45 Binlik Âkil Adamlar
Bir yazımda yazmıştım, yine tekrar edeyim:
“ÂKİL kelimesi sözlüklerde, ekleyen, yiyen. Yiyici. olarak tarif edilir. Âkil-ül beşer: İnsan eti yiyen. Âkil-ül hevâm: haşeratla beslenen. Âkil-il küll: Her şeyi yiyen. Âkilet-ül ekbâd: Ciğerler yiyen kadın. Uhud Harbinde şehit olan Hz. Hamza’nın göğsünü yararak, ciğerlerini yiyen Ebû Süfyan’ın karısı Hind. Âkıl ise, akıllı kimse demektir. “Türk Dil Kurdu” inceltme işaretini, külahı kaldırsa, ses uyumunu bozsa, günlük hayatımıza hakim olsa bile, bir külah, bakınız nelere meydan veriyor.
Akılla, âkili, âkıl’ı karıştıranlar, okumuyorlar ve bilmiyorlar demektir.”
45 bin lira maaşla seçilen bu adamların kimler olduğu, kimlere hitab ettikleri, fikir yapıları belli. Seçildikleri günden beri yorumlar bitmiyor, kaynayan kazanların suları fokurduyor, kaynadıkça kaynıyor..
Devletin kasasından, yanı milletin parasından, bizim paramızdan haybeden verilen 45 bin TL…Ne yaptılar, ne yapıyorlar, bu da belli…
Zevâhiri kurtaran, sözüm ona çeşitli halk kitlelerine hitabeden, artistinden, şarkıcısına, alevisinden, sünnisine, ters köşelerden şeriatçısına kadar seçilen akıllı adamlar formülü tutmadı, gittikleri her yerde tepki ile karşılanıyorlar.
Şu anda internet sitelerinde porno filimleri dolaşan Kadir İnanır gibi adamlar topluma, insanlara ne verir, ne anlatabilir ki? Tam bir rezalet, tam bir fiyasko, tam bir gizli oyun, kandırmaca bir senaryo…
Aslında kelimenin asıl anlamı yerini buldu, ‘yiyenler, yiyici’ doğru değil mi?
Biraz da bu adamlar yesin, nasıl olsa yiyen yiyene, talan eden edene, vuran vurana, çalan çalana, köşeleri dönen dönene…
Mayası belli, iktidara getiren millî irade belli, insanlar belli olan iktidar hükümetinde, olup/bitenleri yakinen biliyoruz. Dünkü adamlar; bugün aynı partide, aynı oyunların ve talanların peşinde değil mi? İdeal ve ideolojileri belli kişiler, bugün iktidar partisinde at koşturmuyorlar mı? Koltuklar ellerinde, menfaat bellerinde değil mi? Zihniyetlerde, fikir yapılarında at izi, it izine karışmadı mı?
Ak partiyi iktidara getiren gerçek dava adamları, neferler, onbaşılar, rütbe istemeyen gönül adamları nerede? Siyaset vurgunundan pay alanlar yanında, sahip çıkılmayan, dışlanan, doğruları yazan niceleri bir kenarda değil mi? Dalkavuk pazarında ince yağ satanlar, büklüm/süklüm eğilenler, kıvıranlar, dönenler rağbette değil mi?
45 binlik âkil adamlara bir vatandaş olarak ben hakkımı helal etmiyorum. Milletin parasını alan bu adamlar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.
Yiğit savcılarımız varsa, buyurun..
Anlayanlara ithaf edilmek üzere, iki şiiri sizlere sunmak istiyorum:
ÇOK KAYGILIYIM
Yurdumun üstüne karabulutlar,
Çöktü de çökecek, çok kaygılıyım.
Birliği, dirliği kimse tınlamaz,
Dokum bozulacak. çok kaygılıyım.
Vatan, millet, devlet kavramı bitti,
Şehit mezarında baykuşlar öttü,
Sevgi, saygı, vefa, hep sona yetti,
Kimliğim bitecek, çok kaygılıyım.
