Dün, İngiliz The Independent gazetesi, ilaç firmalarının, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 18 ülkede yaptığı katliamı yazdı. Bugünse bazı gazeteler, konuyu manşetlerden Türkiye’ye duyurdu.
Habere göre, insanları kobay olarak kullanarak öldüren, sakat bırakan firmalar arasında; Pfizer, Bayer, Bristol Myers, PPD, Squibb, Amgen, Eli Lilly, Quintiles, Merck, KGaA, Sanofi-Aventis, Wyeth gibi ünlü ilaç üreticileri var.
İddiaya göre, bu ilaç üreticilerinin Türkiye’de yaptıkları 2007-2010 yılları arasındaki gizli ilaç deneylerinde 893 kişi ölmüş.
Meksika’da 1488, Porto Riko’da 1231, Ukrayna’da 722, Rusya’da 1776, Mısır’da 274, Brezilya’da 2521, Uganda’da 163, İran’da 387, Çin’de 2520, Güney Kore’de, 2861, Tayvan’da 2367, Filipinler’de 487, Hindistan’da 1727, Tayland’da 958, Şili’de 663, Arjantin’de 1223 ve Güney Afrika’da 1346 kişi yapılan deneylerinde ölmüş.
Şaka gibi ama ne yazık ki, 23.607 kişi bu vahşi deneylerde katledilmiş.
Bu rakamlar son üç-dört yılda tespit edilebilenler. Kim bilir, daha bilinmeyen ne kadar cana kastedildi? Ne kadar kişi kalıcı hastalığa maruz bırakıldı? Ne kadar kişi bu nedenle aklî melekelerini yitirdi? Ne kadarı da bilinmeyen sorunlara maruz bırakıldı? Şimdilik bilmiyoruz. Belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
Hiç kuşku yok ki, The Independent’in haberi ve cesareti her türlü takdirin üstünde. Aynı şekilde, haberi Türkiye kamuoyuna aktaran, başta Vatan gazetesi de büyük bir alkışı hak ediyor.
The Independent’te yer alan ancak bizim gazetelerin tercüme etmediği bir diğer ayrıntı ise, dünya çapında aşı kampanyaları yürüten Bill Gates Vakfı’nın cinayetleri.
Habere göre, Bill ve Melinda Gates Vakfı, ailelerinden izinsiz olarak birçok genç kızı aşılamış. Bu aşılar sırasında kızların bir bölümü ölmüş ve bunlar kamuoyundan da gizlenmiş.
Birçok çalışmamızda, Bill Gates’e dikkat edilmesi gerektiğini belirtmiştik. Çünkü bu aşıların asıl amacı: İstenmeyen toplumlarda kısırlaştırmayı artırmak.
Gıdalara, ilaçlara, şampuanlara, kadın petlerine, çocuk bezlerine, kozmetik ürünleri, ev deterjanlarına ve aşılara eklenen bazı kimyasalların, ne yazık ki kadın ve erkekleri kışırlaştırdığı artık sır değil.
Bu durum kimsenin işine gelmediği için umursa(n)mıyor olsa da, şüphe götürmez bir gerçek.
Bu gözü dönmüş canavarlar, kendilerinden başka kimsenin yaşamasını istemiyorlar. Özellikle de, bazı ırk ve dinlere mensup kimselerin yaşamasına hiç tahammülleri yok.
* * *
Bütün bu gerçekler şayet Türkiye’yi yönetenlerce bilinmiyorsa, vay halimize! Yok, biliniyor da görmezlikten geliniyorsa, işte burada söz biter…
Geçenlerde bir eczacı anlattı. Bazı eczacılar, başkaları adına kayıtlı araçlar alıp, eczane yakınlarında bir yere park ediyorlarmış. Ruhsatsız ve kaçak ilaçlar bu araçta saklanıyormuş. Müşteri gelip ilaç sorduğunda, şayet müşterinin resmi bir görevli olmadığını anladıklarında, ‘bir çay için, depodan getirelim’ diye oyalayarak, ilaç depodan getiriliyormuş gibi, bu araçtan getirilerek, hastaya veya hasta yakınına satılıyormuş. İş bununla da sınırlı değilmiş. Bu ruhsatsız ve kaçak ilaçları yazan doktorlar, hastayı bu ilaçları satan eczanelere yönlendiriyorlarmış. Eczanedekiler bu ilacı kimin yazdığını ise, bu sahte reçeteye düşülen bir işaretten anlıyormuş.
