ABD, AKP’den Vazgeçti mi, Geçmedi mi?
Bu soru, AKP siyasi iktidarı ele geçirdiği günden beri sorulur.
Sorunun bu şekilde soruluyor olması, milletimiz adına elbette züldür.
Türkiye’de iktidarların belirlenmesinde, ABD’nin bu kadar etkili olması, bir dedi kodu olmanın ötesinde, halkın gözünde bir gerçekliktir.
Bu sebepten, gazeteler, siyaset bilimciler ABD’den gelen açıklamalara kulaklarını dikerler. Olumsuz bir iki açıklama gelince, hemen başlarlar “ABD, AKP’den vaz geçti” diye yorumlar yapmaya…
Peki, gerek yazar çizer takımını, gerek halk önderlerini bu şekilde düşünmeye sevk eden unsurlar nedir?
Soru basitmiş gibi görünmekle beraber, cevaplar oldukça derinlerde cereyan eder.
Bu şekilde düşünülüyor olmanın birinci sebebi; Amerika’nın kendisidir. Onun ihtiyaçları ve planlarıdır. Amerika’nın böyle bir sicile sahip olmasıdır.
Sebebin kaynağı ABD’nin kendisidir de, ABD bunu nasıl hayata geçirir?
İşte gerçek soru burdur.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, 1950 yılından buyana, zenginler kulübünün fakir üyesidir. Diplomatik dil ile söylersek; Batı ittifakının bir üyesidir.
Bu ittifakın üyesi olmak için gerek şart; dünya zenginlerinin koymuş olduğu kurallara riayet etmek, yeter şart ise; bu ittifaka asker vermektir.
Amerika ve Avrupa’daki zenginler, hem ABD’deki düzenin belirleyicisidir. Hem de bizim gibi (az)gelişmiş ülkelerdeki düzenin belirleyicisidir.
1980’den bu yana, dünya zenginleri, küreselleşme adı altında, azgelişmiş ülkelere büyük bir saldırı düzenlemiştir.
Buna göre; ittifak üyelerinden uymasını istedikleri temel kuralları belirlemişlerdir.
Sermaye serbest dolaşır, hiçbir kural, lider, devlet tanımaz. İttifaka ait tüm ülkeler, açık pazardır. Bu pazarlar, kuralları belirleyen tekelci sermayenin pazarıdır.
Her devlet, Merkez Bankalarını bu merkezi tekellere bağlı olarak(İsviçre Dengeleme Merkezi) yürütürler.
Özetle, piyasa ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş, Türkiye’de kurumsallaşmış kurumların ortak kararını gerektirir.
Gerektirir. Çünkü kamuoyu imalatını bu kurumlar yapar.
-NATO askerin elini kolunu bağlar.
-OECD Ekonominin işleyişini belirler.
-Dünya Bankası sosyal hayatın belirlenmesi kredisini verir veya vermez.
-Gümrük Birliği, ülke pazarını tekellere gümrüksüz açar.
-Amerika ile yapılan gizli istihbarat anlaşmaları siyasetin davranışını belirler.
Kendi başıma kendi kararlarımı alacağız dediğiniz de(yani devrim yaptığınızda), bu kurumlar, size karşı tedbirler almaya başlarlar.
Bu anlattığım düzenin yürürlükte kalması, ancak AKP veya benzeri bir parti tarafından yürütülürse, tekellerin onayını alabilir.
Aksi durumda; ekonomik tetikçiler ve onların içerdeki stratejik kurumlara sahip uzantıları, piyasadan parayı ve ürünü çekerler.
-Borçlanma faizleri artar.
-Döviz yükselir.
-438,1 milyar dolar borcun vadesini uzatmazlar.
-Borçları, faizleri ile birlikte istemeye başlarlar. Bunun anlamı “sonsuz faizle” borçlanma demektir.
Yani böyle bir durumda ekonomi durur. Devlet maaşları ödeyemez, kuyruklar, karaborsa, yağma gibi durumlar ortaya çıkar.
Eğer bu kadar çok borcumuz olmamış olsaydı, ihtimal dâhilindeki bu olumsuzluklar akla dahi gelmezdi.
Üretir ve ürettiğimizi adil paylaşarak yolumuza devam ederdik.
Baştaki soruya tekrar dönersek, Amerikan sermaye sahipleri Türkiye’ye baktıklarında, AKP’den daha ehven bir parti görebilirler mi?
CHP’nin mevcut yöneticileri, uluslararası tekellere mesaj verirken, “onu at beni al” diyorlar. Ancak o tekeller, CHP’nin tabanının bu adaletsiz düzene üç gün sonra olmaz diyeceğini bilmiyorlar mı?
Şöyle düşünenler olabilir. Kardeşim sende öyle bir şey söylüyorsun ki, ABD’ye teslim olmaktan başka sanki hiç çare yok! Teslim olalım.
Hayır.
Borçlu olan ister kişi olsun, ,ister kurum olsun, ister devlet olsun borç verenler parasını istedikleri zaman, borçlunun yapacağı iki davranış vardır.
-Soyacağın kadar soydun ödeme yapmıyorum.
-Veya bana müsaade et, şu üretimimi artırayım da borcumu ödeyeceğim. Yani eski düzen.
Halkımız da borçlu, onlar da borç veren(AKP)’nin dediklerini yapıyor.
Ancak hemen şunu söylemek gerek, borçlanmanın sonuna gelinmiştir. Borcu ödeyemeyeceğimizi anlayan alacaklılar, yeni borç vermekte isteksizler. Daha garantili yerlere gidiyorlar. Borç artıkça ve belirsizlikler artıkça, alacaklı borç vermiyor.
Onun için borç almanın sonuna geldik.
Hayatın gerçekleri, bizi başka bir yeni düzene zorluyor.
Yazımın bu satıra kadar olan kısmını, 11.2.2015 tarihinde yazmışım. Bir arkadaşım, yazımı aradan gecen 8 ay sonra bana geri gönderdi.
Yukarıda yazdıklarıma ilave edilecek bir tek Suriye meselesi vardır. Suriye meselesinde de AKP ve ülke zenginleri Amerika’dan, yani uluslararası tekellerden yanadır. AKP’nin zaman zaman zırt pırt ettiğine bakmayın tekellere olan teslimiyetinin dışına çıkamaz.
Bunlara rağmen değişen bir tek konu vardır. Türk ordusu mel'un tekellerin isteklerine karşı da olsa PKK ile savaşmaya başlamıştır. Ülkemizin yeni bir rotaya gireceğinin temel işaretlerini buradan görebilir ve umutlanabiliriz.
Bülent Esinoğlu
bulentesinoglu@gmail.com
ulusalkanal.com.tr