Dağ Eşkiyalığından Meclis Eşkiyalığına!
TBMM meclisinin kuruluş aşamalarının öncesi ve sonrasında neler yaşandığını, Kurtuluş savaşı tarihi yılları itibariyle hepimiz biliyoruz. Milletin parasız ve sefalet içinde savaş sonrasında, etinden kemiğinden arttırabildiği ve elinde kalanlarla açılan TBMM şimdilerde üç beş çapulcunun susmak bilmeyen ihanetlerine kucak açmakta.
Yıl 23 nisan 1923 gelene kadar halkın çektiklerini ve canı pahasına çılgınlıklar yaparak aldıkları bu vatanın göbeğine ihanetin bekçilerini sokmaya kimsenin hakkı yoktur. Hak hukuk adalet ve bağımsızlık safsatalarıyla milletin kafasını bulandıran bu iki kuruşluk adamları, meclis kapılarına dayamanın ve bile bile Türk topraklarında yaşayanların ağzının içine kadar girmesine müsaade etmenin tahammül edilecek bir yanı kalmadı.
"En akıllı insan öğüt alan insandır"
Adamların ya da adam safhına bile yakışmayacak nitelikteki insanların, "milletimizi temsil ediyoruz!" sözleriyle içimize kadar girdiklerini, "ne zaman fark edeceğiz ya da farkında olduğumuzu fark edeceğiz" merak ediyorum. Yediği yemeğe pisleyen, adaletten ve haktan bahseden bu ihanet bekçilerinin, "dağdan indim meclise" hallerini içimize kadar sindirmeyi bıraktık, midemiz nasıl kaldırıyor anlamakta güçlük çekiyorum. Bu konuların tarihe dayandırarak anlatmak yerine, içimden nasıl geliyorsa öyle yazmak istedim bu dakika da bu zaman zarfının içinde. Akıl almaz bir geçmişsizlikle, kendi devletleri akıl al(a)maz cüretle kuran, dağdan meclise sıçrayan kan ulemaları, haysiyetsizlik ve destursuzluk çizgisinde tüm ülke sınırlarını birbirine katıyorlar. Göz göre siyaset bunu gerektirir deyip, bu ülkenin üzerine çıkmış oturanlarda, amiyane tabirle koyun gibi izliyorlar, bilerek ve isteyerek.
"Akıllı kişiler, düşmanından da akıl öğrenmeyi ihmal etmezler."
Futbolla, magazinle, müzikle ve internette ki sohbet odalarıyla insanları uyutan ve sistemin yanlışlarından çeken akıllıyım diye geçinenlerin, kaybedilmiş akıllarla nereye kadar gidecekleri de meydandadır. Terörün el/kol gezdiği ülkemizde; sokaklarda özgürlük naraları atanlar, ortalığı birbirine katarak başkalarının haklarına zarar vermeyi kendilerine görev edinmişler vatan sınırları içinde. Edindikleri bu görevin icrasını şehirlerde de eşkıyalık yapılır anlayışıyla davalarına kazandırdıkları direnişçi ve özgürlükçü anlayışın tarihe ateş ve kin ve kan ile yazıldığını TV ekranlarına BÖN BÖN bakarak izliyoruz.
"En çok pişman olduğum şey; pişman olacağım diye yapamadıklarım ve dokunamadıklarımdır." (William SHAKESPEARE)
Tabi bunların ağa babaları da TBMM masalarında kendilerine ait anayasa peşindeler. Her taraftan kıskaca aldıkları ülkenin doğu sınırları zoraki fetihle aldıktan sonra, şimdi de gözlerini batıya diktiler attık. Yetmedi ve yetmeyecek bu gözü açlara can ve ata yadigari topraklar. Ellerini atmadıkları sınır komşumuz kalmadı; hiç mi ders almayı bilmiyoruz. ABD nin oyunlarıyla elden giden Musul- Kerkük karşısında uyudukları gibi, yakında elde kalacaklar karşısında şaşkına uğrayacaklar. Onlar şaşkına uğrarken Türkiye Cumhuriyet uyruğu taşıyan ve taşımayanlarda hala sohbet odalarında sevgili peşinde koşmaya devam edecekler.
"Hayatta en zor şey,amaçsız insanlarla yaşama zorunluluğudur."
Dağdan meclise inerek büyük yol kat edenleri ayakta alkışlıyorum. Koyun olarak vazifesine devam Türk vatandaşlarına da şükranları mı yazmadan geç(e)meceğim. Uyumaya devam arkadaşlar. Onlar çocuk yapıp millet olmaya çalışırken bizler de parmaklarımızı oynatarak dünyaya dostluk aşılamaya çalışıyoruz. Hangisi daha doğru tabi ki bizim yaptığımız:))))
Ne diyordu Hz. Ali (r.a): "Önder önce kendini eğitmeli, sonra diğerlerini. Önce kendi edebiyle örnek olmalı, sonra öğüt ve nasihatla."