7 Yıl Bolluk , 7 Yıl Darlık. Biz Hangisindeyiz ???
Milletler ve devletlerin hayatında inişler ve çıkışlar sürekli yaşanır. Hz. Yusuf’un kıssasının anlatıldığı Yusuf Suresinde anlatıldığı üzere 7 yıllık bolluktan sonra 7 yıllık darlık , 7 yıl darlıktan sonra bolluk Hz. Adem’den kıyamete kadar devam edecek bir kaidedir.
7 , 70 , 40 gibi rakamlar arapça da çokluktan kinayedir. Yani 7 yediyi değil 7-8-9 gibi ortalama bir zamanı ya da 70 , 60-80-90 gibi ortalama bir zaman kast edilir.
Şu an ülkemizde bolluk dönemini yaşıyoruz. Hz. Yusuf’un bakanlığı döneminde yaptığı gibi bolluk devrini olumlu anlamda ve darlık vaktinin geleceğini hesap ederek geçirenler darlık dönemini fırsata çevirebilirler.
Hz. Peygamber ‘Nehirden abdest alsanız dahi israf etmeyin’ sözüyle israfın zararına iktisadın önemine dikkat çekmiştir.
Biz de Bakanlık olarak Aile Eğitiminin 5 adımından birisi olan Aile ve Ekonomi alanında ‘Ayağını yorganına göre uzat’ atasözünü sembol olarak kullanıyoruz. Çünkü ekonomi Aile de huzur ve mutluğunun devamı açısından çok önemli bir konu.
Bu gün bolluğun etkisiyle toplumda daha fazla refah için bir yarışın başladığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Yüce Yaratıcının Tekasür Suresindeki uyarılarını en çok bu günlerde dikkate almamız gerektiğini düşünüyorum. 1- (Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi. ’2- “Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü.” 3- Hayır; ileride bileceksiniz. 4- Yine hayır; ileride bileceksiniz. 5- Hayır; eğer siz kesin bir bilgiyle bilmiş olsaydınız, 6- Andolsun, o çılgınca yanan ateşi de elbette görecektiniz. 7- Sonra onu, gerçekten yakîn gözüyle (Ayne’l Yakîn) görmüş olacaksınız. 8- Sonra o gün, nimetten sorguya çekileceksiniz. ‘
Önce Yahudi , sonra Hıristiyan olan ve tatmin olmayıp arayışlarına devam eden Muhammed Esed Berlin metrosunda yolculuk yaparken insanların yüzlerine dikkat eder. Gördüğü yüzlerin istisnasız hepsinin derin bir acıyla kasılı olduğunu ve bir cehennem azabı çektiklerini hissedince, eve gelir Kuran-ı Kerim’i tefeül eder yani rasgele açar. Karşısına tekasür suresi çıkar. Sureyi okuduğunda ayetlerin aynen ve naklen Berlin metrosundaki insanların halini anlattığını görür ve 21.yüzyıl insanının bu durumunu bir insan 13 asır önceden göremez bu Allah’ın kitabıdır der Müslüman olur.
Bütün çağlarda insanlar tamahı, açgözlülüğü tanımışlardır. Ama tamah ve açgözlülük başka hiçbir çağda bu günkü kadar ciğer sökücü bir hırs halinde kendini göstermemişti.
İblis adeta insanları gemlemiş “daha çok para mal ,daha çok makam mevki ,daha çok şan şöhret diyerek kamçısını yalancı hedeflere doğru dehliyor teşvik ediyor sevk ediyor. İnsanlar ellerindeki nimetlerin kıymetini bilmiyor , şükrünü eda etmiyor, “hep daha çok daha çok” diyerek kendilerini helak ediyorlar. Oysa “kanaat tükenmez hazinedir”.
Ölümü hayatın merkezine almak ve ölümün onayından geçmeyen her şeyin kıymetsiz olduğunu bilmek ve yaşamak imanın gereği. Ölümün onaylamadığı hiçbir söz ve amel salih amel kabul edilmiyor.
O halde ‘lezzetleri gerçek kimliğiyle karşımıza koyan adeta lezzet ölçüsü olan ölümü’ çokça hatırlamalıyız. Ölümü hayatın merkezine almak demek günlük hayatımızda onu hatırlatan hususları azaltmak veya silmek yerine çoğaltmak demek.
