content

yazarportal-com-bilgiagi-net-tasviriefkar-com

17 Eki

AB Bakanlığı Ne İş Yapar?

Her yıl AB tarafından görevlendirilen birisi Türkiye’deki uygulamaların AB kriterlerine ne ölçüde uyum sağladığına dair bir rapor hazırlamaktadır. 2012 yılı için de Türkiye hakkında 15. AB ilerleme raporu yayınlandı. Türkiye’nin Ermenistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile ilişkilerinden başlayarak, KCK tutuklularının durumuna ve fener Rum patrikhanesi Patriği Barthelemous’un Ekümenliğine kadar hemen her konu raporda yer almıştır. Türkiye’de muhalefet çevrelerinin, iktidarın aleyhine yaptığı her açıklama raporda yer almış durumdadır.

Elbette AB Türkiye’deki iktidarı beğenmek zorunda değildir. Ancak aynı AB her şeyden önce Türkiye’ye karşı yükümlülüklerini yerine getiriyor mu? Getirme isteği iradesi var mıdır? Hayır yoktur. Son altı yıldır Fransa eski Cumhurbaşkanı Sarkozi ve Almanya Başbakanı Merkel’in çabaları ile Türkiye’nin olağan bir üye sayılmasını engelleyecek hemen her şey yapılmıştır. Buna rağmen aynı AB kendisi ilgili anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini yerine getiriyormuş gibi; Türkiye hakkında raporlar hazırlamakta, sömürgeci müfettişleri gibi Türkiye’deki uygulamalar için değerlendirmeler yaparak notlar verebilmektedir.

Türkiye’nin başta Kıbrıs hakkındaki görüşleri ve Ermenistan ile olan ilişkilerinde AB Rum ve Ermeni tarafı gibi davranmaktadır. Rum kesimi AB üyesi olduğu için onlardan yana olmaları hadi diyelim ki anlaşılabilir sayılsın. Ermenistan AB üyesi bile değilken, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde AB’nin Ermeni tarafında yer almasının mantıklı bir açıklaması olur mu? Bu AB’nin ihtilaflı her konuda, Hıristiyan-Müslüman anlaşmazlığının olduğu her meselede Hıristiyanların tarafında olduğunu gösteren ibretlik olaylardandır.

Türkiye ile Ermenistan arasında bir sınır anlaşmazlığı ihdas edilmeye çalışılmaktadır. Oysa Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır konusu tarafların 2 Aralık 1920’de yaptıkları anlaşma ile sonuçlanmıştır. AB kurucusu olan ülkelerde bundan üç yıl sonra 1923’te Türkiye ile Lozan Anlaşması yapmıştır. Aynı AB bütün bunları yok sayarak zamanı geri çevirmeye, Ermenistan’ın ipe sapa gelmez iddialarına arka çıkmaya çalışmaktadır.

AB’nin sorun çıkarma yeteneği, gücü vardır. Özellikle Hıristiyan Müslüman ihtilafının yaşandığı her bölgede AB, Hıristiyanları kışkırtarak, onlardan yana güç gösterisinde bulunarak sorun çıkarmaya, sorunları büyütmeye çalışmaktadır. Buna karşılık hiçbir yerde AB’nin sorun çözdüğü görülmüş değildir.

Fener Rum Patrikhanesinin durumu da bunun bir örneğidir. Çünkü Birinci Dünya Savaşı ve Mili Mücadele döneminde, Patrikhane eski Bizans’ı kurmak hayaliyle düşmanla işbirliği yapmıştır. Dönemin Türk makamları bunu bilmelerine, defalarca ilan etmelerine de rağmen Lozan Anlaşması’nda Patrikhaneyi Türkiye dışına çıkarmayı başaramamışlardır. Osmanlı döneminde Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünün Hıristiyan/Rum Ortodoks olmalarına bağlı olarak, Türkiye içinde patrikhanenin önemli bir tabanı bulunmaktaydı. Ancak sınırların değişmesi, göçler ve nihayet nüfus mübadeleleri sonunda Türkiye’deki Ortodoks Hıristiyan Rumlar istisna sayılacak bir düzeye inmiştir. Patrikhanenin Türkiye’de kalmasının hiçbir haklı nedeni kalmamıştır. Buna rağmen Lozan Anlaşması’nın Rumların lehine olan maddeleri ile Türkiye’de kalması sağlanmıştır. Şimdi o anlaşma sebebiyle Türkiye’de kalan patrikhane o anlaşmayı yok sayan ilişkiler geliştirmiş statü aramış ve dışarıdan temin edebildiği destekle de Patrik Bartelemous’u, Ekümen/Evrensel saymaktadır.

