Merhaba Hayat
Hadi çıkalım kuytularımızdan!.
Bakalım yaşamın başında mıyız, sonunda mıyız diye düşünmemeye kararlıyım.
Bu günü erteliyorum ve yarın daha güzel bir gün olacak benim için.
Bazen söylemek istediklerimizi ifade edemeyiz bir türlü,
Kelimeleri eksiktir cümlenin, yetemeyiz.
Kaybettiğimiz çok değerler için bir şey yapamadığımız gibi.
Sonra da aynaya bakıp ben çok güçlüyüm deriz
Ve ağzımızın büyüklüğü kadar konuşuruz lâkin sesimizi duyuramadığımızdan
Kendimizde inanmayız bu söylediğimize.
Hayatın içinde de yaşam ucuzluğunda ki değişkenliği yaşıyoruz gözle görülür biçimde,
Yolda yürümek gibi.
Ne mümkün, yollar baştan aşağı yenileniyor, yürüme zorluğu çekiyoruz.
Engelli dostlarımızın bu hususta hiç şansları yok.
Çünkü onların rahat yaşamalarına göre planlanıp uygulanması düşünülmemiş hiçbir şeyin.
Her yerde bir tabela ve kuru bir özür. “ÇEVREYE VERDİĞİMİZ RAHATSIZLIKTAN DOLAYI ÖZÜR DİLERİZ”.
Ama bizde çare tükenmez. Sırtında cepheye mermi taşıyan analarımız, kadınlarımız engellilerimizi de sırtında gururla taşır.
Yüzyıl farkıyla da olsa hala değişmeyen aynı teraneyi yaşıyoruz ya, yetmez mi bu utanç?
Cefayı zevk edinmiş olduğumuzdandır bu hoşgörümüz.
Hep hüzün kokar, yaraya merhem olmasa da.
Düşünüyorum da ne kadar zengin bir milletiz.
İnsandan çok araba olan bu yaşamda birde umursamadan ve insanlığı hiçe sayarak
Kaldırımlara park eden düşüncesi kıt cebi dolu umursamaz insanımız ne kadar çok.
Trafik kurallarının mecbur gördüğü ikaz levhalarına “KALDIRIMLARA PARK ETMEK YASAKTIR” levhasını
İlave etsek de bir şey değişmez sanırım.
Bu zenginliğin içinde el açıp dilenen hiç olmasa keşke
Ama pazar artıklarının içinden kendince yenilebilir gördüğü
Sebze ve meyveyi seçmeye uğraşan insanımız gördükçe de utanıyorum insanlığımdan,
Lâkin insanımı bu duruma düşüren utanmıyor.
Ve haykırıyorum “Tanrım, beni baştan yarat” şarkısını tüm gücümle.
Aslında güçlü olan ömrümüzü nakışladığımız hayattır.
Biliriz ve kendimize yettiğimiz kadar yaşamaya devam ederiz.
Hayal ettiğimiz düşüncelerimizin gerçek olmayacağını,
Çalışıp emeğimizin ve alın terimizin karşılığını tam olarak alamadığımızı
Çok kısıtlı harcamalarımız, elektrik, su, telefon derken
Ay sonunun bir türlü gelmemesinden anlarız.
Aç kalmamak adına üzülerek dilenen de biz oluruz.
Her zaman kendimiz gibi olalım, kendimizi daha çok sevelim dostlar.
Hayat insanın kendi duruşudur. Düşünceler daima gerçeği yansıtır.
Yaşadıklarımızdan öğrendiklerimiz, yaşayacaklarımızdan öğreneceklerimiz olmasa
Umudumuz olmasa, nasıl yaşayabiliriz ki.
Yaşamımızda varlığımızın bekçisi ve emanetçisi olduğumuzu biliriz
Ve ışıkla yağmurun beraber yağdığını da görürüz ama konuşamayız.
Türkülerde ki gibi gamlıdır hayat.
Bulutlar buğulu mor çiçekler gibi derinden duygulu olsa da
Yürek kapılarınızı sakın mühürlemeyiniz.
Kemanın sesini dinlerken dost yürekler ağlamasın.
Dünden kalan güzel anları hatırlayalım.
Bu yoldan daha çok kervanlar geçecek bizden sonra da.
Hayatı hep ebedi gibi düşünelim
Ama yaşamın virgülden sonra bir noktası olduğunu hep hatırlayalım.
Yaşananların yadigâr kalacağı sayfaların belleğimizde
Daima gökyüzü maviliğinde hatırlanması için hayatın güzelliğini paylaşalım diyorum.
Bu günde böyle geçti dostlar.
Hayat penceresinden başka vuslatlarda buluşmak üzere
Mor Köşeden sevgilerimle.
Aynur AVCI
Sevgili İzmir Perisi,
Mor favori rengim. Okunacak çok yazı olsa da, mor köşeye gözüm kayıyor.
Yıllardır insanlara anlatmaya çalıştığım bir bakış açısını işlemişsin. Yüreğine sağlık.
Mor köşemiz favorimiz.
Şubat 22nd, 2011 at 01:26Sevgi ve saygılarımla.