Tasasız Edebi Kelimeler
Sevgiden geçen yolların buluştuğu noktadır, ilahi vurgular. Ruhun varlıkla sevişmesidir, vurgulanan duygular. Hayatın benzinliğinden kurtuluştur, duygulardaki asalet ve özgürlük.
“Sabahın fecre dayanan kapı aralığında başlayan hikâyeler bir kadının ruhunda uyanıştadır. Saniyelerin bile değeri vardır yalnızlığın alacasında. Gözlerinde akşamdan kalma yorgunluk ve durgunluğun asabiyetiyle kıvrıla kıvrıla başını kaldırıp pencereden dışarı baktı. Dünya durmuştu sanki o anlarda. Sabah ezanları ve aşk içinde acıyla çınlıyordu. Susturamıyordu içindeki derin ve sonsuz arsızlığı. Çığlığında kaybolmaya yüz tutan suretinin üzerine perde çekmişti. Soluksuz bir hareketle ayağa kalkıp penceredeki hüznünü içeriye aldı.” Aysun Gül
Ne gariptir, edebiyat ve edebiyata tat katan cümleler. Romanlara ve hikâyelere başlarken yazılan, ruh halleri ve zamanın antiseptik saatleri. Hayatımızdaki en geçerli olgudur, edebiyat ve sevgilisi cümleler. Paragraflar dolusu kitaplar yazılır, şiirlerle neşelendirilir, gönüllerde yarım kalan öyküler. Hayatımızın her sayfasında varlığını koruyarak derinleştirir, edebiyat.
“Bir serçe kadar titrekti yüreğindeki hisler
Gün doğuma alaca karışmıştı
Kızıl bir sancı kaplamıştı bedenini
Zamanın dehlizlerinde arıyordu
Soruyordu geçmişinden kalanları.” Aysun GÜL
Zamanın başlangıcıyla başlayan bir yürüyüştür, kelimelerin akli işlevi. Dünya da farklı milletlerin bir araya gelerek melezleşebilmesi ve yeni ırkların doğabilmesi mümkündür. Ama sözlerin insan dilindeki anlamı, hangi şekilde değişirse değişsin, özünü değiştirmesi olanaksızdır. Kültür melezleşmelerinin oluşumu bile; bu güzel, anlayışlı dili değiştiremiyor ve değiştiremeyecekte. Kelimelerin milletlere göre değişen yanları, sadece dildeki ve harfi biçimlerde olurken, insanlara sundukları ortak anlamlarda birlikteliği sağlarlar.
Dünyanın yaratılış anlarında insana verilen hazır bilgi, derin bir kılavuz olan bilgiyi de yanında getirmiştir. Yaratılanın en değerli armağanıdır, dudaklarla dil sürtüşmelerinin ağız boşluğundaki titreyişindeki. Kalbin ve aklın sevişmeleriyle seviyesini artıran sıcak ve tutkulu bir birlikteliğin iletişimidir, beden aralığındaki. Yokluğu yoktur, onların dilinde.
“Geceyi sabaha yaslayan düşleri
Karanlıkla yıkayıp da aşk sandım
Yarım kalan ansal hisleri
Bir hevesle güneş vari sen sandım” Aysun Gül
Varlığın hürmetli asiliği vardır, habireliğinde. Bazen bir kadındır, kelimelere renk veren, bazen bir tebessüm, bazen ayrılık, bazen de alelade bir oturuştur, ama her bir azasıyla bütünü tamlayandır. Hayatın aynadaki aksinin bulanık görüntüsünden, bize kalan ayrıntılarıdır.
Edebiyatı oluşturan her öğenin, kendine has tarzı ve biçimi vardır. Toplumların yaşayışları, örf, adet, gelenek, görenek ve yaşadıkları çevredeki iklim şartları ve arazinin yapısı bile, bu insanların yaşam şartları oluşturan asıl öğeler olmuşlardır. Ve bunlar çevre şartlarına uyum sağlamaya çalışan insanların, his dünyasına da ister istemez yansımıştır.
