6 Lira
Olay gerçektir ve Terme´de geçmiştir…
“Öğretmenim” diye çekiştirdi bir öğrencim bahçede gezerken.
Vakit erkendi. Öğrenci servisleri gelmeye başlamış, servislerden öğrenciler okula doğru koşuyorlardı. Her şey bilindiği gibiydi yani.
Ben de bahçedeydim ve servislerinden inan öğrenciler arasında yalnızlaşıyordum git gide.
Her şey “Öğretmenim” hitabıyla son buldu. Öğrencilerden biri başka birini göstererek “Bu” dedi “Size bir şey diyecekmiş.”
Bu diye gösterilen kişi bizim okulun öğrencisi olamayacak yaştaydı. Görünüşüne göre on yaşında ya var ya yoktu.
Bu diye gösterilen kişiyi iki kolundan tutmuşlar bana doğru getiriyorlardı. Belli bir mesafeye gelince durdular. Öğretmenliğin verdiği kendine has tarzda “Ne var?” diye sordum. Hep bir ağızdan “Para bulmuş” dediler. Durum aşağı yukarı belliydi.
Gösterilen çocuk nemli gözler ve titrek elleriyle bana bakıyordu. Önce yutkundu ve” Biri parasını serviste düşürmüş” dedi. Başka okulda olduğunu izah eden cümle ile meramını bitirdi. “Falanca okuldan geliyorum…”
Bahsettiği okul o yaştaki birine göre uzak sayılırdı. Hem birazdan ders başlayacaktı. O kadar yolu bu çelimsiz haliyle bulduğu paranın sahibini aramak için gelmişti. Tekrar okuluna yetişmesi vakit olarak biraz zordu. Onun için fazla oyalamak istemedim. Ancak “Nereden biliyorsun bu okuldan olduğunu?” diye sordum.
Yüzüme tuhaf tuhaf baktı. “Sordum bizim okuldan değilmiş, olsa olsa bu okuldan olabilir” dedi. Doğru fikir yürüttüğüne kanaat getirmekle birlikte yine de sordum. “Neden öğretmenine teslim etmedin?”
Cevap tokat gibiydi. o minicik yüreğin insanlık dersini ömrüm sonuna kadar unutacağımı sanmıyorum. Buna benzer çok olaylarla karşılaşmıştım ama bunun kendine has bir durumu vardı.
“Neden öğretmenine teslim etmedin?” soruma hüzünlü bir ses ile “Ama parasını kaybeden çok üzülür, onu bulursak sevinecek” dedi.
O cılız bedeni ile onca yolu sadece parayı kaybeden kişinin üzülmemesi için yürümüştü. Ağlamak için kendimi zor tuttum. Aslında içim ağlıyordu. Sonra titreyen ellerinden geçerli paraların en küçükleriyle bir araya gelmiş yekûnu iki lirayı bulmayan paraları bana uzattı. Adını sordum “E...” dedi. Onu kucakladım. Kendisi küçüktü ama içi sevgi dolu kocaman bir yüreği vardı. Çok etkilenmiştim.
Bir sınıfa dersim vardı. Olayı anlattım. Böyle kişilerin sayısını artmasının ülkemiz için önemimden bahsettim. Vefadan, dürüstlükten, haktan örnekler verdim. Ve aslında bu kişinin ödüllendirilmesi gerektiği hususunda da bir görüşüm olduğunu söyledim sınıfa.
Aynı sınıfa bir gün sonra yine dersim vardı. Dersin bitiminde öğrencilerden biri bana “Öğretmenim biz sınıfça aramızda altı lira topladık o arkadaşımıza vermek istiyoruz” dediler.
Altı lira…
Ey matematik sen altı sayısının değerini biliyor musun?
Ey matematik aynı rakamla yazılan her sayı birbirinin eşiti mi?
Ey!
Sonra öğreniyorum ki bu öğrenci “fakir” bir ailenin çocuğu imiş. Yani yokluğu, çaresizliği, açlığı, susuzluğu hatta uykusuzluğu bilen bir aile…
“Paranın sahibi üzülür sonra” cümlesini kim kurabilirdi ki…
Ey matematik! Söyle bana hangi sayılar hangi sayılardan daha büyük.
Mesela bir gönül hangi sayıya eşit?
Fakirliğin mutlak değeri ne?