz” deyişini hatırlarız. Şimdi o bombaların patlatıldığı bir süreci yaşıyoruz.
AKP iktidarı, şehirlerin bomlarla dolu olduğunu bile bile PKK ile dört sene masada kaldılar.
Açılım Sürecinin, sadece ABD zorlamaları ile olduğu biline biline, açılım sürecinde ısrar edildi. Açılıma karşı olanlar hapsedildi. Silahlı Kuvvetlerin önemli komutanları Silivri’ye gönderildi.
Süreci birlikte yaşadık, birlikte gözlemledik.
Sürecin yanlış bir uygulama ve ülke aleyhine kötü sonuçlar üreteceğine dair, hiç yazmadımsa, 60-100 yazı yazdım.
Yazılarımın çoğunda, Açılım Sürecinde, PKK şehir örgütlenmesi için çok önemli bir zamanı kazanıyor, eğitim yapıyor, bir yandan da iç siyasetimizi etkileyerek, siyaseten yol alıyor diye…
Bizim gibi düşünen birçok vatansever de, aynı görüşleri dillendirdi. Bu insanlar, bir yerlerini parçaladı ve lakin iktidar ABD’den aldığı talimatı uygulamakta ısrar etti.
Önceden ifade edilen en önemli hususun da, PKK’nın hiçbir şartta silah bırakmayacağıydı. Öyle de oldu.
Bu karşı çıkışın, sanki AKP’ye bir karşı çıkış gibi kavrayan siyasi iktidar yanlıları, şimdi bizim söylediklerimize benzer ifadelerle kendilerini savunuyorlar.
İş işten geçti. Atı alan Üsküdar’da…
Şimdi, şehirlerin içinde, şehir savaşı yapabilecek KCK, YPG gibi örgütler var. İsimlerinin böyle olması; şehir savaşlarına göre örgütlenmiş bir PKK var mesajını vermek içindir.
KCK ve YPG tam da, bir şehir yapılanması ve bir devlet yapılanmasıdır.
Desti kırılmadan önce ben dediydim demek istemiyorum.
Bundan sonra hangi doğruları yaparsak, bu felaketin içinde kurtuluruz? Bence artık önemli soru, bu sorudur.
Zaten hayat da bunu dayatmaktadır.
Bu saatten sonra, biz dönüp evimizin içini düzeltmezsek, evimizi de, kaybedeceğimizin bilincinde olmalıyız.
Suriye’den Esad’ı göndereceğim, Suriye’den toprak kazanacağım, Irak’tan petrol kazanacağım gibi, olmayacak hayallerin peşinde koşmak yerine; tüm gücümüzü PKK’nın yerleştiği şehirlerden terörü söküp atmak, halkımızın huzurunu sağlamaktır.
Ülkemiz için artık tek sorun vardır. O da güvenlik sorunudur. Güvenlik; var olan kaynakların, üretimin güvenliğidir. Büyümek, refaha gitmek için de güvenlik gereklidir.
Gücümüzün tamamını şehirlerde oluşan kurtarılmış bölgeleri bir bir geri almak için ayırmalıyız.
Yığınakta hata yapmamak, savaş stratejisinin anasıdır. Yığınamızı, ülke iç savunması mevzilerine yerleştirmek mecburiyetindeyiz.
Bu mücadele sadece güvenlik birimlerine bırakılmamalı, Ordu derhal savunma mevzilerindeki yerini almalı, Suriye ve Irak gibi sorunları, ancak iç güvenliği yerli yerine koyduktan sonra düşünmelidir.
Ordunun hareket kabiliyetini artırmak, bürokratik engelleri ortadan kaldırmak bakımından, valilerin görevleri ordu komutanlarına devredilmelidir.
Güvenliğin demokrasisi ve bürokrasisi olmaz.
Bunu yapmakta ne kadar gecikirsek, o kadar çok yerleşim yerini terörün eline bırakırız.
Açılım Sürecinin bedelinin, daha fazlasını halkımıza ödetmeyin!
Bülent Esinoğlu
ulusalkanal.com.tr