İyi Yaşama Hakkımız
Ruhumuzu özgürleştiren ve yaşamımızı güzelleştiren sanattır. Güzel bir sözdür bizi rahatlatan ve gülümseten. Atamızın; “ Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki fennin gerektiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” sözünün önemini kavrayan bir yazan olarak Sanatla uğraşanları buradan saygıyla anarken ENSEDER’in bu yoldaki mücadelesini yürekten destekliyorum… Bundan sonrada her yeni sayıda sizlerle birlikte olmanın gururunu yaşayacağım. Yaşamak dedim de; dünya’ya Tanrı tarafından bizlere armağan edilen yaşamın hakkını verebiliyor muyuz? Peki nedir bu kısır döngü?
Gelin hep birlikte bu sorunun yanıtını arayalım;
“Anne rahmine düşme şansını yakalayan insanoğlu, yeryüzünde insanca yaşamadan ve bir başkasına yaşama şansı vermeden yapamıyor. Yüz yıllardır, insanlar arasındaki kısır çekişme ve Tanrı’nın bize lütfettiği dünya üzerinde değerlerin tek sahibi olabilmenin mücadelesi ile dünyanın kıt kaynaklarının iyi paylaşılamaması sonucu doğurduğumuz “Biri yer biri bakar” görüşü, insanın insana yaptığı en büyük kötülük olsa gerek…
Mutlu ve iyi yaşamı yakalamak öylesine kolay ve basit olmasına rağmen biz insanoğlu, elimizdeki en kıymetli değerlerden bıkmak ve daha iyisini elde etmek uğruna adeta uçurumun kenarında dans edip duruyoruz. Elimize, dilimize ve belimize sahip olamamanın cezasın da ağır ödeyerek, kendimizi mahvettiğimiz gibi ‘gelecek nesil’ dediğimiz çocuklarımız olan ve yanı başımızdaki en kıymetli varlıklarımızı da felaketin eşiğine sürüklüyoruz…
“Tok olanın açın halinden”, “Zengin olanın ise fakirin halinden anlamadığı” sevginin ve hoşgörünün yanı sıra paylaşımın cimrileşmeye yüz tuttuğu dünyamızda, insanların bu tavırlarını sürdürmeleri durumunda, birçok insanın bunalım içinde yaşamaya devam edeceğe benziyor… Paylaşım kavramının ne olduğunu bilmeyen ve öğrenmekte zorlanan insanlar, kendilerine ve çevrelerinde oluşabilecek karışıklığa da her an hazır olmalıdır. Biz insanlar, dünyanın gidişatı içinde, terörün korku saldığı, savaşların kol gezdiği, açlığın alabildiğince çoğaldığı, insanın insana tahammül gücünün kalmadığı, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, yeşilliğin katledildiği, kısacası, iyi günlerin çok az, kötü günlerin ise yoğun olduğu bir dünyada sızlanıp duruyoruz.
Sıcak ve mutlu yuvamız dediğimiz dört duvar arasında yalnız kendi benliğimizi düşünerek yaşam felsefesini kabul edip, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” felsefesiyle dışarıda ve olası zor yaşam içinde bulunanları, örneğin bir sokak köşesinde sürünmeye mahkûm bırakılan ve hepimizin seyrettiği küçük çocukların yaşam çırpınışlarına seyirci kalmak, okula gidecek malzemeyi bulamayan, bulsa da kilometrelerce karlı ve çamurlu yolları aşan yorgun çocukların okuma mücadelelerini ve çocuğuna hakkı olan sütü dahi alamayan işsiz ebeveynlerin duygularına ortak olmadan, onların sorunlarını gidermek için mücadele vermeden güle oynaya yaşadığımız sürece, bir gün, dışarıda oluşabilecek ejderhanın, bizlerin de kapısını çalacağına her an hazır olmamız gerekebilecektir…
Yüz yıllar öncesinde tarihin sayfalarında da kanıt olarak bulunan, hırslı iktidar sahipleri, güçlü olmayı ispat ve doyumsuz egolarını tatmin için, eğitimsiz insanların oluşturduğu kalabalıkları, ellerine verdikleri silahlarla kendi fikrinde olmayanlara “Yaşama hakkı” vermemeye devam ediyorlar. İnsanlar, ne istediğini bilmeden ve beyinlerinde kötü düşünceleri taşımaya devam ettikleri sürece, bu tür kral ve deliler tarih sayfalarında yerini almaya devam edecek gibi görünüyor. İnsanlığın, daha iyi bir dünya için, önce, “Dünya insanı olmak” kavramını özümseyerek her bireyin yaptığı ve yapacakları yanlışlığın tüm insanlığa ve onların geleceği ile genlerine yansıyacağını bilerek hareket etmeleri yanı sıra, kaliteli, paylaşımcı ve en önemlisi de ne yaptığını bilen, “eğitimli insan” yetiştirmenin önemi artık su gibi kanıksanmakta.”
Güzel bir yaşam arzusu ile, gülücük yüzünüzden hiç eksilmesin…