(Adam) Bizim gibi olmak sanki kabahat,
Sorumsuz, bilinçsiz, dümdüz bir hayat,
Faziletin yerin almış sefahat,
Yarınım nolacak, çok kaygılıyım.
Ovalar, vadiler öksüz gibiler,
Yaylalar perişan, nerde sürüler?
Garip gelir oldu, dertli türküler,
Dalalet biter mi, çok kaygılıyım.
Baba, Dervişgazi, A1perenlerim,
Hiç unutulmasın, umut ederim,
Derim amma, ben de derde giderim,
Huyum mu değişti, çok kaygılıyım.
Ben nerden gelir de nere giderim?
Önüme konulan her şeyi yerim,
Kayboldu mu yoksa Gönül Erlerim?
Ruhum susuz kaldı, çok kaygılıyım.
Bayramlarım eski bayram1ar değil,
Dik durmak istesem, diyorlar egi1,
Emeksiz yemeğim önünde yığı1,
Onurum kayboldu, çok kaygılıyım.
Selçuki der; sen bu halde değildin,
Derya aştın, derecikte boğuldun,
Neden böyle hep sövü1dün, sayı1dın,
Tanrım affeder mi, çok kaygılıyım.
Selçuki (Recep TAŞ)
( YENİSES DERGİSİ, MAYIS 2013)
ÜMİT, HEM KAYGI
(Şair Selçûki’ RECEP TAŞ’A)
Dolanır üstümde, karabulutlar,
Nefsimin büstünde, hayal umutlar,
Ben neye küstümde, sürüde kurtlar,
Çağların göçünde, o vîrân yurtlar,
ÇÖKTÜ, HA ÇÖKECEK, BEN KAYGILIYIM,
TAN YERİ SÖKECEK, HEM SAYGILIYIM.
Vatan-ı Milletin, Devlet kavramı,
Derd-i Gam illetin, geçti devrânı,
Geçerli gılletin, bitmez seyrânı,
Esâret zilletin, şölen, bayramı,
ŞÜHEDÂ MEZARDA, KEMİĞİ SIZLAR,
SAVAŞLA, HAZARDA, YAVRULAR, KIZLAR.
Sevgiyi beklersen, saygıda bitti,
Vefâyı eklersen, gurbete gitti,
Arayıp, teklersen, beddua etti,
Beline yüklersen, günahın yetti,
İLİM/İRFÂN NERDE, RAĞBETTE CAHİL,
GÖZLERDE VAR PERDE, GÖRMÜYOR EHİL.
Âşığın sazında, türküler ağlar,
Duygunun hâzında, karalar bağlar,
Sevdânın nazında, göz yaşı çağlar,
Tarih enkazında, yol vermez dağlar,
YIKILAN ÇINARDA, BİZ KALDIK KÖKSÜZ,
KİR AKAN PINARDA, SUSAYAN ÖKSÜZ.
Evliya, erenler, Alperenlerin,
Almadan verenler, can sevenlerin,
Güldeste derenler, hep verenlerin,
Mazlûma serenler, iz sürenlerin,
DOĞRUNUN İZİNDE, BEN DE GİDERİM,
HİKMET-İ GİZİNDE, HAKKA NE DERİM?
Mevsim-i hâzanda, bayramlar değil,
Sevgili nâzanda, sevdâya eğil,
Haramın dağında, bir tane çeğil,
Gülistan bağında, gönülden meyil,
ŞÜKÜR SOFRASINDA, BİR LOKMA EKMEK,
NEFSİN TAFRASINDA, YENİR Mİ YEMEK?
KEMÂLİ yoruldun, hâzda boğuldun,
Deryâda duruldun, özde yoğruldun,
Divana kuruldun, hakta doğruldun,
Hesapta soruldun, külle savruldun,
ZAMANE ASRINDA, ÜMİT, HEM KAYGI,
SAADET KASRINDA, CÂNÂNA SAYGI.
KEMÂLİ