Bu ‘gerçek’ sokağa yayıldığına göre, durumdan tüm sorumlularda haberdâr olmalı.
* * *
Monsanto’nun, genetik ürünleri Türkiye’de yasallaştırmak için; ABD’nin Ankara elçiliği üzerinden Türkiye’yi nasıl tehdit ettiği ve TÜBİTAK, bazı üniversiteler, bazı dergiler ve bazı akademisyenler üzerinden Türkiye’yi nasıl kıskaca aldığı birkaç gündür basında yer alıyor.
The Independent’in haberine göre, ilaç denemesi yapılan ülkeler arasında Türkiye 6. sırada. Demek ki ne kadar sorunlu iş varsa bu ülkede deneniyor. Görüleceği üzere bu konularda, ne bu ülkeyi yönetenlerden, ne yönetmeye talip olanlardan, ne de isimlerinin başına şatafatlı titrler ekleyerek çaka satanlardan ne yazık ki çıt yok.
Vatan gazetesinde, bizim Sağlık Bakanlığı’nın konuyla ilgili duyunda inanmayın cinsinden bir açıklaması yer alıyor. Haberi yalanlamayan Bakanlığa göre, Türkiye bu konunun en sıkı denetlendiği ülkelerden birisiymişmiş. Dahası ölüm, hastalık olsa canına okurlarmışmış...
Keşke bu kadarla kalsa ama daha fazlası varmış. Sıkı durun, SGK’ın insanlara verdiği ilaçları ‘veteriner’ denetletiyormuş.
Diğer yandan bir acı itirafta, Klinik Farmakoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Cankat Tulunay’dan geliyor: “Gönüllü olarak Türkiye’de ilaçlara kobay olan binlerce insan var. İmzaladıkları formlarla, ölümle sonuçlanabilen deneylere maruz kalıyorlar. Bundan daha da tehlikelisi, hastanın ve hastanın yakınlarının haberi olmadan ilaç şirketleri aracılığıyla doktorlar tarafından gizlice yapılan ilaç araştırmaları.”
* * *
Aslında bütün bunlar hem gerçek, hem de büyük ölçüde yasal. Çok değil bundan altı ay önce (Nisan’da) “Deney faresi olmaya hazır mısınız?” diye sorduğumuzda çoğu kimse dudak büküp geçmişti.
Umarız gerçek şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Görülüyor ki, kabul edilse de esilmese de zaten hep birden ‘kobay’mışız…
Bu olay nedeniyle bir kez daha hatırlatalım. Bu yıl içerisinde önemli ve tarihi iki yasal düzenleme yapıldı. Birincisi, RTÜK Kanununa eklenen 11. madde. İkincisi ise ‘insanların kobaylığına izin veren 6212 sayılı Biyotıp Araştırmalarına İlişkin İnsan Hakları Kanunu.
İlki: RTÜK Kanunu’na eklenen 11. madde. Bu madde en az alkol ve tütün kadar tehlikeli olan reçetesiz ilaç reklâmını serbest bırakıyor. Bu madde sayesinde, reçetesiz ilaç tüketiminde yaşanan artış, ilaç firmalarının ilgisini yeniden Türkiye’ye yöneltti.
İkincisi ise 73 milyonu kobay yapacak olan Biyotıp Araştırmalarına İlişkin Kanun. Ne yazık ki bu kanun ‘gönüllü’ kobaylığı yasal hale getirdi.
Van’da yaşanan iki depremde bile ölenlerin sayısı 700’ü bulmadı. Ama ilaç firmalarının kobaylarından 893’ü öldü. Belki daha fazlası… Van depremi için neredeyse bütün bir ülkede yapılar baştan sona yıkılacak. Umarız b
u vesileyle, bu ‘kobaylık rezaletine/deney fareliğine’ de bir son verilir.
Öte yandan şunu da biliyoruz. Ölümlerin ez az üçte biri doktor hatasından, bir o kadarı da ilaç hatasından... Buna da ‘modern tıp’ diyorlar. Bir kimse doktor olmadan bir işlem yapsa, bir kişinin ölümüne sebebiyet verse, haklı olarak bütün ülke o kişiyi yok etmek için elbirliği/işbirliği yapar. Lakin ilaç firmaları bütün bir insanlığı yok etmek için işbirliği yapınca, hiç kimseden ses seda çıkmıyor.
Bari bu kez ateş düştüğü yeri yakmasın!