“Düşme saçlarıma, güneş sanıyor
Girme düşlerime canım kanıyor
Bakma gözlerime, aklım alıyor
Varlığım zamana sensiz alıştı.” Aysun Gül
Tarihin fi tarihinde yaşayan toplulukların inanış biçimlerine verdikleri değer, edebiyatında o dönemde ki gelişmesinde, büyük bir etken olmuştur. Doğada ki her olguya verdikleri anlam hayallerine, oradan da efsaneleştirilerek kelimelere nakledilmiştir. Felsefi akımların gelişmesi, zamana anlaşılamayan tasavvufi bir mana katmıştır. Şiirin süslenerek işlendiği mitolojik sayfalardan bu yana, edebiyata konu olan her oluş bizlere kadar gelişerek sistemli bir şekilde gelmiştir.
Dünya’da kelimeler ve kavramlar da zaman içinde, küreselleşmeye doğru yol almıştır. İletişimdeki ve ulaşımdaki gelişmeler edebiyatı da etkilemiştir. Yıllarca divan edebiyatının etkisinde, batıya dayanan son Osmanlı şairleri yeni akımlarla, yeni biçimlerle edebiyata yenilikler getirmiştir. Serbest ve özgür kalemlerin kâğıda vurmaya başladığı dönemlerle, rahat ve akıcı yazım şekli zamanımız da, etkisi görülmektedir.
“Dualarda kan damlayan sevişmeler
Ahuzar da dile kalan öpüşmeler
Sevgi çığlıklarında gün ayrımı sarılmalar
Güne çalan gün karası perdesizlik
Ahlak kapıları tırmalıyor
Bilinmezlik örtü olmuş dudaklara.” AYSUN GÜL
Duyguların hangi noktadan olursa olsun, dile geliş şeklidir edebiyat. Roman, hikaye, küçücük öyküler, şiirler ve kelimelerin kullanıldığı her alan, çağlar ötesi bir oluşumu ortaya çıkarmıştır. Edebiyat, yüreklerdeki devriminin biyografisidir. Anlatılmakla anlaşılmayacak kadar, geniş anatomiye sahip his sanatıdır. Ayrıcalıkların yaşandığı cümlelerin dans ettiği, kitapların evliliklerini tanımadıkları bir sürü garip kahramanlarla yaptığı, zamanı ve yeri bazen bilinmezliklerde olan bir kültürdür, edebiyat.
Hastaya deva, aşığa heva, sarhoşa neva, çaresize dua, hüzünde heba olan, kalbin akla gidiş reçetesidir. Edebiyatın tarihi yoktur, edebiyat varoluşun hikâyesiyle başlayan ve son oluşla birlikteliğini kesinleştiren alımlı bir kadın gibidir.
Ulaşılması zor, ulaşıldıkça kolaylaşan ve arsızlaşan edasıyla nam salandır, lahzalara.
Edebiyatın dili de, eli de yazarın kaleminden damlayan aşk rengi kelimelere bağlıdır. Sevgilinin ten rengine vurulan sıcacık eskimeyen bir öpücüktür, tadı şaraplaşan.
Selam ve dua ile
Aysun Gül'ü bence herkes okumalıdır.
Sevgili Aysun,
Umarım ve dilerim ki, Türkiye sen ölmeden kıymetini anlar.
Mevlam EDEBİYATIMIZA SÜREKLİ ESERLER KAZANDIRMAN İÇİN sana sağlıklı ve mutlu uzun ömürler versin.
Beynine sağlık.
Saygılarımla.
Eylül 30th, 2010 at 00:19Teşekkürler Ahmet Hocam bu güzel cümlelerim karşısında saygıyla eğiliyorum.
Eylül 30th, 2010 at 16:47Sizlerin arasında olmaktan da gurur duyuyorum.
Selam ve sevgi ışığıyla edebiyatın ışığı yaşasın ...