content
Serin bir sonbahar sabahı,
Eylül ayının 12. günü dünyaya gelen bir göçmen kızı.
Ciğerini de böreğini de sevmese de Arnavut.
Hem de Tiran’lı…
Kimliğinde doğum yılı 1983 yazsa da,
yaşının kızı olmadığı aşikar…
Aşırı duygusal, mantık yoksunu,
kibar ama bir o kadar da hırçın,
huysuz bir o kadar da uyumlu…
Tek çocuk…
Tek zaafı kardeşi olmadığı için dostluk.
Mutlu ya da mutsuz ne fark eder.
Sevgi dolu.
Kalemi bazen tek kelamı…
Üç noktaları hayatının anlamı.
Anne babasının bir tanecik prensesi, hayattaki tek özentisi, ailesi!
Okur, yazar, karalar, güler, ağlar, saçmalar,
Herkesten farklı olan bir çok yanı var!
İçinde yüz olmayan bir çok insan var.
2 yüzlü düşmanı, çıkarcıların cellatı, yalancıların katili,
şeytanın hakimi, meleğin avukatı, kendinin isimsiz kahramanı.
En sevdiği renk mor onun için bir tutku.
Olmazsa olmazı…
Gözlerinin rengiyle aşkın rengini yıllar evvel karıştırıp, mor’u katmış kendine.
Uzvu gibi, taşımalı nereye giderse.
Acılarla beslenir, mutlulukla demlenir, nefretle sebeplenir.
Duyguları da bazen kendisi gibi sevimsizleşebilir.
Kimse ölmesin diye kendini ve duygularını öldürebilir.
Kendini sevebilir, sevmeyebilir.
Gariptir.
Esereklidir.
Sevgilidir.
Eştir.
Bebektir.
Gençtir.
Kadındır.
Nettir.
Çoktur, işte bu yüzden eşi yoktur.
Tektir, işte bu yüzden yalnızlığın resmi gözlerinde gizlidir.
Delidir.
Hayır değildir.
Delilerin ağlamayacağını öğrenmiştir.
O Begüm’dür.
Siyaha ve beyaza yakın, sarıdan çok uzak, mor bir türdür.
Bazen bir küfürdür bazen bir ömür…!
34 numara ayaklara sahip dev yürekli minyatürdür…
Begüm TORO BAĞCI
05 Mar
Birilerini memnun etmek için mi yazıyoruz? Herkesin istekleri doğrultusunda mı yazmalıyız? Yazmak, kelimeleri süsleyip biraraya getirip, alkış toplamak değil. Yazarlığın en kolay bölümüdür yazmak. Boş kağıtları umarsızca doldurarak yaz'mış olursunuz, resim çizerek de... Her konu hakkında klavyesine gelişine basa basa, ahkam kesenler bile yazar oluyor bu memlekette... Sadakat ister kalem. Para, pul, şan, şöhret beklemez. Oyuncak değildir kalem. Magazin hiç değildir.İknaya gereksinim duymaz bir yazar. Tastiğe ihtiyacı yoktur. Harflerden duvar örerken, dilini çok iyi kullanır. Çünkü diline hakimdir. Diline hakim olmayan bir yazar anlatmak istediklerini aktaramaz okura.
Yüzme bilmeyenlerin, başkalarının mayosuyla kıyıda boğulmasıdır yazarcılık.
Okumaktan soğutan yazılar vardır. Cümleler sanki kurmak için kurulmuştur. Kelimeler yutulmuştur. Noktalama işaretleri uçmuştur. Her yazıda aynı konu. Zaman çalan, gözleri yoran onca yazı. Kendini tekrar eden yazarları sevmiyorum. TARZ 'ı budur diye FARZ ediyorum ama HAZ etmiyorum! Edemiyorum. Okurken hazzım en azda kalıyor. Emeğe saygım sonsuz olsa da dikkatsizce yazılmış, ''bakın ben yazarım'' mantığıyla karalanmış sayfaları sevmiyorum. Onlara sorarsanız kimse onlardan iyi yazamaz. Oturup kendi yazılarını okuduklarında cümle düşüklüklerinin içinde parmakları bile kanamaz! Ben mesela ''sevdiğim için yazıyorum, yazdığım için seviyorum''. İyi yazmıyorum. Her kesime hitap etmeyi seviyorum. Bugün sana yazıyorsam yarın ona yazmayı seviyorum. Ona, buna yazdıklarımın içinde BENİ buluyor insanlar, hem de kendilerini. Bundan kendimi kendime yazma gereği duymuyorum. Kendimi yazarken bile başkalarını hedef alıyorum. Kitlemi kendim seçiyorum.
Sonuç olarak ben İYİ YAZMIYORUM sadece yazıyorum.
Neden gazete okumuyorum? Alın size cevap...
Her sayfayı zaptetmiş tırnaklılar yüzünden. Ojeleri olmasa nasıl parlak göstereceklerdi kendilerini merak ediyorum! Bizim arkamızda kimse yok. İstesek olurdu! Ama kimseyi arkamıza alacak kadar önlerine güvenmedik...
Unutmadan; A ve Y harfleri birbirine ne kadar uzaksa, henüz alfabenin A'sını geçemeyenler için arada onca harf varken Y'nin mertebesine ulaşmak o kadar zordur.
Sevgiler;
Begüm BAĞCI