Yukarıdaki tespitimin en önemli nedeni.. Yaşanan seçim kampanyaları… Herkesin yaşananlardan ders çıkarmış olması…
Sürece müdahale edilemezse, bugünün sürüdürlebilir olmadığını en çok iktidar ve muhalefet partileri biliyor.
****
Bu seçimler farklı…
İlk defa gürültüsüz, tantanasız, bayraksız, mitinglerin az olduğu, kirliliğin en az olduğu bir seçim süreci geçiriyoruz.
Ve bundan dolayı seçimlerin heyacansız olduğu tespitlerini yapıyoruz.
Ve bundan dolayı milletin seçimlere ilgisiz olduğunu iddia ediyoruz.
Normalleşmeyi bile anormollik gibi görüyoruz.
Anlayacağınız normalleşmenin adı anormelleşmek, anormelliğin adı ise normal kabul etmiyoruz.
Aslında yaşananlar herşeyin yerli yerine oturması…
****
Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen, yaşanılanlar normalleşmenin adı.
Çünkü onlarca yıldır yaşanan tramvayı, normal olmayan durum bize normalmiş gibi yutturuldu.
Beyinlerimiz iğdiş edildi…
Yaşanılanlar normalleşmenin habercisi,
anormalleşmenin değil…
Milletin iktidar olmasını bile kabul edemiyoruz.
Normal olan bir konuşma bile batıyor.
Toroslarla işlenen cinayetlere gönderme yapılıyor, vay sen misin bunu söyleyen, şifreli konuşmalar diye sunuluyor.
Ellerine kan bulaşmış olanlar barışçı, ellerindeki silahı bırakmayanlar bir tehdit gibi sunanların adları en barışçı olmuş..
Silahlı mücadeleyi, şiddeti siyasi mücaledenin bir aracı olarak kabul etmiş olanlar nedense demokrasinin yılmaz savunucuları…
****
Ellerinde silah olanların kahraman, terörü yöntem olarak kullananların özgürlük savaşçısı, ellerindeki silahı millete bir tehdit olarak kullananlara sırtını dayayanların demokrasi havarisi; milletin oyu ile seçilmiş olanlar ve milletten yetki alamadıklarında iktidarı terk edecek olanların da en diktatör diye kabul edildiği koşullar…
****
Evet, bir ülkenin normalleşmesi ancak böylesine tartışmaların yaşanması ile mümkün olabilir.
Çünkü ne ellerinde silah olanlar demokrat ne de milletin oyu ile seçilmiş olanlar diktatör…
Ancak milletin oyu ile seçilmiş kibirlerinden geçilmeyen, devleti ele geçirince kendisine oy vermeyenleri düşman görenlerin de, sorumluluğu olduğu halde sorumsuz gibi davrananların da normalleşeceği günler gelecek…
Ellerinde silah olanların da artık 20. yüzyıl paradigması ile yollarına devam edemeyeceklerini de göreceğiz.
Normaleşmeyi sürdüremezsek,
çok büyük acılar gelecek!
Bu topraklarda normalleşmenin ancak büyük tartışmalarla ve büyük bedeller ödenerek gelebileceğini biliyoruz.
Keşke böyle olmasa…
Başka türlüsü olsaydı zaten olurdu…
Böyle olacak…
Kafalarımızı duvarlara vura vura öğreneceğiz. Öğreniyoruz da…
****
Zannedeliyor ki, normalleşirken bugünden yarına hemen herşey düzelecek.
Herşey bir anda süt liman olacak…
Kolay mı, 90 yıllık bir zihniyetin yerine demokratik bir zihniyetin inşaa edilmesi…
Ancak böyle olabiliyor…
Ancak böyle bir geçiş süreci yaşanabiliyor…
İki ileri, bir geri… İki geri bir ileri…
****
Bakın yaşanan alt üst geçişlere neler yaşanmış, tüm gelişmiş ülkelerde…
Taş taş üstünde kalmamış…
Ne acılar çekilmiş…
Bizler, yüzyıllık bir gecikmenin sancılarını yaşıyoruz…
Bizim acılarımız yüzyıla yayılarak geliyor…
****
Şimdi acılardan kurtulmanın tam zamanı…
Beceremezsek asıl büyük acılar geliyor.
Yoksa, yaşanmış acıları mumla arayacağız.
Şirin Ünal ve Mehdi Eker’in
konuşmaları ve düşündürdükleri
Ve tüm sorumluluk iktidar olanlara düşüyor…
Toplumu bir düşman gibi, muhalefet gibi görme alışkanlığından vazgeçecekler…
19. yüzyılda kalmış reflekslerden kurtulacaklar…Küresel dünyaya, yeni paragdigmaya uygun davranacaklar…
20. yüzyıla ait politik dilden vazgeçecekler…
Yeni dünyaya ait dili kullanacaklar…
Daha doğrusu neyi hedefliyorlarsa, yani yeni demokratik zihniyete ait dili ve yöntemleri benimseyecekler.
Eski zihniyetin dili ile, yeninin gerçekleşmeyeceğini en çok iktidar olanlar bilecek…
Yaşanılanlardan ders çıkaracaklar.
****
Geçen hafta iki ayrı toplantıda Tarım ve Hayvancılık eski Bakanı Mehdi Eker’i ve AK Parti İstanbul 2. Bölge milletvekili Şirin Ünal’ı (Paşayı) dinlerken en çok bunlar aklımdan geçti.
Ve gördüm ki, hiç kimse bulunduğu yere rastlantı ile gelmiyor…
Hayatın içersinden damıtılarak gelen makamlar…
Gerçeklerin farkında olanlar ancak nasılsa sonradan ayakları yere basmamaya başlıyor.
****
Küresel dünyanın rekabet koşullarını, ticaretin nasıl olduğunu bilenlerin millicilik hastalığına tutulmaları…
Ekonomide dünya ile rekabet edebilmenin koşullarının ne olduğunu bilenlerin o dünyadan kopan eski zihniyete teslim olmaları…
Sonra da duvara toslamaları…
İktara gelişlerini ve yapılanları sadece ve sadece kendilerinden bilenlerin, olumsuzlukları da kumpaslara bağlamaları… Her iyi olan kendilerinden, her kötü olan ise uluslararası komplolar ve onların yerli işbirlikçileri… Halbuki bu düşünce eski paragdimaya ait…
Galiba ders çıkardıklarını zannederken aslında bir ders çıkarmadan yollarına devam ettiklerine, konuşmalarda şahit olmak…
Ünal ve Eker’in konuşmalarını izlerken sesli sesli bunları düşündüm…
Son söz: Bu seçimler eski seçimlere benzemiyor. Ve bilin ki, sandıktan çıkacak sonuçlar farklı olmayacak. Ortaya çıkacak sonuçlar, birilerinin dediği gibi felakete değil aksine Türkiye’nin normalleşmesine katkı sunacak. Ve birileri de 7 Haziran sonrasında milletin kendilerine verdiği dersin, uyarının aslında hala devam ettiğini fark edecekler. Çünkü son 2-3 yıldır fabrika ayarlarından uzaklaşanların, öyle iki üç ayda düzelemeyecekleri gerçeğinden milletin haberdar olduğunu bir kez daha görecekler.