Beyazlayan saçlar çok büyük bir nasihatçi aslında insanlar için ama kozmetik ürünlerle bu nasihatçinin ağzına tıkaç tıkanıyor.
Mezarlıklar çok büyük nasihatçi herkes için ama insanlar yollarının oradan geçmesini çok arzulamıyorlar.
Sağımızdan solumuzdan akran ya da küçüklerimizin ölmesi en büyük nasihat ama hiç üzerimize almıyoruz.
Hedonizm (hazcılık) uyuşturucu bağımlılığı gibidir. Lezzet almak için dozu sürekli artırmak zorundasınızdır. Hazcılık ta da dünyadan daha fazla lezzet almak için yaşayanlarda böyledir. Lezzet aldıkları her şeyin dozunu sürekli artırmak zorundadırlar. Lüks arabasıyla hız yapan gencin ‘320 de çok iyi , 340 da direksiyon biraz sallıyor’ şeklinde tweet atıp kaza yaparak vefat ettiği olay gibi dünya zevk ve arzusunun peşinde koşanlar dozu sürekli artırmak zorundadır ve bu hızı ancak ‘ölüm’ keser.
Daha geniş evler , daha büyük arabalar , daha rahat koltuk ve mobilyalar , daha lüks eşyalar. Hep daha , biraz daha , biraz daha. Yarış , yarış , yarış. Ama nereye kadar dostlar. Bu işin sonu yok. Bu işin sonu ölüm , bütün lezzetleri acılaştıran ölüm. Kabir kapısı. Bütün gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı kabir kapısı.
Biz bu dünyaya imtihan için gönderildik ve bizim emanetimize verilen her şeyin bir kullanım kılavuzu var. Verilen her şeyden hesaba çekileceğiz. Bize rızık olarak verilen her şeyden ama her şeyden Allah için sarf etmemiz emrediliyor.(Ve mimma rezaknahum yunfigun)
Her şeyin bu gün kü gibi devam edeceğini bu bolluk devrinin aynen devam edeceğini düşüneler tarihte bir çok örneği olduğu üzere yanılacaklar. Hem dünya da büyük sıkıntılar çekecek hem de ahiret hayatları noktasında büyük zararlar edecekler. Zorluktan sonra kolaylık , kolaylıktan sonra zorluk imtihanın bir gereği.
Son derece dindar zengin bir kişi ailesine her şeyin en iyisini alıyordu. Zeytinleri ayvalıktan en kalitelisinden , kaşarı Kars’tan en iyisinden getirtiyordu. Kızı bir öğretmenle evlendi. Evlilik yürümedi ve boşandılar. Öğretmen arkadaşla konuştum. Neydi problem dedim ? ‘Hocam eşime evliliğimizden itibaren hiçbir şeyi beğendiremedim. Mahallenin marketinden en iyi zeytinini aldım , ne bu yenir mi ? derdi. Kısaca eşim öyle lüks bir hayat içerisinde büyümüştü ki memur imkanlarıyla ona o hayatı sunmam imkansızdı’ dedi.
Hepimizin oğlumuz kızımız var. ‘Düşmez kalkmaz bir Allah’. Hayat standartlarımızı bir kez daha gözden geçirelim.
Peygamberim ‘Bede el İ slami gariban feseyeudu gariba. Tuuba lil guraba-İslam garip başladı ve garip devam edecek. Ne mutlu O gariplere !’ sözüyle dünyada garip bir yolcu gibi olmamız gerektiğini anlatıyor. ’Dünyayı çölde giden bir yolcunun ağaç gölgesinde bir miktar dinlendiği gibi algılayın ve yaşayın’ diyor ve O, Kutlu Nebi dünyayı böyle yaşadı, bizden de öyle yaşamamızı istedi. Ashabı Suffe’nin (garip-gureba , fakir-fukera ) ihtiyaçlarını kendi öz kızı Fatma annemizin ihtiyaçlarının önünde tuttu.
Biliyorum bu yazıyı okuyan okurlarımın bazı satırlar zoruna gitti. Ama vicdanlarının beni onayladıklarından eminim. Çünkü vicdan susmaz , susturulamaz bir nasihatçidir.
Lütfen vicdanımızı dinleyelim ve şu 3 günlük dünyaya layık olduğu kadar , ebedi olan hayata da gerektiği kadar yatırım yapalım değer verelim , kalemleri bırak emri gelmeden.