4 yıl Önce Sormuştuk. Bir Kez Daha Soralım: Neden Soru Sormayız? (*)
Neden sormayız? Sormaktan neden korkarız?
Sormanın tehlikeli olduğu anlatılır?
Ne zaman Çanakkale Savaşı ile ilgili bir yazı okusam, sorular aklıma gelir.
Hamaset tiksindirir beni. Kurtuluş Savaşı ile bağlantı kurulur. Sanki Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı gibi anlatılır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun bir sömürge gibi anlatılması tiksindirir beni.
Yokluk edebiyatı karşısında şaşkınlığımı gizleyemem.
Tarihimizi işimize geldiğinde yükseltmek, işimize gelmediğinde aşağı çekilmesi rahatsız eder beni.
****
Sormayız, ’1. Dünya Savaşı’nda ittifak Devletleri’nin neden; Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan, İtilaf Devletleri’nin ise neden; Britanya İmparatorluğu, Fransa, Rusya, Sırbistan, Karadağ, Belçika, İtalya, ABD, Japonya, Yunanistan, Portekiz ve Romanya tarafından oluşturulmuştur’ diye?
Sormayız, ‘Neden Almanya’nın yanında 1. Dünya Savaşı’na katıldık’ diye?
Sormayız, ‘Savaşı İttifak Devletleri kazansaydı, Osmanlı Devleti’nin çıkarları ne olacaktı?’ diye.
Sormayız, ‘Çanakkale Savaşı’nda neden Alman Paşalar ordumuzun başındadır?’ diye.
Sormayız, ‘Çanakkale Savaşı’nda İtilaf Devletleri Boğazlar’ı geçerek nereye ve neden gitmek istiyorlardı’ diye?
Sormayız, ‘Alman Savaş gemilerinin boğazları geçerek, Osmanlı bayrağı çekerek neden Rus limanlarını bombaladı?’ diye?
Sormayız, ’1917de Rusya’da Bolşevik Devrimi’nin gerçekleşmesine Çanakkale Savaşı’nın katkısı nedir?’ diye.
Sormayız, ‘Çanakkale Savaşı olmasaydı, müttefik devletler Boğazlar’ı geçseydi, Rus Çarlığı yıkılır mıydı?’ diye.
Sormayız, ‘Almanlar Rusya limanlarını bombalarken, dolaylı olarak Bolşeviklere mi yardım etti?’ diye.
Sormayız, ’1918 tarihinin aynı zamanda 28 Temmuz 1914′de başlayan ve dört yıl süren 1. Dünya Savaşı’nın sona erdiği tarihin, 30 Ekim’de imzaladığımız Mondros Anlaşması ile neden aynı tarihlerdir?’ diye.
Sormayız, ‘Çanakkale Savaşı’nın kazandıysak, yenilen düşman gemileri İstanbul’u nasıl işgal ettiler? Düşman gemileri nasıl İstanbul Boğazı’nda demir attılar?’ diye.
Sormayız, ’6 Nisan 1917 tarihinde Bağlaşık Devletleri’n başında bulunan Almanya’ya karşı neden savaş ilan etti ve İttifak Devletleri’nin yanında savaşa katıldı?’ diye.
Sormayız, ’1. Dünya Savaşı’na kaç asker katılmış, kaç milyon askerin ölmüş, kaç milyon askerin kayıp olmuş?’ diye.
Sormayız, ’1. Dünya Savaşı’nda tüm cephelerde dört yılda Osmanlı İmparatorluğu 325 bin askeri ölmüş, 250 bin de askeri kaybolmuş ve esir düşmüştür. O zaman neden Çanakkale’de 250 bin şehit verdiğimiz yalanı anlatılır?’ diye.
Sormayız, ‘İmparatorluklar savaşı olan 1. Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de Türkler dışında, Osmanlı İmparatorluğu’nun tebasında bulunan kaç bin asker ölmüştür?’ diye.
Sormayız, ’1. Dünya Savaşı’na katılan ülkelerin zayiatları ne kadardır? Ne kadar savaşa pay ayrılmıştır?’ diye.
Sormayız, ‘Neden bize gerçekler değil de, birilerinin asıl görülmesi gerekenleri gizlemek için yalanlar anlattığını sorgulamayız?’ diye.
Sormayız, ‘Neden bazı savaşlar kazanılmış gibi ve zafer gibi gözükmesine rağmen gerçekte kaybedilmiş savaşlardır’ diye.
Sormayız, ‘Neden savaşlar olur? Neden savaşlar yeni paragdigmanın başlangıcında, eski paragdigmanın sonuna doğru çıkar? Neden artık yeryüzünde büyük savaşlar olmaz? Neden bölgesel savaşlar devam eder? Ve savaşlar olmasa nasıl bir dünya olurdu? Kaybedilende ve kazanılanda savaşların sonunda neden yoksullar kaybeder? Ve her savaşın sonunda kaybeden tarafta da kazanan tarafta da neden varsıllar kazanır?’ diye.
Ve neden sormayız? Sormaktan korkarız?
Sormanın tehlikeli olduğu anlatılır bize?
Soru sormak neden korkutucudur? Ve egemenler soru sorulmaması için neden hamasete sarılırlar? İşte bu soruların arkasındaki gerçek, rakamlarda yatar…
Son söz: Tabloları incelediğinizde hangi gerçeği görüyorsunuz? Rakamlar gerçeği ortaya koymuyor mu? Hamasete parçalamıyor mu?
(* Mart 2010 tarihli yazım)
Not. Çanakkale Savaşının 100. yılında sizce bu yükseltilen duygular ne anlama geliyor? Herkes için özel bir anlamı var. Ulusalcılar için başka, muhafazakarlar için ise bir başka... Ancak her ikisinin de aynı yerde buluşması ilginç değil mi? Nede olsa, hamaset olunca akıl tatile çıkıyor... Varsa yoksa herkesin hamaseti kendisine... Ne de olsa sokakta prim yapıyor..
Akıl mı? O'na şimdilik ihtiyaç yok... Çünkü revaçta olan, duygusal akıl.. O'da hamasete hizmet ediyor...