Yarının Gıda Krizlerine Biyoteknoloji Çare Olabilir mi!
Avrupa Komisyonu (EC), FAO, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) kısa zaman önce, gıda güvenliği ve beslenme konusunda etkili, koordineli zamanında ve sürdürülebilir yeni stratejiler geliştirmek için çerçeve işbirliği imzaladılar. Özellikle dünyada gıda güvenliği ve beslenme konusunda atılması gerekli adımların önceliklerini belirlemeye yönelik bu işbirliği kararını zorlayan ana neden gerçekten de yarınların pek parlak görünmemesidir. Nitekim bir hektar 1950’lı yıllarda 2 kişiyi, 1999’lu yıllarda 4 kişiyi doyururken, 2025’li yıllarda 5 kişiye gıda sağlamak durumundadır.
İklim değişikliğinin su, gıda, sağlık, üretim alanları ve çevreyi tehdit edeceği bir gerçek. İnsanoğlu bu konuda bir şey yapmadığı takdirde, önümüzdeki 50 yılda, 5-8 derecelik bir artış endişesi hakim. Sıcak dalgası, sel, fırtına, buzulların erimesi gibi değişimlerin, özellikle tarımsal üretim alanlarını büyük ölçüde daraltacaktır. Artan nüfus, daha fazla günlük kalori gereksinimi gibi beklentileri de bu kısıtlara ekleyecek olursak, insanlığın kendi geleceği için en küçük fırsatları değerlendirmesi kaçınılmazdır. Tarımsal biyoteknolojinin bu konuda hiç de küçümsenmeyecek katkılarını üç alt başlıkta toplayarak irdelemeye çalışalım:
• Tarımın sera gazların artması veya eksilmesinde katkısı yönlendirilebilir mi?
• İklim değişikliği ile oluşan koşullara uyabilen yeni çeşitleri geliştirilmesinde biyoteknolojinin katkısı nasıl olacak?
• Daralacak üretim alanlarından artan nüfusu besleyecek fazla ürünü nasıl sağlayacağız?
• Önce tarımın sera gazlarının artmasındaki rolüne bir göz atalım: Toplam sera gazı salınımının %25’inin tarımsal kaynaklı olduğu tahmin edilmektedir. Bunun minimize edilmesinde değişik tarım sistemlerinin farklı katkıları sıralanabilir. En başta minimum toprak işleme tekniği olan “anıza ekim”le daha az toprak işleme ve dolayısıyla daha az yakıt ve insektisit kullanım fırsatı yakalanmıştır. Bütün bunlar topraktaki karbonun oksitlenerek CO2 olarak sera gazına dönüşmesini azaltan faktörlerdir. İşte biyotek bitkilerin tarımı ile, örneğin yabancı ot ilacına dayanıklı soyanın anıza ekimi ile dünyada son on yılda 83,179 milyon tonluk CO2 karşılık topraktaki organik karbon kurtarılmıştır. Anıza ekimin beraberinde gelen bir diğer olay da toprağın işlenmemesi nedeniyle oluşacak fosil yakıt tasarrufudur. Bilindiği gibi sera gazı kaynaklarından biri de fosil yakıtlardır. Bir araştırmaya göre son on yılda biyotek tarımın sağladığı 2500 tonluk yakıt tasarrufu ile 7000 tonluk CO2 ‘in atmosfere karışması önlenmiştir. Yine, biyotek çeşitlerin ekimi ile daha az insektisitin kullanımı ve dolayısıyla fosil yakıt tasarrufu yanında çevre kirlenmesinin de önüne geçilmiştir.
• İklim değişikliği ile oluşan koşullara uyabilen yeni çeşitleri geliştirilmesinde biyoteknolojinin nasıl olacak? Bir kilo çeltik için ortalama 5000 litre, bir kilo mısır için ise 630 litre su gerekir. Bu rakamlarda doğal olarak bir varyasyon beklenmelidir. Bu varyasyondan yararlanarak daha az su ile aynı kuru madde oluşturan çeşitler geliştirilebilir. Şu anda ABD’de tescil işlemleri devam eden kurağa dayanıklı mısır çeşit adayları kavramın teoride kalmadığını gösteriyor. Aslında kurağa çok önem kazandığı Afrika, bu amaca yönelik değişik araştırma modelleri ile adeta dünyaya örnek oluşturuyor. Birçok proje ile çiftçiye ıslahçı hakkı ödemeden kurağa dayanıklı mısır çeşitleri geliştirmeğe başlanmıştır. Diğer taraftan Mısır’lı araştırıcılar kurağa dayanıklı buğday genotiplerini tarla koşullarında denemeye başladılar bile. Hem de dayanıklılık genini (HVAI1) arpadan alarak. Yine Hindistan sadece yağmurla sulanan koşullar için kurağa dayanıklı çeltik çeşitleri geliştirdiler.
• Daralacak üretim alanlarından artan nüfusu besleyecek fazla ürünü nasıl sağlayacağız? Biyotek soya, mısır, pamuk ve kolzanın, transgenik olmayanlar karşısında 2007 yılında sırası ile % 30, 8, 20 ve 9 luk artışları gerçekleştirilmiştir. Demek ki klasik tarımın dışına çıkıldığında, yani biyoteknoloji kullanıldığında belirli ürünlerde birim alandan daha fazla ürün alma şansı doğabilmektedir. Şimdi aynı verilerle söz konusu artışı sağlamak için ne kadar bir alana gereksinim olacağını tahmin etmeye çalışalım: 6 milyon hektar soya, 3 milyon hektar mısır, 2,5 milyon hektar pamuk ve 0,3 milyon hektar kolza. Buradan tarımsal biyoteknolojinin, küresel ısınma ile kaybolacak tarımsal alanların geri kazanmasında adeta yeni bir yöntem olduğunu söyleyebiliriz.