Patriğin Ekümenliği Ortodoksların inancı ise, patriği öyle bilmeleri Müslümanları neden rahatsız ediyor denilebilir. Oysa mesele salt bir inanç meselesi değildir. Bir defa Patrik Lozan ile kendisine tanınan sınırları tanımamış oluyor. Eğer Lozan’ın Patrikhane hakkındaki maddeleri AB yardımı ile yok sayılacak ise Patrikhanenin yerinin de İstanbul değil Atina olması gerekir. İkinci olarak Lozan’da kendisi için öngörülen, yalnızca İstanbul Rumlarının ibadet yerleri ve azınlık haklarına vaziyet etmesi İstanbul/fatih Kaymakamlığına bağlı olmasına itiraza devam etmesi yeni farklı bir statü istediğini göstermektedir. O statü ise elbette Papa’nın statüsüne eş değer bir durumdur. Katolik ve Ortodoks teolojilerinin farklılıkları ileri sürülerek “Patriğin papa’ya benzeme çabasının” ileri sürülmesi inkar edilemez. Çünkü papa bir devlet başkanı gibi karşılanıp uğurlanmakta ona göre törenler yapılmakta ve nihayet sembolik düzeyde de olsa idaresinde bir Vatikan Devleti bulunmaktadır. Şimdi AB üyesi her ülkede Patrik, devlet başkanı gibi karşılanıp uğurlanmaktadır. Patriğin emsali bu yüzden Tibetli Dalay Lama değil Vatikanlı Papa olmaktadır. AB raporlarında bu konunun yer alması da bu yüzden değil midir? Madem Patrik, Dalay Lama gibi salt bir ruhani/fani önder olarak görülüyorsa neden Ekümen sayılmakta neden devlet Başkanı törenlerine muhatap edilmektedir?

AB ilerleme raporunda istenen Ekümenlik patriğe Türkiye tarafından verilirse, Patrik sembolik düzeyde de olsa hangi devletin başkanı muamelesi görecektir? Patrikhanenin geçen yüz yılda yapıp ettiklerine bakıldığında elbette “Bizans yeniden sembolik düzeyde kurulacak ve Patrik de onun başkanı” sayılacaktır. Patriğin özlemi olan bu statü hem Lozan’a hem Türkiye gerçeklerine aykırıdır. Türkiye’de 2.500 Rum/Ortodoks nüfusu kalmışken Patrik hangi nüfus nedeniyle ve ona dayanarak sembolik düzeyde de olsa devlet başkanı sayılacaktır? AB çevrelerinin, PKK/KCK’ya verdikleri gizli açık destek bir yana bir de hiç gereği yokken ortada olmayan bir Rum/Patrikhane sorunu çıkarılmaya çalışılmaktadır.

Buna karşılık Türkiye “Muasır medeniyete katılmak” gibi akıllara zarar iddiasını sürdürmektedir. Avrupa ülkelerinin Türkiye’den istekleri; Mustafa Kemal döneminde, muasır medeniyetin icapları” diye isimlendirilir ve derhal yapılırken şimdi bunun yerini “AB müktesebatı” almıştır. Müktesebat kazanç demektir. Türkiye el alemin öngörülerini asker itaati  ile yerine getirdiğinde ne kazanacaktır? İşte Ermenistan, Kıbrıs Rum kesimi ve nihayet Patrikhane hakkında AB müktesebatı uygulandığında Türkiye’nin kazancı ne olacaktır? Bu uygulamaya kazanç demek mümkün değildir.

Üstelik Türkiye’de AB reklamını yapan çevreler, AB’yi zenginliğin ve demokrasinin temeli garantisi olarak uzun yıllar propaganda etmiştir. Oysa AB üyelerinin başta Yunanistan-İtalya- İspanya olmak üzere en az yarısı iflas etmiş ekonomik krize yenilmiştir. Bu AB, Türkiye’ye de hangi zenginliğin teminatı olabilir? Kendisi yardıma muhtaç olmuş bir AB’den zenginlik beklemek için hala AB raporlarının hezeyanlarını “muasır medeniyet” saymak ve sınırsız bir itaatle onları ifa etmek, Türkiye’nin zararına çalışmaktır.

Bu örneklere rağmen, AB’yi Türkiye için vaz geçilmez bir adres olarak görmek, öğrenilmiş bir çaresizliktir. (Kadir Gürsel, 14 Ekim 2012, Milliyet Gazetesi) Bir mankurtluk örneğidir. Türkiye AB’ye mecbur ve mahkum değildir. Türkiye’nin halkı ile tarihi birikimi ile İslam ile sorunlu olanlar AB’yi Türkiye’ye baskı yapmanın bir aracı olarak görmektedir. Kendi geleceklerini orada görmeketdirler. Yıllar önce SHP genel Başkanı Aydın Güven Gürkan: “Türkiye’de yükselen İslam’a karşı AB bir çaredir” iddiasını savunmuştur. Dünyaya, Türkiye’ye soldan bakanlar hala aynı nakaratı tekrarlamaktadırlar. Oysa Türkiye, AB tarafından eli kolu bağlanmadan, özgür iradesiyle, gerekli gördüğü her ülkeyle, her ittifakla ilişki kurarsa veya kurduğu ilişkileri gözden geçirirse doğrusunu yapmış olur. Muasır medeniyetin, AB müktesebatının Türk halkına karşı sözcülüğünü, savunmasını yapanlar bu tutumları ile zaten halkın karşısında yer aldıklarını ortaya koymaktadırlar.

Hala Türkiye’de bir bakanlığın adının AB bakanlığı olması orada bir bakanın istihdam edilmesi Türkiye’nin hem geçmişine karşı hem de geleceğine karşı işlenen bir büyük yanlışı göstermektedir. O AB ki Türkiye’ye karşı anlaşmalardan doğan yükümlülüklerini pas pas ederken Türkiye hala onun için bakanlık düzeyinde düzenlemeler yaparak, muasır medeniyet takıntısı içinde bocalamaktadır.

Etiketler : , , ,

Bu Yazıyı Yazdır Bu Yazıyı Yazdır

Yorumlar Kapatıldı.



2007-2012 Bilgi Agi / Turkiye nin Interaktif Kose Yazari Gazetesi

Designed By Online Groups
ÇÖZÜM ORTAKLARIMIZ

bizajans, kent akademisi, sunubank